3 Ekim: Almanya’nın birleşmesi ardından artan Emperyalist hegomanya…
1939’da başlayan II. Dünya Savaşı 1945’te Hitler Almanyasının yenilgisi ile sona ermişti. Bağlaşıklar’ın yeni Almanya’nın biçimlendirilmesi üzerine görüşmeleri başarısızlığa uğrayınca; ABD, Fransa ve Birleşik Krallık kendi işgal bölgelerinde Eylül 1949`da Batı Almanya’nın kurulduğunu açıkladılar.
Bunun üzerine, 7 Ekim 1949’da da Sovyetlerin etkin olduğu Alman bölgesinde ise Demokratik Alman Cumhuriyeti ( DAC) nin kurulduğu açıklandı. Böylelikle Almanya ikiye bölündü. Doğu Almanya 1952’de Batı Almanya ile olan sınırlarını kapattı.
1989 yazında Alexanderplatz’da onbinlerin sloganlaştırdığı ” Wir sind das Volk!” (Biz halkız) kitle eylemliliği batıda hokkabazlıkla değiştirilip, ”Wir sind ein Volk!” (Biz bir halkız) şekline evrildi. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin halkı ‘daha iyi bir sosyalizm için’ meydanlara çıkmıştı. Geniş kitleler nezdinde amaç “sosyalizmi” tasfiye değil, eksiklerini onarmaktı. Yozlaşarak bürokrat aygıt haline gelen kitlelerden kopan, Almanya Sosyalist Birlik Partisi ( SED) eliyle devlet kapitalizmine yol alan ve çürümeye yüz tutan sistem, içteki muhalefetin emperyalistlerce kıskırtılması ve Gorbaçov – Svardnadze politikalarıyla birleşince Doğu Almanya 1990`da çöktü.
Doğu ile Batı Almanya’nın 1990 yılında birleşmesinin üzerinden 28 yıl geçti. İkinci Dünya Savaşı sırasında bölünen toprakların, 1990 yılında tekrar birleştirilmesine Almanlar “Yeniden Birleşme” olarak adlandırdı.
İki Almanya`in birleşmesi ardından izlenen Politikalar:
Yazar Günter Grass, birleşen Almanya’nın kendisiyle birlikte getireceği sorunları : “Almanya’da milliyetçi-şoven dalga yükselecek, militarizm önündeki engellerden büyük oranda kurtulacak ve Almanya Avrupa ülkeleri nezdinde dominant bir devlet konumuna çıkacaktır.” diye belirtmişti.
Birleşmenin ardından Yeni Almanya; Yugoslavya’nın NATO barbarlığınca tarumar edilmesinde aktif rol aldı, Afganistan işgaline asker gönderdi, Irak, Libya ve Suriye`de sürdürülen emperyalist çıkarlar savaşlarında sessiz ve derinden roller oynamaktadır.
En son TC Cumhurbaşkanı faşist Erdoğanın Almanya ya davet edilmesi, Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Başbakan Merkel`in Alman emperyalist sermayesinin stratejik çıkarları için nasıl davrandıkları ve efendi – uşak ilişkisini sürdürme yönünde, faşist Türk devletini nasıl ” tolare” ettikleri ve Türk devletinin kürt ulusuna ve halka yönelik baskı ve katliam politikalarına nasıl destek verdikleri görüldü.
Emperyalist Almanya`da gericileşme yönünde ivme kazanan devlet politikalarıyla faşizan yasalar oluşturulmakta, yeni baskı yasaları ve polis yasaları çıkartılmaktadır.
Almanya’da ilerici devrimci güçler yoğun baskı ve tutuklama politikalarına maruz kalırken, halklar arası düşmanlıklar körüklenmekte ve ırkçı – doğrudan faşist politikalar yapan partiler korunup, kollanmaktadırlar. Örneklerden birisi AfD dir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi politikalarının günümüzdeki devamcıları yeni Naziler, AfD adıyla yükselen bir trend içinde olup, Irkçı parti siyasal arenada yabancı karşıtlığını ve mülteci akımına karşı hoşnutsuzluğu körükleyerek geniş taban bulabilmektedir.
Savaş sanayinde ve dünyaya silah satışında başlarda yer tutan, dünyadaki pazar paylaşımı kavgalarında yeni roller üstlenen ve askeri planda atılımlar yapan Alman emperyalistlerinin, içerde ırkçı-milliyetçi söylemlerle ( AfD gibi ) hazır kıta bir kitleyi yeri ve zamanı geldiğinde amaçları için kullanacağını da bilinmelidir.
Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa`da yürütülen parçalayıcı savaş politikalarında rolleri olanlar, mülteciliğin ve yoksulluğun sebebi olanlar içinde 28.birleşme yılını kutlayan Alman emperyalist devleti önemli bir yer tutmaktadır.
03.10.2018- Emin Zafer