Şili’de pirestij, TC’de kader fıtrat… Yaşanmış bir olayı tüm gerçekliği ile ele alan “33 Madenci” filminin öyküsünü şöyle bir hatırlayalım: 5 Ağustos 2010’da Güney Amerika’nın zengin ülkesi Şili’de 33 maden işçisi göçük altında kalmıştı. Başkent Santiago’ya 800 kilometre uzaklıktaki San Jose maden ocağında 700 metre derinlikte mahsur kalan 33 maden işçisi 69 gün boyunca hayata tutunmaya çalışmışlardı. İşçilerin ve ailelerin mücadelesi sonucu karanlıktan aydınlığa çıkan maden işçilerinin öyküsü, 2015’te 33 Madenci filmiyle sinemalara taşındı. Tesadüfî bir şekilde izlediğim 33 Madenci filminin, madenlerde sürekli yaşanan işçi cinayetleri bakımından güncel olduğunu düşünerek sizlerle de paylaşmak istedim. İşçiler için değil prestij için verilen 69 günlük mücadele (!) Maden mühendisi şirket sahibini; dağın hareket ettiğini ve artık maden ocağının çok tehlikeli bir hal aldığını söyleyerek uyarır. Her zaman olduğu gibi şirket sahibi bu söylenenleri duymazlıktan gelir ve mühendisi de bu konuda kimseye bir şey söylememesi gerektiği yönünde uyarır. Tabi aradan çok geçmeden kaçınılmaz sona erişiliyor! Dağın içi dengesiz bir şekilde oyulduğu için dağ harekete geçiyor ve 33 işçi göçük altında kalıyor. Basının bu olayı duymaması için maden ocağının kapıları kapatılıyor ve etrafına çitler geriliyor. Tesadüfen dışarıda olan bir işçi ise hiç zaman kaybetmeden basına haber veriyor. Olayı duyan işçi yakınları ve basının maden ocağına akın etmesiyle beraber şirket sahipleri ve Şili başkanı pirestiş mücadelesi vermeye başlıyorlar. Tüm dünya basınının dikkatini çeken bu “olayın” altından tertemiz çıkmaları gerekiyor sonuçta! Başlatılan uzun soluklu mücadele de milyon dolarlar harcanıyor ve Amerika’dan çeşitli sondaj makineleri getirttiriliyor! İşçiler ise kısıtlı yiyecek ve içeceklerle ne zaman kurtulacaklarını bilmeksizin mücadele etmeye maden de bir çıkış yolu aramaya koyuluyorlar. Acil çıkış tüneline yönelen işçiler, merdivenlerden çıkmak istediklerinde merdivenlerin tamamlanmadığını görüyorlar. Telsizler o kadar eskidir ki çürümüş ve kabloları pas bağlamıştır, birçoğunun bareti ya da baret ışıkları yoktur(!) 33 kişiye otuz yudum su bile düşmemektedir… Anlayacağınız işçi güvenliği tıpkı ülkemizde ki gibi hat safhada(!) Direnişte ısrar kazanıma götürdü… İşçilerinin aileleri, maden ocağının kapısına Umut Kampı kurarak 69 gün boyunca kamuoyunun gündeminden bu durumun hiç düşmemesini sağlıyorlar. Elbette ki bu durum kamuoyuna yansımasaydı üstü kapanır giderdi. İşçiler uzun çabalar sonucu kurtarılıyor ve bu durum “Şili devletinin perestişini kurtarmak” için yetiyor. Sonrasında ne mi oluyor? Maden ocağının bulunduğu dağın hareket ettiğini bile bile işçileri yeraltına indiren şirket suçsuz bulunuyor! İşçilere yeteri kadar baret dağıtmayan, bir kişiye yetecek miktarda sığınma odasına gıda koyan, telsizlerin bakımını yaptırmayan, acil çıkış tünelinde ki merdivenleri yarıya kadar yaptıran şirketin hiçbir ihmalkarlığı bulunmuyor ve işçilere tazminat verilmiyor. Bir devlet gerçekliği; Şili’de pirestij mücadelesi, TC’de “Kader-fıtrat” Tüm bu sahneleri izlerken gözlerimde Soma katliamı ve orada aynı ihmallerle bile bile katledilen 301+ maden işçisi canlandı… Ve dönemin başbakanı RTE’nin “Maden işçilerinin kaderinde var bu. Kader-fıtrat” sözleri yankılandı kulaklarımda. Devletlerden birisi prestij kurtarmak için 33 maden işçisini yerin altından çıkarıyor, bir diğeri ise kadere-fıtrata bağlayarak 301+ maden işçisini diri diri yerin altına gömüyor… Tamamen gerçeklerden yola çıkarak sinemalara taşınan 33 Madenci filmi izlenesi bir film olmuş. Kesinlikle daha fazlası olduğunu düşünerek yazıyorum bunları. Saklanan ve gün yüzüne çıkmayan, devletin bin bir türlü kirli yüzü ve daha fazlası…
İzleyelim ve yeraltından aydınlık gelecek güzel günlerin bizim elimizde olduğu mesajı veren işçilerin sesine kulak verelim.
Sarıgazi’den bir Devrimci Demokrat Sendikal Birlik-DDSB’li