WÖRGL – Bugün Wörgl kentinde, Son siyasal gelişmeler (Referandum) ve Ermeni soykırımıyla ilgili Söyleyişi-Panel yapıldı.
Panele çok sayıda kitle katılım sağladı. Sunumu yapan Panelist; son Anayasa Referandumuna ilişkin, söz konusu devlet ve devletle kitleler arasındaki ilişki olduğu için, anayasalarda bir sınıfın çıkarı, onun egemenliğini sürdürmesinin aracı olduğunu belirtti. TC devletinin esası 1924 Anayasası ile belirlenmiştir. Öncelikle TC devletinin temellerini atan, aynı zamanda anayasayı yapan sınıf, emperyalizme ve feodalizme karşı, onun ülkedeki güç ve dayanaklarını hedefleyen bir sınıf olmayıp, onlar tarafından desteklenen, onların işbirlikçisi komprador burjuvazi ve büyük toprak ağalarıdır dendi. Bu nedenle de 1924 Anayasası emperyalizmin ve emperyalizmin ülkemizdeki sosyal dayanaklarının çıkarlarına uygun bir içeriktedir. Onun bu içeriği faşizmdir.
Panelist, AKP’ nin işbaşında olduğu 15 yıl içerisinde üç kez anayasa değişikliği gündeme getirmiştir. Diğer ikisinde devrimci-demokrat güçlerin önemli bir kesimi komünistler gibi boykot tavrını benimsemişken, 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nda boykot tavrı neredeyse komünistlerle sınırlı kalmıştır, vurgusu yaptı.
Partizan’ın boykot tavrına ilişkin ise tek bir anlamlı eleştiri getirilmemiş (“boykot Evet’e hizmet eder.Boykotla Tayyip desteklenmiş olur”) biçiminde bir kliğe karşı diğer klik arkasında saf tutmayı benimsediler.
Panelist, “faşist anayasa, hâkim sınıf kliklerinden birinin lehine revize ediliyor. Devlet kurumları arasında güç dağılımları yeniden yapılıyor. Buna taraf olma!” diyor ve kitleleri “meşrutiyet gereksinimi için kurulmuş sandığa gitme”, “Evet ya da Hayır çıkması anayasanın faşist niteliğini değiştirmiyor. Faşist anayasayı oylama!” diye boykota çağırıyordu.
Faşizmin saldırılarının yoğunlaştığı ve yaygınlık kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu yoğunlaşmış saldırılar bir dizi hedefe ulaşmak içindir. Bu hedeflerden biri de başta Kürt halkı ve Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere bütün bir halkın ve örgütlü politik öznelerin boyun eğmesi, iradesinin kırılmasıdır. Aslında bu amaç ve bu amacın gerçekleşmesini gerektiren bütün uygulamalar her dönem vardır. Faşizm her dönem bu temel amaç gereğince konumlanır, hareket eder. Buradan bakıldığında, dönemin genel süreçten farklı bir özelliği-özgünlüğü olmadığının vurgusunu yaptı. Bugün “referandum sonuçları şaibelidir” demek, bir gerçeğin ifadesinden öte değer taşımıyor. Kitleleri başından beri hileli, şaibeli olan bir referanduma katmak için büyük enerji harcanmış, pek çok şey yapılmıştır. Şimdi söylenen şey başından beri olan, gerçekleşen şeydir. Devrimci-demokrat güçler, kitleler olmaksızın oynanamayacak referandum oyununa, kitlelere taşıdığı, onları faşizmin demokrasi oyununun dolgu malzemesi yaptığı için, öncelikle düşünmeli ve özeleştiri vermelidir vurgusu yapıldı.
Bugün nasıl ki milyonlar Devrim mücadelesine inanmiyorlarsa, biz Devrimciler de Devrim mücadelesinde ısrar ediyorsak, Boykot tavrıda buna benzer bir özelik taşiyor. Umudun sandıkta görülmesi hayali bir caresizlik olarak anlamak gerek. Buda daha fazla umutsuzlukve caresizlik olarak sisteme yeni umutlar beslemek ve güçlendirmektir denildi. Sistem seçim-Referandum yoluyla kitleler üzerinde meşrutiyetini güçlendirdi. Kendisini tekrardan üretmesini kitlelerin iradesini kendisinde toplamasını başardı. Boykot tüm bunlara önemli bir tavır ve darbedir. Bugün bu doğru tavır azınlık olsada haklı ve meşruluğunu doğruluğunda almakta. Bu tarihsel süreçlerde hep böyle olmuştur dendi..
Hayır tavrı, kitlelerin çarpıtılmış bilincini besleyen, onu güçlendiren bir tavırdı ve kitlelerin bir kesiminde faşist parlamenter sistemin, bu sistemin kurumlarının savunulmasına, hatta AKP’ye, Tayyip’e düşmanlığı ölçüsünde şimdiki sistemin yüceltilmesine katkı sunmuştur, dendi. Sanki Hayır kampanyalarıyla Faşist diktatörlük durdurulacağı algısı yaratıldı. Kitleler tekrardan sisteme yedeklendi. 7 Haziranda Hakların iradesi yok sayılmıştır. 1 kasımda Halkların iradesi yok sayılmış ve Halkların İradesi zindanlara tıkanmıştır. RTE ‚‘‘Seçilmişler tutuklanamaz mı‘‘ diğerek devletin cıkarları doğrultusunda bal gibide tutuklarız demesi, sandığın hiç bir anlamının olmadığının vurgusudur. Belediye başkanları, milletvekilleri keyfi tutuklandı. Sonuç ne olursa olsun egemenler bildikleri yolda yürümeye kararlı olduklarını gösterdi. Hayır cephesinde odaklanmak umut tazeleme ve tekradan sitemi üretmekten başka bir anlam ifade etmez vurgusu yapıldı. Hayır kampanyaları sistem içi çözümlerin mümkün olduğunu daha fazla tazelemiştir.
Yani egemenler irade diye önümüze getirdikleri sandıkları kendileri tekmeledi. Halkın sandıktan cıkan sonucu tanımadığını ilan etti. YSK’nın kararı tam bir keyfiyet, ben yaptım oldu tavrıdır.
Devrimcilere düşen görev bu koşullar ne kadar kötü olursa olsun, kitleleri daha güçlü uyaran ve örgütleyen riskleri üstlenmeliyiz. Boykota bu riske denk gelmekte. Nisan güneşinin partizanları elbette referandum aldatmacasını kitlelerle, kitlelerin önünde bir direnişin vesilesi yapacak, bu dinamizmi Proletarya Partisi’nin kuruluşuyla ve proletaryanın birlik-mücadele-dayanışma günü olan 1 Mayıs’la birleştirecektir.
Yüz Yılın En büyük tarihi Haksızlığı; Ermeni Soykırımı
Özelde Ermeni Soykırımının üzerinden 102 yıl geçtiğini belirten Panelist, 1894 -1896 katliamıyla başlatılan ve 1915’te devam ettirilen soykırım 1922’lere kadar sürdürüldüğünü belirten panelist, Sonuçta 1,5 milyon Ermeni katledilir, yok edilir dedi. Bu soykırımda Rumlar/Pontoslar ve Süryaniler de hedef alındılar. Onlarla beraber katledilenlerin sayısı 3 milyonu bulur…
Ermeniler; Osmanlı İmparatorluğu’nun son yönetimini oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarafından resmi olarak 24 Nisan 1915 tarihinde başlatılan soykırıma maruz kaldılar. Bu soykırımda Alman emperyalizminin de rolü olduğu belirtildi. Zorla tehcire tabi tutularak yaşadıkları topraklardan koparıldılar ve topluca katledildiler. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayrımı yapılmadan topyekün hedef alındılar.
Tümüyle İslamlaştırmaya ve Türkleştirmeye dayalı homojen toplum oluşturma ve Ermenileri yok etme dürtüsüyle hareket etmişlerdir. Pan-İslamizm, Pan-Türkizm doktriniyle donanan İTC liderleri 1913’ün başlarında yaptıkları fırka (parti) kongresinde aldıkları gizli kararla, Ermenilerin -ve beraberinde Rumların, Süryanilerin- zorla tehcir edilmeleri ve bunun örgütlenmesine yönelik karar alındığını vurguladı.
Türkiye devrimci hareketinin komünist önderi, İbrahim Kaypakkaya yoldaş devrim cephesinde bu haksızlığa ve gericiliğe karşı güçlü bir karşı çıkış ve tarihsel bir tavır alarak sorunun toplumsal ve tarihsel önemine dair bir kavrayış oluşturduğunu belirten panelist, Ermeni Devrimcilerin Uğradıkları tarihsel haksızlığa karşı öfkelerini komünist çizgiyle kaynaştırarak Kaypakkaya çizgisinde örgütlendiklerini söyledi.