Sınıflı topluma geçildiğinden günümüze egemen sınıflar her türlü zulümlerini işkencelerini, sürgün ve idam kararlarını sözüm ona adalet dağıtan sınıfsal kin ve intikam mahkemelerini ve oradaki kapı kullarını kullanarak yerine getirmişlerdir.
Burjuvazinin adaleti demek vahşet, işkence, zulüm, itirafçı yapmaya zorlayarak onursuzlaştırma ve her türlü alçaklığı yapmak demektir. Devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin adaleti ise savunmuş oldukları haklı ve onurlu davaları için en zor koşullarda da olsa, egemen sınıfların zindanlarinda da olsa sonuna kadar direnmek, savaşmak ve zindanları bir ulusun, bir halkın, işçi sınıfının ve tüm emekçilerin, ezilenlerin bağımsızlığı, özğurlüğü ve sosyalizm için bir direniş kalesi haline getirmek olmalıdır, öyle de olmuştur.
Bu zindanların başında Fransa Kralı’ nın şahsında feodalizme ve gericiliğe karşı direnişin kalesi haline getirilen ve 14 Temmuz 1789′ da devrimcilerin önderliğinde Fransa’ nın yoksul emekçileri tarafından yıkılan
“Bastille Zindanı” (kalesi), yine Amerikan emperyalizmine ve Saygon’ lu uşaklarına ve faşizme karşı, Vietnamlı Devrimcilerin görmüş oldukları her türlü insanlık dışı işkenceye rağmen teslim alınamadığı ” Saygon Zindanı” , ve yoldaşlarım “AMED ZİNDANI”, bunların başında gelir. Bu zindanların ortak yönü, diyalektiğin bize öğrettiği gibi herşeyin zıttıyla ve bir savaş içinde olmasıdır. Ve bu bir ölüm kalım, var olma ve yok olma savaşıdır. Bir tarafta teslimiyet bir tarafta direniş, bir tarafta korku bir tarafta cesaret,
bir tarafta kararsızlık bir tarafta sarsılmaz bir irade ve kararlılık, bir tarafta karanlık bir tarafta aydınlık, bir tarafta Esat Oktay Yıldıran’ lar,
bir tarafta Mazlum Doğan’ lar, Kemal Pir’ ler, Mehmet Hayri Durmuş’ lar, Sakine Cansız’ lar.
Aslında savaş bunların şahsında egemen sınıflarla ezilen sınıflar arasında, sömürgecilerle sömürge ulus arasında, faşistlerle devrimciler arasında olmaktadır. Tarihin onur dolu sayfaları bu savaşları bugüne kadar hep ikincilerin yani ezilenlerin mazlumların devrimcilerin, özgürlüğü bağımsızlığı için savaşan ulusların halkların kazandığını bize öğretiyor.
Bastille, Saygon, Amed zindanlarında da kazananlar yine bedeli ağır da olsa devrimciler olmuştur. Kazananlar, ismini tarihin onur sayfalarına, ezilen büyük insanlık ailesinin sömürgeciliğe emperyalizme faşizme karşı vermiş olduğu mücadeleyle yazdıranlar;
” Kendimi tamamen halkımın özgürlüğüne adadığım halde yine de görevlerimi tam olarak yerine getiremediğimi biliyorum.
Öldüğümde mezar taşıma, bu halkına karşı borçlu öldü diye yazılmasını istiyorum.
Bu benim son duruşmam olacak ” diyen
MEHMET HAYRİ DURMUŞ ve ” Böyle olmamalıydı, ilk ölen biz olmalıydık.
Geç kaldık. Ben de ölüm orucuna başlıyorum” diyen KEMAL PİR, ve hemen ardından daha henüz 18 yaşında olan “Ben de ölüm orucuna başlıyorum” diyen ALİ ÇİÇEK ve ben de ben de ben de ölüm orucuna başlıyorum diyen,
AKİF YILMAZ, FUAT ÇAVGUN, ALİ KILIÇ, ve bunların şahsında tüm ezilenler, mazlumlar, ezilen uluslar halklar olmuştur.
Ya kaybedenler, bugün hala zulmüne devam eden güçlü görünse de aslında kağıttan bir kaplan olan emperyalizm, onun yerli ortakları, onların piyonları olan Kenan Evren’ ler, Özal’lar, Demirel’ler, Erbakan’ lar, Türkeşler,Tansu Çiller’ ler, Erdal İnönü’ ler, Karayalçın’ lar, Deniz Baykal’ lar, Devlet Bahçeli’ ler, Mehmet Ağarlar ve Abdullah Gül’ ler, Tayyip Erdoğan’lar ve bunların köpekleri olan Yaşar Değerli’ ler, Fehmi Altınbilek’ler, Baki Tuğ’ lar, Esat Oktay Yildıran’lar ve şu anda ismi aklıma gelmeyen daha binlerce eli devrimcilerin sosyalistlerin komünistlerin kanına bulaşmış köpeklerdir, kaybedenler.
Çünkü tarih bunları daha yaşarken yalnızlığa mahküm etmiş ve tarihin çöp kutularına atmıştır. Bunlar bugün koruma ordusuyla gezselerde korkuyorlar, suçlu olduklarını ve birgün tarihin şaşmaz adaletine hesap vereceklerini biliyorlar. En büyük mahkeme tarihtir, ne Mussolini, ne Hitler, ne Saddam, ne Şah Rıza Pehlevi, ne Pinoşe, ne Markos, ne Kenan Evren tüm insanlık düşmanı faşistler en sonu gelip bu mahkemede yargılanmışlardır.
Amed zindanların da 14 Temmuz 1982′ de başlattıkları ölüm orucuyla ölümsüzleşen, bir ulusun bir halkın varolma savaşını yeniden başlatan yiğit yoldaşlarımızın anıları mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum.
Onlar ve onları takip edenler sonsuza kadar yaşayacaktır.