ALTHUSSER’İN ÖZNESİZ VE EREKSİZ TARİH TEZİ, TARİHSEL MATERYALİZM BİLİMİNE AYKIRI ANTİ-MARKSİST BİR TEZDİR
Althusser’in, Marksizmin tarih felsefesini tarih bilimi halinde yeniden sentezlerken yarattığı epistomoljik kopuştan bahsederken haklıdır.Bununla birlikte bu tebite bir şey daha eklemek gerekir ki Marksizm, yalnızca tarih bilgisini tarih bilimi haline getirmemiş ama genel olarak bilgi kuramında devrim yaratacan bir epistomolojik kopuş gerçekleştirmiştir.Marksim bilgi kuramımlarını sarsan bu epistomolojik kopuşu emek faaliyetinin değer yaratan yegane insani etkinlik olduğunu belirleyerek yapmıştır.
Marx öncesi teorik eserler, Alman felsefesi yani hukuk ve tarih felsefesi, İngiliz siyasiiktisadı ve Fransız sosyalizmi gibi başlıklar altında toplandığını belirten Althusser, bu arada geriye dönüşü olmayan bir tarihsel olayın aniden ortaya çıktığını belirtir. Bunu Althusser bir metaforla açıkladığı ‘‘Tarih kıtasının açılışı’’ olarak adlandırır. Marx teorisi ile birlikte bir ‘‘zemin değişikliği’’ne tanık olunmuştur. Şöyle der Althusser: ‘‘…Ve bu zeminde, yeni kavramlar bilimsel bir teorinin temellerini uzun bir hazırlık çalışması pahasına atacak veya zorunlu olarak bir bilim, hem de olağanüstü devrimci bir bilim haline gelecek olanın, gelişimine yol açacaktır. Ama bilimlerde bulguladıklarımıza bağlı bir teoridir, çünkü nesnel bilgiler üretmektedir. Ve nitekim, bu yeni zemin üzerinde, somut tarihin gerçek sorunlarını, bilimsel problemler halinde, tek tek ele almak ve bunlarla ispatlanmış, yani siyasal ve bilimsel pratik tarafından teyid edilebilen ve belirli düzeltmelere açık, kuramsal sonuçlara varmak (Marx’ın Kapital ’de yaptığı) ilk kez mümkün olur.’’
Emek faaliyetinin yegane değer yaratan insansal etkinlik olarak belirlenmesi yalnızca tarih bilgisini tarih bilimi haline getirmekle kalmamış aynı zamanda bilgi kuramınında zeminini değiştirmiştir. Epistemoloji, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Bilgi felsefesi olarak da adlandırılmaktadır.
İlk çağlarda Thales gibi filozoflar metafizik ile ilgileniyorlardı. Evrenin salt maddesinin bulunması temel bir amaç olmuştu. Ama bu konularda herkesin vardığı farklı fikirler, fikirler arasındaki çelişkiler filozofların insana, dolayısıyla akıl ve bilgiye yönelmesine yol açtı. Bu da insanın bilgilerinin doğruluğunun sorgulanmasına neden oldu. Böylece bilgi felsefesi doğmuş oldu.Bir kez emek faaliyeti yegane değer yaratıcısı olarak belirlendiğinde, emek faaliyetini toplumsallaştıran sınıf olan proleteryayla birlikte emeği tüm doğal ve sosyal yasalardan özgürleştirmeye yönelmiş siyasal pratik aynı zamanda kendi amacını her koşulda doğrulayan, verili pratiği çevreleyen tarihsel değişkenler ne olursa olsun bir eylemlilik niteliği taşıyacaktır ki bu olgu proleteryanın siyasal eylemliliğini dolayısıyla ideolojisini sınıfsız toplum ereği ile kendisiyle birlikte tüm insanlığı toplumsal yasaların boyunduruğundan özgürleştirmeye yönelmiş bir pratik olarak amacı itibari ile doğrulayacaktır.Proleteryanın tarih sahnesine çıkmasından önce hiç bir siyasal pratik amacı itibari ile böylesine açık seçik, bilimsel niteliği olan bir siyasal pratik niteliğine sahip olamamıştır.
Her siyasal ideoloji kendisini çevreleyen tarihsel nesnellliğin bir parçasıdır. Bu anlamda siyasal kavramlarla bilimsel doğrular arasındaki bilgi kuramsal fark siyasal kavramların kendilerini çevreleyen tarihsel nesnelliğin taraflı, sübjektif varyantları olmalarından dolayıdır.İşte Marksizmin proleteryanın siyasal eylemliliğine dair devrilişini bilimsel olarak ilan ettiği siyasal pratiğin bu epistomolojik niteliğidir.Örneklemek gerekirse, proleteryanın siyasal öncülerinin pratiğinde feda ruhu nasıl tanımlanabilir? Feda ruhu soyut bir kavram mıdır yoksa maddi bir olgu mudur? Feda ruhu emek faaliyetini kendisini çevreleyen her türden toplumsal zorunluluktan özgürleştirerek suç olarak emek faaliyeti ile birlikte tüm üretici güçleri sınıflı toplumun yasalarından özgürleştirmeye yönelmiş bir siyasal pratiğin olmazsa olmaz argümanlarından biri olarak amacı itibari ile gerçekleştiği anda kendisini çevreleyen d,ğer bütün tarihsel değişkenlerden bağımsız olarak bilimsel gerçekliği olan bir siyasal doğrudur Burada, feda ruhunun bir siyasal doğruya karşılık gelmesi ”doğru” kavamının yanına ”hak” ve ”adalet” kavramları eklenmeden anlaşılmaz. Proleteya artı-emek zamanı burjuvazi tarafından gasp edilerek köleleştirilen bir sınıf olduğuna göre ve burjuva devlet aygıtı bu gaspı meşrulaştıran bir işlev gördüğüne göre ve hiç bir toplumsal hareket kendisini yaratan tarihsel var oluş koşullarından soyutlanamayacağına göre herhangibir toplumsal hareketiçin ”doğru” kavramı ”hak” ve ”adalet^^ kavramlarından ayrı olarak değerlendirilemez. İşte ,, tam da burada ”doğru” kavramının ”hak” ve ”adalet” kavramları ile iç içe geçtiği yerde siyasal pratik ideolojik bir nitelik kazanır. Bu nedenle bir siyasal eylemin doğruluğunu irdelemek ”hak” ve ”adalet” kavramlarından yani ideolojik nitelikten soyutlanarak değerlendirilemez. Althusser ideolojiyi siyasetten ayrıştırmakla toplumsal değişim hareketini tarihsel diyalektiğinden ayırmaktadır.Althuser’in felsefi yaklaşımından siyaset ideolojiden t, tarihsel özne nesnesinden ayrıştırılmakla toplumsal harekete niteliğini veren, onu tanımlayan tarihsel nedensellik yani hareketin diyalektiği yadsınmaktadır. Yadsınmaktadır, çünkü, toplumsal hareketin diyalektiği onun tarihsel nedenselliğindedir..Bu anlamıyla bilinç kazanmış maddenin en ileri hareket biçimidir.Feda ruhu, proleteryanın kendiğinden bir sınıf olmaktan kendinde ve kendi bilimsel amacını gerçeklemeye yönelmiş bir sınıf olma yolunda tarihsel ilerleyişinin en üst siyasal biçimidir.
Böyleyken proleteryanın siyasal eylemliliğinin pratik ve ideolojik bir agümanı olan feda ruhunu örneğin sahte cennet vaadleri ile aldatılmış bir cihadçının siyasal pratiğne eşitleme anlayışı her şeyden önce siyasl pratikler arasındaki amaç farkını ve bundan da önemli olarak bilimsel tutarlılık farkını eşitlemek anlamına gelecektir.Proleterya diğer bütün tarihsel var oluş biçimlerinden farklı olarak tarih sahnesine çıktığı andan itibaren tarihsel serüveninin sonuçları bilimsel olarak önceden doğrulanmış yega-ne sınıfsal varoluş biçimini temsil eder.İşte bu niteliği iledir ki proleteryanın siyasal eylemliliği bilgi kuramının zeminini değiştiren ve ilk kez bir sınıf ideolojisini sonal amacı itibarı ile bilimsel doğruluğun kesinliğine yükselten niteliğe sahiptir.Bu demek değildir ki sınıfın siyasal pratiği bir matematik problemine indirgenebilir.Buradaki kesinlik siyasal pratiğin kendisinin olgusal bir kesinliği değil proleteryanın bütün zamanlara dair siyasal serüveninin nihai amacına dair bilimsel verileri olan bir kesinlik olarak anlaşılmalıdır.
Başka hiç bir sınıfsal ya da bireysel zeka proleteryanın kollektif zekasından daha bilimsel ve kusursuz olamaz.Çünkü proleteryanın kollektif zekası kendi sınıfsal varoluşu gibi zorunluluğun sonucudur.Proleterya zorunlulukla hareket eder ve hareket ederken dünyayı yeniden üretir. Dolayısı ile tarihsel zorunluluğun yadsınacağı ya da doğrulanacağı yer yine tarihsel zorunluluğun kendisidir.YİNE PROLETERYANIN KOLLEKTİF ZEKASI KENDİNİ TAMAMLAMA VE HATALARI DÜZELTME YETENEĞİ OLARAK DA TÜM ZAMANLARIN EN KUSURSUZ ZEKASIDIR.
Bu nedenlerle proleterya sınıfsız toplum mücadelesi ile yalnız kendi sınıfının değil tüm insanlığın kurtarıcılığı misyonunu temsil eder.
Görelilik yasası evrende mutlak doğru olarak tanımlanabilecek bir şeyin varlığının reddidir.Doğru bilgi ancak göreli olarak doğrudur.Nesnel gerçekliğe ilşkin bilgilerimiz göreli bir doğruluğu ifade ediyorsa, epistomolojik olarak bir bilginin bilimsel olarak doğru olması o bilginin kullanılabilir olması için yeterli neden teşkil etmez. Bilginin doğruluğu ile birlikte kullanılabilir olması için haklı da olması gerekir.Örneğin, atom bombası, atom fiziğininin doğru bir kullanınımı sonucunda üretilmiştir.Ancak atom bombası hedef gözetmeksizin tüm canlı yaşamı yok etme potansiyeli taşımaktadır.Atom bombasının kullanılabilirliliğinin insancıl olarak bir haklılığı yoktur.İşte burada doğru bilgi kavramına haklılık olgusu da eklendiğinde epistomoloji kendiliğinden ideolojik bir nitelik kazanır.
Proleteryanın iktidar mücadelesinin nesnel olarak epistomolojik değeri kapitalizmin sınıf sömürüsünün son biçimi olmasından gelir. Başka bir ifade ile üretici güçlerdeki niteliksel gelişme sanayi proleteryasını ortaya çıkarması ile emeğin yalnızca bireysel bir faaliyet olma niteliği yerini nasıl toplumsal bir faaliyet niteliğine dönüştürmüşse,emeğin bu toplumsal nitelinden sınıfsız topluma ilerlemenin nesnel öncülleri de oluşmuş demektir.Dolayısı ile proleteryuanın siyasal eylemi olarak iktidar mücadelesi nesnel olarak sonuçları itibarı ile sınıfsız toplum ereğini temsil eder.Althusser’i öznesiz tarih tezine götüren şey Marks”ın bireyin tarihsel koşullar tarafından kuşatılmış olması sebebi ile tarih yapamayacağına dair tesbitidir. Evet, birey tarihsel koşullar tarafından kuşatılmıştır ve kendisi de tarihsel bir varlıktır. Bu nedenle birey ancak kendi kişisel tarihini yapabilir. Tarih sınıf savaşımları tarihidir ve tarihi sınıflar yapar. Ama bu tarihin öznesiz bir tarih olduğu anlamına gelmez. Her sınıfın kendi varlık koşulları olan bir tarih felsefesi ve tarihsel özne anlayışı vardır. Burjuvazi için tarihin öznesiz bireydir. Burjuvazinin aydınlanma çağı ile birlkite yarattığı eşitlik, özgürlük, adalet gibi kavramlar irdelendiğinde bu kavramların bireyin nesnel koşullardan soyutlanmış bir özgür birey olarak tasarlanış bir varoluşuna dayandığı görülür. Burjuva eşitlik ilkesi aslında eşit olmayan bireyleri , mülküyete sahip olma anlamında eşit olmayan bireyleri soyut olarak eşitler. Böylece burjuva eşitlik ilkesi, aslında eşitsiz gelişme yasasının üretim ilşkilerindeki yansıma biçimi olarak soyut eşitlik ilkesi ile somut eşitsizliği onaylar.Yine burjuva özgürlük ilkesine göre örneğin seyahat özgürlüğü kısıtlanamaz. Ama seyahat özgürlüğünün pratikte kullanılabilirliği cebinizdeki para kadardır.Yani özgürlük somut tkoşullar tarafından, ürtim ilşkilerinin kapitalist niteliği tarafından eşitsiz dağıtılmıştır. Burjuva özgürlük ilkesi, üretim ilşkileri tarafından somut olarak eşitsizlenen bu özgürlük hakkını yalnızca soyut olarak eşitlemekten ibarettir.
Evet, tarihi sınıflar yapar ve her sınıfın kendi varlık koşulları tarafından şekillendirilmiş bir ideolojik kimliği vardır. Burjuvazinin ideolojik kimliğinin tutarsızlığının onun emek etkinliği karşısındaki haksız konumundan kaynaklandığını gösterdik. Proleterya ise emeği toplumsallaştıran sınıf olarak tarihsel materyalizm bilimi karşısında en tutarlı var oluşa sahip sınıf olarak ideolojisi ile bilimi arasında bir çelişki olmayan tarihin gördüğü yegane sınıftır. Tarihsel özne ise proleteryanın örgütlülüğüdür.Öznesiz ve ereksiz bir tarih anlayışı Marksizmi pozitivizme indirgeme anlayışının bir yansımasıdır. Marksizm, pozitifizmi kapsayarak aşar, ona indirgenemez. Tarihsel öznenin nesnesi belirli bir tarihsel süreç boyunca varolan üretim ilşkileri ve sınıflardır. Tarihsel özne olarak Komünist Partisi verili tarihi sınıfsız toplum ereğine doğru değiştirme mücadelesi verir. KP bu sınıf mücadelesinde tarihsel materyalizm bilimini kullanır. Ereksiz bir komünist partisi olabilir mi? sosyalizm ve sınıfsız toplum ereği olmadan proleteryanın iktidar mücadelesinin örgütlenmesi mümkün değildir.Öznesiz ve ereksiz tarih anlayışı tarihi iradesi olmayan nesnelerin hareketi olarak görür ve tarihi kendiliğinden ilerleyen bir süreç olarak görür. Gerçekten de proleteryadan önce yani, emeğin toplumsallaşmasından önceki tarih kendiliğinden bir süreç olarak gelişmiştir. Ancak EMEĞİN TOPLUMSALALMASI İLE BİRLİKTE İLKEL KOMÜNÜN SINIFSIZ KİMLİĞİNİ BU KEZ ÇOK DAHA GELİŞMİŞ ÜRETİCİ GÜÇLERLE YENİDEN YARATMA TARİHSEL OLANAĞI ORTAYA ÇIKMIŞTIR. Bu tarihsel olanağı yaratan emeği toplumsallaştıran , böylelikle emek faaliyetini bireysel bir tasarruf olmaktan özgürleştiren sınıf olarak proleteryadır. Her hareketin bir felsefesi vardır. Felsefesi olmayan bir tarihsel hareket olamaz. SINIF HAREKETLERİNİN FELSEFESİ ONLARIN ÜRETİM ARAÇLARI KARŞISISINDAKİ DURUŞLARININ DOLAYLI YA DA DOLAYSIZ BİR YANSIMASIDIR. Marksizm tarih felsefesinden tarih bilimine varmıştır.Ama bu demek değildir ki Marksizm bütün bir tarih felsefesini yadsımıştır. Marksizmmin yaptığı tarih felsefesinin sınıfsal kimliğini ortaya çıkarmaktır. Yoksa tarihsel hareketin felsefesini yadsımak değil.
Her şeyin hızlı tüketildiği, esnek üretim ve tüketime dayalı, bir ekonomik modelin, egemen olduğu, dünyanın bir küresel köye dönüştüğü çağımızda, kaçınılmaz olarak, üstyapı kurumlarıda, hızlı bir nitel dönüşüme uğramıştır. Eski üstyapı kurumları olan, din, kutsal aile, kültür ve cinsellikte, hızlı bir şekilde, dönüşüme uğramış, sembolik alanlarını yitirmiştir. Cinselliğin karlı bir metaya dönüştüğü( fuhuş-porno vb) kültürün safarileştiği, dinin bir ticari nesneye indirgenerek, anlamını yitirdiği bir gösteriş çağındayız
“ Sembolik alan kamusal alandan ayrılsa da, onun tarafından istila edildi. Cinsellik, karlı bir meta, olarak ambalajlandı.Buna karşın kültür, çoğunlukla kar peşinde koşturan, kitle iletişim araçları demekti.Sanat, para, iktidar, statü ve kültürel sermaye meselesine dönüştü.Kültürler, artık yabancıl biçimlerde, ambalajlanarak turizm endüstrisi vasıtasıyla, kapı kapı pazarlanıyordu. Televizyon evanjeliklerinin, dindar ve safdil yoksulları, dolandırarak zar zor, kazandıkları paraları ,ellerinden kapmalarında olduğu gibi, din bile karlı bir endüstriye dönüştü. Her iki dünyanın en kötüsüyle baş başa bırakıldık
Terry Eagleton- Hayatın Anlamı
Post modern birey, hakim üretim biçimine ve üst yapıya göre kodlanmış, kültürel mantığın, nesnel bir sonucudur. Geç kapitalizmin çıktısı, olan post modernizmin ürünüdür.O esnek üretim ve tüketim çağında, metaların pazardaki konumuna ve dolaşımına, uygun biçimde formüle, edilmiş bir kültürel kalıptır. Pazarın ihtiyacına, cevap verecek biçimde, aşırı yoğunlaşmış bir itkidir.
Post modern toplumda, üretici güçler mücadelesinin yerini, cinsel kimlik, ekoloji vb nosyonlar almıştır. Kadın sorunu, lgbti, ekoloji vb yapılar, sınıf mücadelesinin önüne geçmiştir. Bu elbette post modern, bir yanılsamadır. Post modern dönemde, özgürlük bir belagatan başka bir şey değildir. Post modernizm. öznenin buharlaştığı iddiasını, bağrında taşır, özne yapı çatışmasını ve filli bir sınıf savaşımını şiddetle red eder, sınıf diyalektiğine karşı, metafizik bir posta bürünür ve sınıfları ortodoksi üretmekle suçlar. Böylece sınıflar mücadelesinin yerine, güdük, temelsiz, bir radikal çoğulculuğa sarılır. Sınıfların yerine, çeşitli kimlik kolâjlarını koyar, negatif özgürlük, tam bu noktada, post modernlik nosyonun, sloganı haline dönüşür. Sınıf savaşımına hayır, yaşasın bireyin, yada bireylerin kurtuluşu.
Kapitalizmin toplumsal yaşamda yarattığı değişim değeri ilüzyonu ile insanlar arasındaki ilşkileri neneler arasındaki ilşkilere dönüştürmüş olmasından hareketle tarihin öznesiz ve ereksiz bir süreç olduĞu sonucuna varılamaz. Böyle bir yaklaşım tarihsel materyalizm bilimine aykırı anti-Marksist bir yaklaşımdır. Özneler ister bireysel ister sınıfsal olsun belirli varoluş koşullarından kaynaklanan belirli ruh halleri, duyguve düşünceleri olan ve hareketlerini bu varoluş koşullarınnın belirlediği tarifsel varlıklardır.
Örneğin proleteryanın partisi neden PİR SULTAN GİBİ FEODAL ÇAĞA AİT BİR TARİHSEL KİMLİĞİ SAHİPLENİR. ÇÜNKÜ PİR SULTANIN ŞAHSINDA HAKSIZLIĞA BİR BAŞKALDIRI VE İSYAN VARDIR.Tarihi öznesiz ve nesnesiz bir hareket olarak değerlendiren anlayış rastgele ortalığa saçılmış boncuk taneleri ile insanların hareketi arasında bir ayrım farkedemeyen pozitivist anlayışlardır. Oysa , insan etten , kemikten bir varlıktır. Belirli davranışlara belirli tepkiler veren duygusal salınımları olan bir tarihsel varlıktır. İnsanın bu nitelikleri onun sanatına da siyasetine de yansır ve sanatını olduğu kadar siyasetini de biçimlendirir.Dolayısı ile burjuvazinin tarihinin de proleteryanın tarihinin de öznesi ve ereği vardır. Burjuvazinin ereği kapitalizmi sonsuza dek sürdürmekken proleteryanın ereği sınıfsız topluma varmaktır. İnsan ilişkililerinin kapitalizm tarafından böylesine nesnelliklten soyutlanarak yozlaştırıldığı bir tarihsel süreç için ereksiz tarih anlayışında ısrar etmek felsefesiz bir sanatı benimsemekle aynı anlama gelir. Oysa proleteryanın sanatınının da siyasetinin de felsefesİ ve ereği insanlığa toplumsallaşmış emeğin sınıfsız toplumu olanaklı hale getirdiğini göstermektir.Proleteryadan önce bütün sınıfların felsefesi, siyaseti ve sanatı sömürünün meşruluğu üstünde gelişmiştir. Proleteryanın sanatı, siyaseti ve felsfesi ise genel olarak felsefeyi değil kendisinden önceki gerici sınıfların sanatını,siyasetini ve felsefesini yadsıyarak gelişir.
Tarihsel özne olarak KP nin proleteryanın öznel ve nesnel koşullarına iradi müdahalelerle sınıfsız toplum sürecini berileme mücadelesi ereksel bir süreçtir.Marks’ın komünist toplumun varılması gereken bir ülkü olmadığına dair vurgusunda amaç komünist toplumun üretici güçlerde belirli bir gelişme düzeyine karşılık geldiğini belirlemek için nesnel determinantlara yapılan bir vurgudur. Ancak nesnel determinantların , yani, toplumsal yasaların değişmezliği anlamına gelmez bu. KP tam da nesnel determinantları, yani, toplumsal yasaların belirlediği zorunlulukları aşmak için, dolayısıyla, tarihi bir kendiliğinden süreç olmaktan bilimsel iradi bir süreç haline getirmek için vardır. Örneğin,Marksizmin tarihsel zorunluluktan dolayı sosyalist inşanın burjuva hukuku ile başlatılma zorunluluğunu bujuva hukukunun aynen muhafazası olarak ele almak ve ücret hukuku ile emeği halen meta kategorisinde tutan reel sosyalizm deneyimleri, profosyonel ordu ve profosyonel siyaset kurumları ile kolektif üst yapıyı üretim ilşkilerinden soyutlayarak bürokratlaştırırken , üretim ilişkilerinde ise bujuva hukukunu muhafaza etmekle proleteryanın sınıfsız toplum ereğine ihanet etmişlerdir. Bu ihanetin kaynağında küçük mülküyetin kapitalizm hayranlığı ile birlikte küçük burjuva entelektüelizminin bürokratik alışkanlıkları vardır. Oysa emeğin kolektif niteliklerini paylaşım dinamiğinde hukuklandıran bir inşa hukuku ile burjuva hukuk ve burjuva ekonomi politiğni aşabilmenin imkanları mevcuttur.Dolayısı ile proleteryanın tarihsel ereğine ihanet objektif nedenlerden de kaynaklanabilir, subjektif nedenlerden de kaynaklanabilir. Ama her koşulda ihanet yine ihanettir. Ve eğer bir tarihsel pratik ”ihanet” olarak niteleniyorsa burada bir biri ile karşıtlık halinde iki felsefenin, iki varoluş biçiminin çatışması vardır. Sınıflı toplumda sanat da, siyaset de, bilim de politiktir. Dolayısıyla politik olan her şey gibi sınıfsal kimlilklerine karşılık gelen bir felsefeleri vardır. Sanatın, siyasetin ve bilimin bu politik niteliği onların sınıflı toplumlarda sınıf savaşımları zemininde gelişmelerinden gelir.Marks bize Kapitalde kapitalist ekonomipolitiğin yasalarından bahsederken ne kadar bilimselse, Fransada Sınıf Savaşımlarınnda Paris Komününün protelerinin kahramanlıklarından, fedakarlıklarından bahsederken de o kadar tarihçidir. Tarihsel materyalizm bilimi tarihi sınıf savaşımları olarak ele alır ve sınıfları da üretim araçları karşısındaki konumları ile değerlendirir.Tarihin proleterya ile birlikte kendiliğinden bir süreç olmatkan iradi bir sürece doğru değişmesinin nesnel objektif koşullarını yaratan emeği toplumsallaştırmış olan proleteryadır: tarihsel özne olarak bu sürecin öznel , subjektif koşullarını ise proleteryanın öncü müfrezesi olarak KP yaratır.Marksizm genel olarak felsefenin bir yadsınması değildir: Marksizm, sınıflı toplumların sömürücü sınıflarının felsefesinin bir yadsınmasıdır.
Althusser toplumsallaşmış emekle komünist toplum ereği arasındaki diyalektik ilşkiyi anlamamıştır. Althusser toplumsallaşmış emeği herhangi bir emek biçimine eşitlemektedir. Oysa , örneğin, zanaatçi emeği ile sosyalizm mümkün değildir. Çünkü zanaatçi ürünün tamamını kendisi üretir dolayısı ile ürünün ve emeğinin bütün tasarrufu kendisine aittir Oysa proleterya ürünün yalnızca bir parçasını üretir. Proleteryanın emeği ancak toplumsallığı ile bir bütün teşkil eder. Böylelikle toplam toplumsal ürün üstünde kolektif tassaruf olanağını yaratan emeğin bu toplumsallaşmış niteliğidir.Proleteryanın sanatına, siyasetine, bilimine ve bunların felsefesine, kültürüne ve etiğine niteliğini veren de emeğin toplumsal formudur.Dolayısıyla, Althusser, Marks’ın tarih felsefesini tarih bilimi halinde yeniden sentezlerken emeğin toplumsallaşmış niteliğine dayandığını ve emeğin bu yeni formunun tarihsel süreci kendiliğinden bir süreç olmaktan iradi bir süreç olarak değiştirme yetisine sahip olduğunun farkında değildir.Proleterya öncesi tarih eşitsiz gelişme yasasının kendiliğinde özne olarak işlemesinin bir ürünüdür.Tarihin toplumsallaşmış emekten önceki bu kendiliğinden niteliği doğanın ve toplumların mutlak bir yasası olan ve bu niteliği ile ilkel komünü de parçalayan eşitsiz gelişme yasasının üretici güçlerin gelişme diyalektiği üstünde kendiliğinden egemenliğini değiştirecekbir tarihsel dinamiğin henüz gelişmemiş olmasından dolayıdır. Toplumsallaşan emek eşitsiz gelişme yasasını aşabilecek bir tarihsel dinamiktir.Bu niteliği ile de toplumsal emek tarihin kendiliğinden bir süreç olmaktan iradi bir süreç olmaya doğru değişmesi anlamına gelir.Toplumsal emek tarihsel diyalektik üstündeki bu iradi niteliğini örgütsel özne aracılığı ile tarihsel materyalizm bilimini kullanarak yapar. Bu ne denle Althusser’in öznesiz ve ereksiz tarih tezi Marks’ın tarih felsefesinden tarih bilimini yaratması tesbiti ile çelişir.Tarih bilimi olarak diyalektik materyalizm eğer tarihi değiştirebilecek pratik bir nitelikten yoksunsa tarih felsefesinin tarih bilimine doğru değişmesinin ne anlamı vardır. Proleterya kendisinin üretim araçları karşısındaki tutarlı duruşunun bilimi olan tarihsel materyalizm bilimini tarihi değiştirmek için öncü öznesi aracılığıyla kullanır.Öncü öznenin ise ne kadar tarihsel materyalizm biliminin tutarlı bir kullanımını temsil ettiği pratiğn sınavna tabidir.İşte feda ruhu, özveri, cesaret,cürret gibi kolektif niteliklerin değeri burada, tarihsel materyalizm biliminin pratiğnde ortaya çıkar. Dolayısı ile proleter öncünün vefasızlığa karşı vefayı, pasifizme karşı cürreti, korkaklığa karşı cesareti, kayıtsızlığa karşı feda ruhunu pratikleştiren siyasal eylemliliği böylelikle tarihsel materyalizm biliminin rehberliğinde tarihi değiştirebilecek bir nitelik kazanır. Tarihsel materyali tarihin nesnesi konumundan tarihin öznesi konumuna taşıyan nitelik tarihi değiştirebilme yetisidir.Tarihi değiştirebilecek güç olarak proleter öncünün bu özne niteliği toplumsallaşmış emeğin niteliğinden gelir.Dolayısı ile toplumsal yasalara karşı ilkelerin mücadelesini veren tarihsel öznenin , siyasetini, sanatını ve bilimini politikleştiren bir felsefesinin olması gerekir. Marksizm, bilim olduğu kadar bir yaşam felsefesidir.Tarihsel özne olarak proleter öncünün felsefesine niteliğini veren onun sömürücü sınıfların yasal eğilimlerine karşılık yasa karşıtı ilkeleri pratikleştirmesidir.