Demokratik kamuoyuna ve Federasyonumuza bağlı çalışma yürüten tüm komite ve üyelerimize
Geçen sene ATİK 23. Konsey tarafından düzenlenen basın konferansından bu yana ATİK bünyesindeki bir çok yönetici organa yansıyan tartışmalar gelinen aşamada yapılan açıklamalar ve düzenlenen bir kısım bilgilendirme toplantılarıyla zaten bilginiz dahilindedir. Basın Konferansında bugünkü 24. Dönem Konseyi’nde de bulunan şahısların “yoksa ayrılık olur” tehditleri kendisini Aralık ayı itibariyle kurumumuz içinde “kendisine biat etmeyenleri tasfiye etme” hareketine çevirmiş, ATİGF olarak faal olduğumuz Avusturya’da hem dernek YK’ları hem de aynı alanda faaliyet verdiğimiz YDG ve Yeni Kadın üyeleri merkezi ATİF olan ve Nisan 2017 itibariyle de merkezi ATİK 24. Dönem Konseyi’ne evrilen tasfiyeci anlayışın nasıl geliştiğini hep birlikte izlemekte.
Aslında Partizan içerisindeki tartışmaların bir yansıması olan bu durum zaten Aralık 2016 tarihinde kendisini açıklaması ile ortaya koymuştu. Ancak birçoğumuzun beklemediği şey bu sağ tasfiyeci-hizipçi grubun imzası ile kendisini tanımlayanların kurumumuz ATİK ve ona bağlı olan federasyon ve diğer çalışma birimlerindeki ATİK’i parçalamak üzere olan tutumlarıdır.
Nihai olarak ise “Linz Umut Kültür Merkezi 17. Dönem Yönetim Kurulu Çoğunluk Üyeleri!
Linz Umut Kültür Merkezi bir kısım dernek üyeleri!”gibi bir imza ile (http://www.atik-online.net/blog/devrimci-ve-demokratik-kamuoyuna-duyuru.html) olarak ATİK sitesinden yapılan açıklama ile birlikte; her yerinden yalan aşılanmış olan, manüpülasyon ve devrimci ilkelerden tamamiyle uzak, teşhir ve bölme hareketinin ürünü olan ibretlik bir yazı yayınlanmıştır. ATİK Konseyi altında faaliyet yürüten ve kurumu temsil eden bir kanalı yürüttüğü için AHM’ye, ATİK Eş Başkanlarına konuya ilişkin 2 Kasım’da bir e-posta ulaştırarak bu yapılanın aslında ATİK tüzüğü gereğince de belirtilmiş demokratik merkeziyetçilik tavrının tamamen dışında olduğunu ileterek kurumu yıkmaya-bölmeye yönelik olan böyle bir yazının derhal kaldırılarak demokratik bir şekilde oradaki soruşturmanın yapılmasını ve ATİK yönetimini de bu konu ve kıstaslarda doğru bir şekilde davranmaya çağırmıştık. Herşeyden önce böyle bir yazının ATİK Haber Sitesi’nde yayınlanmadan önce ATİGF iradesine başvurulmuş olması gerektiğini izah ettiğimiz halde ne Eşbaşkanlardan ne de AHM’den bir geri dönüş olmamıştır. Yapılan; kesin iddialar taşıyan, tanıklara rağmen yalan-manipülasyon siyaseti ile Federasyonumuzu, bileşenlerini ve aktivistlerini hedef göstermeye çalışan, bunun üzerinden kirli politikalarla açılan yolda kendisine meşruluk kazandırmaya çalışan bu yazının sahiplerine ATİK Konseyi tarafından kol kanat gerilmesinden başka bir şey değildir. ATİK Konseyi`ne ifade ettiğimiz noktalar ise şunlardı;
“ATIK Konseyi olarak, ATIK Haber Merkezin´de çıkan tüm yazılardan Konsey olarak SİZ sorumlusunuz. İşleyiş gereği de ATİK, yerellerde ve bölgelerde çıkan sorun ve gelişmelere ilişkin, varsa ülkede bir Federasyon o zaman ilişkilenmeyi kendisine üye olan Federasyon üzerinden sağlamak durumundadır. Fakat yazının içeriği ile ilgili gelişmelere ilişkin Federasyonumuzla bir diyalog yolu dahi aranmadan, “ATIGF Yönetim Kurulu ne diyor?” noktasında dahi hiç bir girişimde bulunulmadan yerelden gelen (bir kısım üyenin imzasını taşıyan) bir yazıyı yayınlamak ilkeleri, tüzüğü ve devrimci demokratik normları es geçmek anlamına geliyor. Bunun siyasal pratik ve literatürde ki karşılığı ise HİZİPÇİLİK`dir!
Biz şimdilik yazıdaki içerikten bağımsız olarak aramızdaki işleyişi ve hukuku hatırlatmayı yeterli buluyoruz. Yerelde ve en önemlisi ATİGF`e bağlı derneklerde gelişen olaylara ilişkin sizin ilk muhatap almanız gereken ATİGF Yönetim Kuruludur. Bu tüzüksel olarak da böyledir. Ancak şu anda yaptığınız tam tersi ve böyle bir pratiğe ATİK Haber Merkezi üzerinden neden imza attığınızın umarız bir izahı vardır. Aksi bir anlayış, her bir üyenin üst ve bağlı olduğu organlardan bağımsız olarak AHM’ye istediği yazıyı ve bununla anlayışı size yazıp gönderme ve sizin de bunu ATIK Web-Sitesinde yayınlama zorunluluğunu getirir ve hep birlikte Anarşist örgütler birliğine dönüşürüz.
Arkadaşlar şu anda yapmanız gereken bu yazıyı hemen geri çekmektir ve kamuoyuna giriştiğiniz bu pratikten kaynaklı da özeleştiri vermenizdir! Konuya ve iddialara ilişkin ise ilk başta Federasyon Yönetim Kurulumuzu muhatap almaktır. Tek muhatap olduğumuzu iddia etmiyoruz, ancak ilk muhatabın işleyiş olarak biz olduğumuzu aslında Konsey olarak sizlerin de bilmesi gereken bir işleyiş biçimi olduğu noktasında netiz. Sizler işleyişin böyle olduğunu bilmiyor olamazsınız.
Bu meseleye ilişkin böyle bir yazı yayınlamadan önce bir araştırma/komisyon ve bir çok yöntem esasken, bu yazıyı yayınlayarak giriştiğiniz bu yöntemin karşılığı şu anda yalan yanlış söylemlerle hazırlanmış bir teşhir çalışmasına denk düşmekten öte değildir.
Söz konusu olan meselede ilkelerimiz gereği oldukça hassas bir duruşa sahibiz! Özellikle Kadın arkadaşımızın şiddete maruz kaldığına ilişkin bir açıklamaya dönük peşinen bir açıklamaya yer vermeniz bu hassasiyetimizi en yüksek düzeye taşımıştır. En kısa zamanda yani 05.11.2017 tarihine kadar bu yazıyı geri çekmenizi ve özeleştiri yapmanızı talep ediyoruz. Aksi takdirde bizde sorunları iç işleyiş içerisinde bir sonuca ulaştıramadan, ATİGF olarak kamuoyuna açmak durumundayız.
Dostça Selamlar.
25.Dönem ATIGF Yönetim Kurulu”
Bu konuda kendilerine tanıdığımız süreyi epeyce geçirmemize rağmen gene de bir diyalog girişimi olabileceği hassasiyeti ile hareket ederek bekledik. Yine Umut Kültür Merkezi olağanüstü kurulunda şiddet pratiğine ilişkin Avusturya Yeni Kadın Ülke Komitesi’nin başlatmış olduğu ve bizimde katıldığımız soruşturmanın sonuçlarını beklemenin uygun olacağı kanısındaydık. Zira tersi bir adım doğru olmayacağı gibi, demokratik anlayış ve bilimsel gerçekliğin dışında öznel bir adım olurdu. Böylesi bir öznelcilik anlayışı zaten “Umut Kültür Merkezi 17.Dönem çoğunluk üyeleri ve Umut Kültür Merkezi bir kısım dernek üyesi” imzasıyla bir elin parmaklarını geçmeyen, ancak çift imza kullanarak çoğunluk havası yaratmaya çalışan kişi/kişilerde şu süreçte yeterince mevcuttur. Bu gibi bölücü, hizipçi pratikler ancak kendilerinin oynayabileceği bir roldür! Ve ifade etmemiz gerekir ki kendilerine verilen görevi oldukça etkili bir şekilde yerine getirebilmişlerdir.
Bundan dört yıl evveli ATİK’in misyonunu ve günümüz koşullarında bir göçmen örgütünün nasıl olması gerektiğini tartıştığımız program tartışmalarında ısrarla burjuva demokratlığı ve kendi meşruluğu ile değil egemenlerin sınırları ile mücadele vermeyi savunan sol maskeli bu arkadaşlar, bugün kurumumuzu bölmek, kendilerine hakimlik sağlayacakları bir muhtarlık oluşturmak, burada çok iddia ettikleri “demokrasi mücadelesi devrim mücadelesinin de soluk borusudur” söylemini hiçe çevirerek kendilerine sivil toplumcu bir hat tutmak için provokasyonlardan geri durmamaktadır.
Umut Kültür Merkezi’nin sözü geçen bu sağ tasfiyeci-hizipçi grup çalışmasına taraftar olmuş, demokratik bir alanı sağ tasfiyecilerin hizip ve dedikodu çalışması alanına çevirmiş olan 17. Dönem YK’sı üyeleri, 28 üyeden 20 üyenin imzası ve talebi ile olağanüstü genel kurula gitmiştir. Dernek Denetim Kurulu tarafından olağanüstü genel kurul için toplanan imzalar 17. Dönem YK’sına verilmiş ve daha o anda YK bileşenleri istifa ettiklerini açıklamıştır. Tarafımızca böyle bir istifa eyleminin yazılı yapılması gerektiği de kendilerine iletilmiştir. Federasyon YK’mızda bulunan bir arkadaşımızın YK’nın iradesini almadan kendi iradesi ile zaten Linz’de “devrimcilik” adına dedikodularla ortalığı geren, dedikodusunu yaptığı Partizan kurumunun toplantılarında “yapma yahu, biz bu yaptığımızın hizip olduğunu bilmiyorduk, bizde bu bilgiler yoktu” dedikten sonra bile Partizan bileşeni olan üye ve arkadaşlarımızı hedef almayı bırakmayan 17. Dönem YK’sının çoğunluğun olurunu almadan kendisi ile ilişki kuran arkadaşımızdan istediği garanti orada ne olursa olsun kendisinin “garantide(!)” tutulmasıdır.
Böyle bir ortamda dernek denetim kurulunun yazısının okunmasının hemen ardından derneğimiz üyesi olmayan ancak ilerici-demokrat bir insan olarak tabir ettiğimiz için bizzat başka bir Yönetim Kurulu üyesi tarafından davet edilen kisi, “s…rim sizin devrimciliğinizi” küfürleri ile önünde oturan ve sarfettiği hakaret ve sataşmalardan kaynaklı kendisini defalarca uyaran kadın arkadaşımızı darp ederek altındaki sandalyeyi alıp başka bir kadın arkadaşımıza fırlatmak istemiş, yaşanan hengamede sözde dayanışmaya özde ise kendilerine biçtikleri “denetleme” rolüyle gelen VTİD YK bileşenleri ise bizzat kendilerinin de görev aldığı provakasyon sonrasında alanı bırakarak terk etmişlerdir. Saldıran kişi ise orada dursa linç edilebileceği kaygısı ile divan üyesi olan ATİGF YK üyesi yoldaşlarımızın kavga ortamına müdahalesi ile salondan dışarıya çıkarılmıştır . Bu sırada Linz derneğimizin üyesi olan bir kişide ATİK’teki yazıyı yazan 17. Dönem YK bileşeni kişiyi “tüm bu rezillikler senin yüzünden oldu, buraya konuşmaya değil ortalığı karıştırmaya geldiniz” diyerek darp etmiştir.
Bu olay üstüne ATİGF olarak duruma hemen müdahil olduk. Ayrıca Yeni Kadın Avusturya Ülke Komitesi’ndeki arkadaşlarımızı da arayarak olayda bir kadın arkadaşımızın doğrudan darp edildiğini ve haliyle gerçekleşecek bir soruşturmada kendilerine öncelik verdiğimizi de belirttik. Olaydan 3 gün sonra ÜKK bileşeni bir arkadaşımız şiddete uyrayan kadın arkadaşımızın ifadesini dinlemiş ve bunu hem kendi ÜKK’sı hem de bizimle paylaşmıştır.
GAYRİ MEŞRU AÇIKLAMAYA CEVABEN
Hiçbir meşruluğu kalmayana gayri meşru denir, ATİK Haber sitesinde yer alan yazı yaptığımız soruşturma ve inceleme kapsamında da gayri meşrudur. Kitlelere yansıyan bu yazıya cevabında kitleler üzerinden verilmesi en meşru ve demokrat hakkımızdır. Şu anda Münih zindanlarında yatan bir yoldaşımızın da dediği gibi “yüzümüze haksız yere tükürene o tükürüğü yalatma hakkımız vardır!”
Kolektifinde yaşanan bölünmeden yola çıkan bu zat 20 yıldan fazladır iddia ettiği kolektifte değildir; bu bizim değil bizzat “kolektif” diye ima ettiği ve duruma ilişkin kendilerinden bilgi aldığımız Partizan örgütlülüğünün açıklamasıdır. Kendisi daha öncesinden de federasyonumuza yazılar iletmiş ve bir federasyon YK’sı üyemizin kendisini ölümle tehdit ettiğini açıklamıştır. Bahsi geçen tartışma 23. Dönem ATİK Konsey emekçilerinden olan bir arkadaşımızın devrimci maskeli bir internet sitesinde düşmana hedef gösterilmesi üzerine sosyal medyada yapılmış bir tartışmadır. Bu konuda ifadesini aldığımız ve eleştirdiğimiz YK üyemiz “Bizim kurumlarımız Müteahhit lakaplı Perinçek kültürünün kurumu değildir, devrimcileri egemenlere hedef gösterenlerin kurumu olamaz, konta-ajan faaliyet verenlerin hiç olamaz. Kurumumuzda devrimciler, demokratlar, komünistler, feministler ve yurtseverler olabilir ama böyle tipler kabul edilemez. Bir devrimciye verilecek zararın bir bedeli vardır, Kaypakkaya’lar da buna göre davranmıştır. Üzerimde göstereceğiniz yaptırıma açığım ancak orada yazdığımın doğru olduğu kanısındayım” demiştir. Bu arkadaşımıza sosyal medya üzerinden bu ve benzeri tartışmalara girmemesi üzerine bir yaptırım koyduk. Bu yaptırımla birlikte bizler olaylarda “haklı-haksız” tartışması verecek kadar ahmak değiliz! Bizim için doğrular ve yanlışlar vardır. En nihayetinde bu yazının içi boşalmış kahramanı kişinin de gösterdiği tavır ortadadır. Lakin kendisine tavrımız iletilmeden önce istifa etmiş sonrasından ise bu olaylar gelişince ve aynı kişi sosyal medyada geçmişte de kullandığımız bir isimle “Enternasyonel Kültür Merkezi açılmıştır, yeni bir mücadele cephesi” gibi ilanlar verince artık o yazısının cevabını vermek gereksiz duruma düşmüştür.
Ayrıca bu gayri meşru yazıda Denetim Kurulları’nın YK’ları görevden alamayacağı ve olağanüstü genel kurula çağıramayacağı söylenmektedir. Devamında “Halka yalan söylemeyin” diyen bir yazı için ilginç bir durumdur. Değil ATİGF bünyesindeki, ATİK bünyesindeki tüm Denetim Kurulları’nın tüzüksel olarak bu hakkı vardır! Denetim Kurulları kurumu yöneten komitenin yani YK’nın genel kurul haricindeki tek denetleyicisidir. Yönetici komitenin tüzük ve programa aykırı faaliyet vermesi, kurumun çizgisini tahrip etmesi ve/veya iradeye danışmaksızın kurumun karakterini değiştirmeye kalkması durumunda kendisine verilen rolü oynar.
“Kadının beyanı esastır” belirlemesini ilke yapan bu gayri meşru yazı sahipleri ve onun asıl örgütleyicileri aynı yazılarına kadınla görüşmek yerine kadın arkadaşın kocası ile görüştüğünü iddia etmektedir. Bu iddia şöyle bir kenarda dursun; zaten kadınla görüşmeye tenezzül etmeyen, kendi koyduğu ilkeyi hadım eden bir yazıdır. Bu tarz bir zihniyetin ve bunu yayınlayarak faaliyet veren bir kurumun hangi kadın hakkından ve kadın örgütlenmesinden bahsettiği, kendi bünyesindeki kadını hiç olarak gördüğü de ortadadır. Keşke Konsey ve Yeni Kadın MYK’sı adına zaten hiçleştirilmiş kadın arkadaşlar yerine onları hiçleştiren feodal ağalar gelseymiş, en azından tavrımızdan ve politik olgunluğumuzdan ders alırlardı.
Gayrı meşru yazılarının 1.Maddesinde saldırıyı “Denetim Kurulunun yanadaşları”nın başlattığı ifade ediliyor. 30’u geçkin bir kitlenin ve Umut Kültür Merkezi`nin üyesi olmayan arkadaşların da olduğu olağanüstü genel kurulda saldırıyı kimin başlattığı herkesin hafızasındadır. Sizin için yalan söylemek hastalık halini almıştır. Dilinizin kemiği olmadığı gibi, öyle ki yalanlarla yürüyebileceğinize inancınız sonsuz. Genel kurula katılan tüm kitlenin bu konudaki ifadeleri alınabilinir. Dışımızdaki demokratik kişi ve kurumlarla biz tüm üye ve üye olmayan ve genel kurulda bulunan tüm demokratik bireylerin ifadesini almaya hazırız. Siz buna hazır mısınız? İddialarınızın doğruluğunu ispatlamakla yükümlüsünüz. Saldırı kadın arkadaşımıza şiddet uygulayan şahısın tarafından başlatılmıştır. Tersini iddia edenler olarak buyurun derneğimizin üyesi olmayan ve orada bulunan demokratik bireylerin ifadesine başvurmaya biz hazırız. Ancak sizde bunu yapabilecek ne kendinize güven, ne elinizde bir yetki vardır. Yalanlarınızla yaşadığınız bataklıkta, tarihin çöplüğünde yer alırsınız ancak. Halka ve kitlelere yalan söyleyenlerin sonu hep böyle olmuştur. Aynı akıbet sizin içinde geçerlidir.
Umut Kültür Merkezi kamuoyuna yaptığı açıklamada provokasyona karşılık veren ve provokasyon ortamının yükselmesinde rol alan tüm üyeleri hakkında yaptırım düzeyli karar alacağını açıklamıştır. Umut Kültür Merkezi`nin genel kurul sonrası kitleye açık toplantısında karar altına aldığı bu yaptırımlar tarafımıza da iletilmiştir. Bunlar bir üye hakkında belli süreliğine dernek yasağı ve diğer iki üye şahsında ise tekrarı durumunda daha ağır bir uygulama olarak kararlaştırılmıştır. Yine zaten “Linz Umut Kültür Merkezi 17. Dönem Yönetim Kurulu Çoğunluk Üyeleri! Linz Umut Kültür Merkezi bir kısım dernek üyeleri!” başlıklı yazıyı yazan şahıs hakkında ise Umut Kültür Merkezi Olağanüstü Genel Kurul kararı ile dizginlerinden boşalmış şekilde devrimci kurumları hedef alan bu şahsı dernek üyeliğinden atmıştır!
Hızlıca, tek başına Enternasyonal Kültür Merkezi adı altında Facebook hesabı oluşturması halen kendisine verilen bölücü ve hizipçi görevi yerine getirmenin uğraşıdır. Genetiğinde olan hizipçi ve parçalayıcı özelliğin pratiğe geçirilmesi için olağanüstü bir çaba içerisinde bulunan bu şahısın kurumumuzla, onun ilkeleriyle hiç bir bağının kalmadığını açıklamamızla bir kez daha deklare ediyoruz. Genel kurulumuz sonrası ise sözde yeni sosyal medya çağrıları ile giriştiği “Enternasyonal Kültür Merkezi” çağrısı ciddiyetten yoksun, hastalıklı bir kafa yapısının, ilkesiz, normsuz ve her şeyden önemlisi devrimci ve demokratik ahlaki değerlerinde yerle bir edilmesi için ortaya konulmuş bir çabadır.
Yazıda üçüncü bir madde ile VTİD YK’sından (Viyana’dan) gelenlerin arbedeyi engellediği yazılmaktadır, zannedersek Linz-Viyana arası otobanda bunu yapmak mümkün olmuştur kanısını taşıyorlar.
Devam eden dördüncü maddesinde ise kendisinin halen üye olduğu iddia edilmektedir. İşte biz de yani ATİGF YK’sı tam bu sebepten kaynaklı istifaların yazılı olmasından yana olduğumuzu bildirdik. Çünkü tanıkları ile ispatlı bile olsa yazı bir belgedir. Açıklamayı yapan ve altında da imzada kastedilen şüreka üyelikten istifa ettiği halde bu yazıda üye olarak gözükmektedir. Ayrıca bu şüreka mevzu demokratik alan olduğu için ısrarla kendisini çoğunluk göstermeye çalışmaktadır. Linz derneğimizin 28 üyesi vardır, denetimdeki 3 üye haricinde 20 üye imzasıyla genel kurula çağrı yapılmıştır.
Bir iddia konusunda ise hassas davranmak istiyoruz. Genel kurula izleyici ve destekçi olarak katılan Linz Alevi Derneği Disiplin Kurulu üyesi bir dost kadına yönelen bu ve benzeri şiddete kendilerinin de karşı olduğunu belirtiyor ve konuya ilişkin yapılacak bir tavırda imzalarının olmasını istiyor. Tavır açıklandıktan kısa süre sonra ise aynı dostumuz bize geri dönerek kendisinin kurum hukukunda böyle bir hakkının olmadığı noktasında arkadaşlarının eleştirdiğini ama kendisinin adının seve seve imza olarak kullanabileceğini belirtiyor. Perg Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi`nin ise tüm zorlamalara rağmen açıklamaya imza atmadığı ibaresi ise tamamıyla yalan ve yanıltma politikasıdır. Ancak bu yalanları çok uzun sürmeden Perg Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi başkanı, 17.Dönem eski YK üyesi şahsın kendi yazdığı yazıyı paylaştığı Facebook hesabındaki yorum bölümüne, “kimsenin kendilerini her hangi bir konu için zorlamadığını” ifade ederek ilgili bölümlerin düzeltilmesini talep etmiştir. Bu ifadeye rağmen ise ATİK sitesinde yayınlanan yazının sahipleri bir kez olsun yalanlardan vaz geçme gereği dahi duymamıştır.
(İlgili kaynaklar): https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1577828042279414&set=p.1577828042279414&type=3&theater https://www.facebook.com/makbule.yilmazkiziltas
Tüm bu gayri meşru açıklamada asıl ve gerçek olan tek şey ise bu durumun ATİGF tarihine yakışmadığı kısmıdır.
ANLIK OLAYLAR DEĞİL ÖRGÜTLÜ PROVAKOSYONLAR
Tüm bu gelişmeler bizi ister istemez tarihi bir irdeleme yapmaya sevk etmektedir. 24. ATİK Genel Kurulu’nda karşımıza çıkan manzara ortadadır. En altlarda Yeni Kadın ve YDG ülke kurultaylarında ortaya konan tavırlarda ortadadır. YDG MYK’sının alandaki YDG üyelerine “şunlar delege olamaz” tarzındaki restleşmeleri, Yeni Kadın MYK’sının en fazla üyesi olan ikinci ülke olan Avusturya’da seçilmiş değil kendilerince atanmış birisini MYK’ya alması, Avusturya ÜKK’sının bir önceki dönem istifasını kabul ettiği ve faal olmayan Viyana Yeni Kadın Komitesi’nin ÜKK atlanılarak ÜKK’ya alternatif olarak MYK tarafından kurulması, ATİK Kongresi’nde AHM üyelerine kameralar kapattırılarak aslında tarihi belge sayılan kayıtların kitleler nezdinde çarpıtılması, Avusturya’da örgütlenmek isteyen 40’ın üzerinde gencin YDG MYK’sının dar hesapları için örgütsüz bırakılması, devamında Federasyon olarak gençliğin örgütlenme hakkını savunmamız ve gençlerin kendisine ülke komitesi seçince aynı YDG MYK’sının bu komiteyi geçersiz sayarak kendisinin kitleyle veya çalışmalarla ilişkisi bile olmayan ÜFK’sı haricinde kimseyi tanımayacağını bildirmeye kalkması, denetim toplantısında Konsey gençlik sorumlusu arkadaşların gençlere “ATİK’te bir bölünme olacak, kendinizi ona göre hazırlayın” demesi, Linz’deki bu soruşturmada Avusturya Yeni Kadın Ülke Kadınlar Komitesi adına katılan kadın arkadaşımıza Konsey eşbaşkanının verdiği cevaplar ve “…biz de şimdi o yazıya cevaben bir şey yazsak onaylayıp yayınlayacak mısınız” sorusuna “herkes kanalından gelsin” şeklindeki ifadesi ile aslında Konsey’in fiilen ATİK’i parçaladığını ilan eden cevabı…
Tüm bunların irdelenmesi lazımdır. Bu amaçlada ATİGF YK’sı olarak kısa süre önce bir kişi eksikle ve YK bileşenlerinin talebi üzerine bir görüşme yaptık. ATİK Konseyi’nin “ATİK’i böldürtmeyeceğiz” açıklamamızdan beri Avusturya ve İsviçre federasyonalarına karşı tavrı ortadadır. ATİK’in gündemsiz yaptığı denetleme toplantısında 24. Konsey bileşeni bir zatın çıkıp şöyle bir konuşma olmuştur:
“DKÖ‘lere kimileri sol oportünist bir zihniyet ve pratikle kimileri de sağ görünüşlü revizyonist bir anlayışla yaklaşır, bunlar son tahlilde karsı devrimcidir ve karşı devrime hizmet eder. ATİK 35 yıldır bu anlayışlarla mücadele etti. Buna karşı mücadeleyi esas alanlar DKÖ anlayış ve isleyişini doğru kavrayacaklardır. Sağ veya sol oportünist yaklaşanlar ya karşı devrime hizmet edecek ya da polistirler. …. ATIK defalarca kongrelerinde oportünizme oy verdi. Sonrasında tartışıldı, mücadele yürütüldü ve bir sonraki kongrede mahkum edildi veya edilmedi!”
Bu satırlara kadar tarihi kendi ile başlatma hastalığı şöyle bir kenarda dursun bizi asıl alakadar eden konuşmayı yapanın devamında ortaya koyduğu mantık ve bu mantığın orada örgütlü olmasıdır.
“Kongreyi terk etmek nicel, nitel bir kopuştur, birde bunu hak olarak savunuyorsunuz! …. Yarın “İbo da revizyonistlerin kongresine gitmemişti” söyleminin arkasına sığınacaksınız! Sizden konuşan arkadaşlar oportünistti! En samimi …. idi, geri çekmeyeceğiz dedi! ….. Siz tarih önünde “kayyum” ve “hizipçi anlayışın ataması sonucu konseysiniz” özeleştiri vereceksiniz! Ben mi haklıyım, onlar mı, bunu tarih gösterecek! ….. Arkadaşlar madem Atik konseyini eleştiriyorsunuz, raconuna uydurun, sizin federasyon imzası kullanma hakkınız yok, YK imzası kullanabilirsiniz, örneğin Viyana derneğinin onayı yok, federasyon imzası kullanamazsınız!”
Geçen dönem kendini çoğunluğu temsil ediyoruz diye gösterip ahkam kesenler bugün kalkmış Avusturya üyelerinin iradesi ile (kurultay tutanaklarımız hala durmaktadır ve bu tutanakları bizzat sizlere hizmet eden birisi kaleme almıştır.) seçilen federasyon YK’sının temsiliyetiniş sorgularken ne ATİK ne de kendi şürakasının seçilmelerini sağlayan kongrelerin nasıl örgütlendiğine, hangi ilkesizliklerin “çoğunluk yakalama” adına “kızıl tavır” ilan edildiğine yer vermemektedir. Zaten kendisi de savlarının sorgulanmamasının metodunu bulmuş, en nihai gerçeğe itiraz eden ya oportünist ya da polistir!
Ancak özeleştiriye çağırırken “doğruda birlik olma” ilkesine gıdım tenezzül etmeyen Konsey ve onun o anlık sözcüsü devamında şunu çok rahat demektedir;
“Arkadaşlar, ayrılık yaşanıyor, bu arkadaşların birlik derdi yok! Söylemlerinin içi boş, bunlar hizipçiler (Atik içinde), bunları tecrit edeceğiz, değiştirip dönüştüreceğiz! Tüm konsey ve denetim üyelerini bu göreve çağırıyorum!”
Bir hizip olduğu iddiası ile kürsüde ve uzayda yer işgal eden bu zat, hizibi tecrit etmekten bahsetmektedir; tıpkı Federasyonumuz genel kurulu öncesi sağ tasfiyeci ve hizipçi bir grubun alanımızda “tecrit edin, teşhir edin…vb.” diyen bildiriler dağıtması gibi taptığı anlayışı ATİK’i bir misyon örgütü haline getirerek hakim hale getirmek istemektedir. Zannedersen yakın zamanda bu ve benzeri arkadaşlara yapılacak itiraz ve eleştirilerden kaynaklı ister Konsey’de isterse de şürekasında bir koç “polis” veya “oportünist” çıkabilir.
Denetlemekten ve perspektiften aciz “denetleme!” toplantısında bunu konuşanlar ise Almanya’daki üyelerimize “Biz bunları zor tutuyoruz yoksa bunlar ATİK’i bölerdi, kaçar giderdi” tarzında söylemlerle giderek kendilerini yalancı mesih ilan edenler diğer taraftan her muhattap olduklarında şirket patronu edasıyla federasyonların ve komitelerin imayla istifasını istemektedir. Zaten Avusturya’da hali hazırda ATİK Konseyi’nin Partizan’dan ayrılan sağ tasfiyeci hizibin oluşumuna zemin olarak kurduğu komiteleri vardır; bu komitelerin ATİGF’le ilişkisi yoktur! Doğrudan Konsey tarafından kendi bünyesindeki çift başlılığı körüklemek, alanlarda dedikodular yapmak, tüm bu hemgamede en başta ATİK çizgisini tasfiye etmek için kurulmuş komitelerdir.
Tüm bu gelişmeler içerisinde bizlerin de eksikleri ve hatalı yaklaşımları vardır. Biz; ATİGF YK’sı, en nihayetinde temsil demokrasisinin oluşturduğu bir komiteyiz. Üyelerimize hesap verme zorunluluğumuz olduğu halde 24. Dönem Konseyi ile aynı çizgiye düşerek üyelerimizin iradesini ipotek altına almış, onlar adına bu yanlışlarla uzlaşır gibi onlardan habersiz sürekli tartışma yürütmüş olduk. Oysaki bu tartışmaları üyelerimize ve kitlemize açık yapmamız tarihi bir zorunluluk ve ödevdi. Ancak bu açıklamamız aynı zamanda özeleştirimiz ve bu özeleştiri kapsamında da icraatımızdır.
24. KONSEY VE ŞÜREKASININ ÇİZGİMİZDEKİ TAHRİPLERİ
24. Konsey kendisinin Proletarya Partisi’nin iç sorunlarını dedikodu ederek kodladığı kongrede ve o kongre sonrasında aynı şüreka ile ATİK’in tarihi çizgisine verdiği zararı ortaya koymamız; soruşturmaları kendi yandaşlarından ibaret tutan, alt-üst ilişkisini iğdiş eden, ayıbını halı altına süpürmek için ısrarla ikinci-üçüncü görüşmelere ihtiyaç hisseden şu duruşundan sonra tarihi bir zorunluluktur.
24. Kongre’de konan perspektifi reddeden, kendisini iğdiş edebileceği tüzüksel işleyişlerle dayatabileceğini sanan 24. Konsey bileşenlerinin büyük çoğunluğunun ATİF yönetimindeyken zaten demokratik merkeziyetçiliğe karşı olan tavrı, ATİK sitesinin başkan tarafından gasp edilerek seçilmiş olan 23. Dönem Konseyi’nin iradesinin gasp edilmesi, YDG kongresinde kongre sloganı olan militan bir gençlik hareketi yerine Proletarya Partisi’nin tartışmalara açılması bir kenarda dursun, çünkü bunların hepsi birer olaydır; asıl olan ise olayların altında onlara kilavuz olan çizgidir.
– 24. Konsey; DKÖ anlayışında bir kırılmadır. Kendilerinin ATİK Programı ve tüzüğüne göre hareket edeceklerini ilan eden Konsey; programa temel olan devrimci demokrat nitelikten tamamen çıkmıştır. Göçmenlerin demokrasi ve hak mücadelesini tatil eden konseyin tek gündemi Proletarya Partisi’nden kopan ve merkezi durumundaki Avrupa’da bile artık teşhir olan sağ tasfiyeci gruba hizmettir. Göçmen kitlelerin iradesinin ATİK çatısına katılarak irade birliğinden doğan bir güçle anti-faşist ve anti-emperyalist bir mücadele vermesi gereken, bu mücadeleyi örgütlemesi gereken Konsey; ATİK’i Proletarya Partisi’nin bir yansıması olarak şekillendirmeye; onu bir misyon örgütüne çevirmeye kalkmaktadır. İşleyiş açısından DKÖ’den misyon örgütüne dönen Konsey ve şürekasının (kastettiğimiz bizzat YDG ve Yeni Kadın MYK’larıdır) mücadele konusunda tutturduğu hat ise daha ilginçtir. Kitlelerin iradesinin karar ve eyleme katılması yerine kitleler adına onların iradelerini hiçe sayıp kendi iradesi ile karar alan, gündem tayin eden ve mücadele hattını da tarihsel meşruluğu yerine egemenlerin yasaları ile kısıtlayan bir hat izlemektedir. Bu şürekanın en son Anayasa Referandumu’nda koyduğu tavır bunun en bariz göstergesidir.
– 24. Konsey ve şürekası demokratik merkeziyetçilik anlayışını (ki bu tüzükseldir) hadım etmektedir. Kendisine ve icraatlarına karşı demokrasi çığlıkları ile aslında “bırakın da yapalım” diyen Konsey; kendisine karşı eleştiri yürüten ve ona yoldaşça çizgisini düzeltme fırsatı sunanlara karşı ise merkeziyetçilik adı altında “zapturap” uygulamaktadır. Merkeziyetçiliğin aslında saflaşmış bir irade birliği ile oluşabileceğini yaptığı soruşturmalar gibi halı altına süpüren 24. Konsey bu konuda irade birliği sağlama anlamındaki her türden politik-ideolojik içerikli tartışma ve diyalogdan kaçınmaktadır. Ancak buna rağmen kendilerince “muhalif” olan kesime ise yaptırım yapmaktan, irade olma adına “benim dediğim olur” diyerek aslında kendince bir diktatörya uygulamak istemektedir. Tamamen tekleştirmeye yönelik bu tavır kendisine meşruluktan değil egemenlerin sınırlarından gelen bir hareket alanı da çekince tam anlamıyla bir STK (sivil toplum Kurumu) ortaya çıkmaktadır. Temsil etme eylemi adına temsil ettiklerinin iradesini almayan, tabanına “bilinç” taşıma adına sadece bürokratik dedikodular taşıyan, geniş kitleleri temsil etmek diyerek kitleleri mücadelenin dışına koyup kendisini ise verdiği mücadelede yegane irade ve merkez ilan eden bu STK anlayışı yıllardır gençlikle tartıştığı “militanlaşma” başlığının içini boşaltmış, yerlilerle ortaklaşan ve ayrılan sorunları işlemek ve örgütlenmek derken kendisini özüne uygun olarak sadece mevcut sendika bürokrasilerine kenetlemiş, emek saflarında örgütlenmeyi kendine hedef koymuş ve “feminizm” üzerine araştırmaya girişen kadın örgütünü ise toplumla aynı kefeye koyarak siyaseten tasfiye etmiştir. Sistemin nizamına mahkum olmuş bu duruş ve devrimci ilkeleri lafta kullanırken uygulamaktan kaçan bu zihniyet STK’ların temel ruhudur.
– 24. Konsey ve şürekası tarihi karartmaktadır. Kongrelerde kendi kurum ve yoldaşlarına kameraları kapattıran bir grubun zaten nasıl devam edeceği ortadaydı. Bu noktada bizim hatamız ise doğruluğumuzdan cesaret alarak bu tavra karşı durmamak olmuşdur. 24. Konsey toplantılarda ve görüşmelerde aslında tarihi kanıt sayılacak kamera kaydı gibi durumlara izin vermemektedir. Aslında başka kurumlara “devrimci dayanışma” adı altında izin verse de “yoldaş” dediklerine vermemektedir. Kendisine yönelik eleştiri yürüten komite, kurum ve alanlara toplantı sonuçları da vermemekte, güvenliği bahane etmektedir. Şimdi ATİK’in güvenlik bahanesi üretecek ne tarz illegal faaliyetleri olduğunu sorarak espiri yapmadan önce tarihi belge sayılacak toplantı sonucu, kayıt ve tutanakların yok edilmesinin neye hizmet ettiğini sormak bu irdelemeyi zenginleştirecektir. Bu idealizmini “materyalizm” diye sunmaya çalışan şehir küçük burjuvazisinin en hoş tavrıdır. Bir taraftan “anonimlik” altında hesap vermeksizin istediğini yaparken bir taraftan da kendisine dayanak için istediğini uydurabilmektedir. En nihayetinde 24. Kongre’de Özgür Gelecek gazetesini kendisine bağlayan ve ilk icraat olarak “Manüplasyon, politika yapmaktır” diyen 24. Konsey ve şürekasının böyle bir manüplasyon ortamında doğruyu haykıracak belgeler istememesi doğaldır. Hiç bir yalancı, yalanının ispatını istemez.
– 24. Konsey; alt-üst ilişkisinin (bu da keza tüzüksel) anlamını bozmakta, tüzüksel olarak belirtilmiş ve üyeleri tarafından seçilmiş muhattapları yerine kendi seçtiği insanları konumlandırarak ilişkiler geliştirmekte, fiilen bu organları yani federasyon ve komiteleri tasfiyeye yönelmektedir. Zaten bu konuda Konsey bileşeni arkadaşın denetimi ve politik önderliği değil, eleştirenleri paylamayı ve ATİK içerisinde fiili bölünmeyi sağlamayı temenni alan denetim toplantısında yaptığı konuşma ortaya koymuştur. ATİK tüzük ve programının iddia ettiği gibi sınıfsal bakış açısı yerine en dar şekilde kendi grup çıkarını temel alan, işi ileri de götürürsek birey birey kişisel çıkarların ortaklığı halini alan bu Konsey; ATİK’in örgütsel yapısının anarşizm ile yıkılmasına hizmet etmektedir.
– 24. ATİK Konseyi ve şürekası sınıfsal bakış açısından çıkmıştır. Devrimci demokrat bir mücadele hattı örmekle yükümlü olan Konsey; sınıfsal bakış açısının yani Marksist algının emrettiği ezilenlerin birliği yerine;bu birliği üst aşamaya çıkarmaya kararlı olan Partizan örgütünün bozgunculuğuna soyunmaktadır. Her fırsatta Partizan’ı hedef tahtasına koyan bu grup ve onların yerel kolları Linz Umut Kültür Merkezi’nin oloğanüstü genel kurulunda bile kendisine yönelik eleştirilere cevap vermek yerine “asma kesme örgütü Partizan” gibi söylemlerle aslında Marksistlerin bakış açısı olan devrimci komünistlerin birliğindense bu birliği sağlamaya yönelik hareket eden bir yerin yıkımına ne kadar değer verdiğini ve hatta çaba sarfettiğini ortaya koymaktadır. Aynı sınıfsal bakış açısı eşliğinde eleştirilerin içeriğini bile değerlendirmeyen 24. Konsey ve şürekası; kendilerinin sebep olmadığı, bizzat örgütleyicisi oldukları bir provakasyonda da kendi taraftarlarının ifadesi ile herkesin tanık olduğu somut durumu reddetme idealizmine düşmüştür.
– 24. ATİK Konseyi birlikten değil; ATİK’in dağılmasından yanadır. Almanya başta olmak üzere bir çok ülkede kendi alt kurumlarının dedikodusunu “biz olmasak bunlar ATİK’i böler, bunlar kaçar” diye yapanlar; bu kurum ve temsilcileri ile muhattap olurken ısrarla “istifa edin” vurgusu yapmaktadır. 24. Konsey açık ve net şekilde ısrarla belli bölgelerdeki örgütlülüklerine “sizi istemiyoruz istifa edin” demektedir. İstemediği nedir peki? Politik tartışmalar, sınıf bakış açısı ile süreçleri değerlendirerek somut ödevler çıkarmalar, gelişmek ve güçlenmek için eleştiri-özeleştiri silahını her türden burjuva metottan uzak durarak kullanmak, çevremizdekilerin üyelerimiz olsun olmasın iradelerini verdiğimiz mücadeleye katmak. Şimdi sormak lazım; hangi sınıf bakış açısına sahip, sözde kendi feyzini BPKD’de bulan örgütlülük böyle birşeyi istemez ve ne için istemez?
NETİCE OLARAK
Bu irdeleme bizi ister istemez tek bir noktaya vardırmıştır. Öncelikle iddiamızın halen arkasındayız; ATİK’i böldürtmeyeceğiz; hazır sirke size baldan tatlı geliyor diye ATİK’in yıllardır verdiği devrimci demokrat mücadeleyi siz onu STK yapın diye hiç etmeyeceğiz. Ancak 24. ATİK Kongresi’ndeki perspektifi sırf kişisel hırslardan reddedip sonrasından ATİK tüzük ve programını esas alacağınızı ilan ederken, tüzük ve programın fiilen içini boşaltmanızın, devrimci bir örgütün yıkımı için yaptığınız bu bozguncu-tasfiyeci çalışmanın, soruşturmalara fitne karıştıracak kadar ileri giden bu gayri-ahlaki duruşunuzun da bir parçası olmayacağız. ATİK bugüne kadar eşitler arası hukukla işledi; örgütsel ağaları ve bürokratları yoktu, hiçbir alan, komite veya kurul birilerinin en yalın değişle muhtarlığı değildi. Bundan sonrada olmasına izin vermeyeceğiz. Kendi program ve tüzüğünü fiilen ihlal eden, onu içini ve anlamını boşaltarak tasfiye eden, kendi kurumlarını tasfiye etmek için oradaki üyelerinin iradelerini hiçe sayarak darbeci bir tavırla kendine “uşak!” komiteler ve temsilcilikler kuran bu zihniyet ve onun vücut bulmuş hali olan 24. Konsey ve onun altındaki Yeni Kadın ve YDG MYK’ları meşruluğunu kaybetmiştir. Geliştirdiğiniz bu tasfiyeci anlayışa karşı kendi üyelerinizin yanıtı olan olağan ve/veya olağanüstü genel kurullara karşı gene tarafınızdan ayarlanan bu provakasyonlar sol içi şiddet hastalığının, fokoculuğun, politik geriliğin..vb. değil bizzat sizin eserinizdir. Birlik söylemi altında adamcılık/grupçuluk yaparak ideolojik-politik tartışmalardan kaçmak bizzat icraatınızdır. Sınıf bakış açısı ve devrimci demokrat mücadele yerine sivil toplumculuk kutsal kitabınız olmuş haldedir. Durumunuz bu olunca YDG MYK’sı temsilcisinin bölgemizdeki gençlere “ATİK bölünecek, moralinizi ona göre ayarlayın” demesi, Eşbaşkanınızın “Biz ne atacağız siz istifa edin” demesi, bir diğer Konsey yöneticisinin sözde denetim toplantınızda açık seçik eleştirenlerle yola devam etmeyeceklerini belirtip “zaten benim başından beri savunduğumda buydu. Bu arkadaşlar ya değişecekler, ya eritilecekler ya da tasfiye edilecekler” demesi mezhebinize uygundur. STK’cı bir kafa yapısının yöneticisi olduğu örgütü kendi şirketi gibi işletmeye kalkışması sizce normaldir, özellikle aynı mülkiyetçi zihniyetin yansıması olarak ATİK’i parçalamak istemeniz, kendi STK’cı zihniyetinize rahat büyüyeceği küçük bir pazarcık istemeniz doğru değildir ama bu koşular altında normaldir.
İşte tüm bunlardan kaynaklı meşruluğunuz kalmamıştır ve bizdeki manevi inisiyatifinizde içinizdeki sınıf bilinci ile birlikte tükenmiştir. 24. Konseyi ATİK’i yıkmaya yönelik icraatları ve geliştirdiği tasfiyeci komplolardan ötürü; YDG ve Yeni Kadın MYK’larını da bizzat bu yönelimin icraatçıları ve temsilcileri olduğundan kaynaklı artık meşru görmemekteyiz. ATİK bünyesi olağan veya olağanüstü bir kongreye gidene kadar ve/veya 24. Konsey ile birlikte adı geçen MYK’lar ATİK’i ideolojik ve örgütsel anlamda yıkmaya yönelik bu icraatlarından vazgeçene kadar 24. Konsey ve şürekasının aldığı kararları tanımayacağımızı, alanlarımızda ATİK çizgisini yıkmaya yönelik her türden girişiminizde açık eleştiri politikası uygulayacağımızı, Linz’deki soruşturmanın kayıtları da dahil olmak üzere bundan böyle her görüşmeyi, yazışma ve toplantıyı belgeleyerek temsil ettiğimiz ve iradesinden vücut bulduğumuz üye ve kitlemize taşıyacağımızı buradan açıklıyoruz.
Tüm üyelerimize, komitelerimize ve bizimle birlikte mücadele veren/destek sunan taraftar ve çevremize açık çağrımızdır;
24. Konsey ve şürekasının geliştirdiği bozguncu-tasfiyeci hatta hizmet etmeyen; devrim ve demokrasi mücadelesine katkı için sağlanan her aktivitede biz olacağız. 24. Konsey’in izlediği gerilim politikasının bilincinizde ve pratiğinizde dayanışma ve demokrasi davasına zarar vermemelidir. Devrimci demokrat, demokrat, yurtsever ve ilerici herkese kapımız açıktır, bu kıstaslara uygun herkesle örgütsel ve/veya platform olarak birlikte hareket ederiz. Dayanışma anlamında bu kıstaslara uyan her aktiviteye fiili destek sunarız. 24. Konsey ve şürekasının içimize serpmeye çalıştığı nifak tohumlarına izin vermeyin; buna yönelik her icraatlarını kaygısız-tasasız eleştirin ve ATİK’i, ATİK yapan çizgisine sahip çıkın.
25. Dönem ATİGF YK’sı ve Denetim Kurulu
Demokratik Kamuoyuna ve Federasyonumuza bağlı çalışma yürüten tüm komite ve üyelerimize