Bugün tarihte görülmemiş boyutta emperyalistler arası merkezileşen çelişkiler çıkar ilişkilerinin değişiklik göstermesiyle birlikte rekabet tasfiye eşliğinde bir daralma yaşaniliyor. Halkların yoksullaşmasıyla beraber siyasal gericilik de buna eşlik ediyor. Sermaye sahipleri ile siyasal mekanizma arasındaki görece mesafe kapanıyor. Mevcut sömürü ilişkilerinin devamı ve meşruiyet kamuflajı için gerekli olan en biçimsel, en zorunlu kurumlar ve işleyiş de devre dışı bırakılıyor. Kapitalizme dönüş anlamına da gelen bu işleyiş, emeğin 200 yıllık tüm kazanımlarını boy hedefi yapmış durumda.
En zenginler ile dünyanın geri kalanı arasındaki gelir uçuruma baktığımızda,Ortadoğu’da, halklara uygulanan zulme baktığımızda bir dehşet dengesini görürüz.
Emperyalist aktörlerin, büyük sermaye sahiplerinin çeşitli enstrümanlarla giderek boyutlanan büyük kapışma ve savaş hesaplarına, silahlanma yarışına baktığımızda bir dehşet dengesi görürüz.
Bu, sadece karanlığa değil, felakete doğru bir sürüklenmenin ifadesidir; Cizre’de, Cerattepe’de, Kaz Dağları’nda, grev yasaklarında, çocukların ve kadınların gerek bedenlerinin gerekse emeklerinin istismarında veya startı verilen savaş ikliminde bunun izleri var.
16 Nisan’da iktidar imkânlarıyla, zorbalık ve hileyle çıkartılan “Evet”, ipuçları giderek beliren bu yeni düzen için yapılmış bir hamledir. Süreç devam ediyor. O gün referandumda kendi yasalarını çiğneyenler, bugün Meclis’ten geçirdikleri ittifaka dair 26 madde ile burjuva siyasal işleyişin en zorunlu normlarına yani kendi yasalarına bile uymayacaklarını ilan etmiştir. Bu, halkın iradesinin peşinen gaspıdır, oy hırsızlığının meşrulaştırılması ve göstermelik de olsa temsile imkân tanıyan parlamenter rejimin tabutuna son çivinin çakılmasıdır. Daha da önemlisi, açık faşizmin “başkanlık” adı altında kurumsallaştırılarak kalıcılaştırılmak istendiğinin habercisidir.
Yukarıda özetlediğimiz nedenlerle bugün devrimcilik, OHAL’den alınmış bir kesitte, dünya ölçeğindeki sınıflar mücadelesini okuyabilmektir; anayasa değişimi ve başkanlık konusundaki ısrarın, hiçbir itiraza ve gecikmeye tahammülü olmayan sermayenin tercihi olduğunu görebilmektir.
Bu toplam tablo, OHAL’in dahi egemen sınıflara neden yetmediğini, neden savaş haline ihtiyaç duyduklarını ve bundan sonra süreci nasıl yönetmek istediklerini anlatıyor. Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediği bu tabloda, egemenleri savaş hali, yönetilenleri de kendini yakan işçi anlatıyor.
Bu koşullarda devrimcilik, sorunları görünür kılmak ve görünür kılınan sorunlara köklü çözümler aramaktır.
Bu koşullarda devrimcilik, sınıf ilişki ve çelişmelerinin vardırıldığı dehşet dengesini görebilmek ve rolünü oynamaktır. Bu rol, tereddüdü de olup bitene göz yummayı da bir kurtarıcı beklemeyi de yanlış müttefik seçimini de kaldırmaz.
Sınıfsal bakış açımız; doğru yerde saf tutmayı gerektiriyor. Bunun için ezberler yetmez; konjonktürel güçlere yedeklenmek veya günü kurtarmak ise doğru olmayacaktır.
Süreç devrimcileri, bir kez daha tarihsel rolünü oynamaya; dayatılanı reddetmeye, hem toplumsal maya hem de pusula rolünü üstlenmeye, seçimlere meşruluk katmak yerine teşhir etmeye sokağa çağırıyor.
Bir Yeni Demokrasi Okuru