HALK GÜÇLERİ İÇİNDE TARTIŞMA KÜLTÜRÜ NASIL ELE ALINMALI?
Türkiye ve KÜRDİSTAN devrimci hareketi ideolojik, siyasi ve teorik alanda hâlâ düzeyli tartışma ortamı yaratabilmiş değil. Bu eksikliğe, ölçüsüz sekterliğe hepimiz dahiliz. Ancak, içinde geçtiğimiz çok boyutlu karmaşık ve yoğun süreçte “eleştiri” adına niteliksiz söylemler, kişiliğe saldırı, linç etme kültürü almış başını gidiyor. Bu tarz tartışmanın kimseye bir yararı yoktur. Aksine devrimci halk güçlerini kutuplaştırmakta, ayrıştırmakta, ötekileştirerek kemikleşmesine yol açmakta, düşmanlaştırmayı beraberinde getirmektedir.
“Düşman bir unsur olmamak ve haince saldırılarda bulunmamak şartıyla, kim olursa olsun, herkesin düşüncesini açıklamasına izin verilir, yanılsa dahi zararı yoktur. Çeşitli kademelerdeki yöneticiler de başkalarını dinlemeye sorumludur.”(Mao seçme sözler syf 208)
Açık olan bir gerçek şu ki, Türkiye Devrimci Hareketi, (buna kendisine komünist diyen parti ve örgütlerde dahil) henüz kendi içerisinde demokratik tartışma ortamını yaratamamış, birbirlerinin görüşlerini yanlış bulsalar dahi açıklamalarına tahammül gösterme düzeyini yakalayamamıştır. Örgütlerin içinde dahi farklı görüşlerin ifade edilmesine büyük tepkiler gösterilmiş, söylenenin içeriği iyi araştırılmadan çeşitli sıfatlar takılarak dışlanma, tasfiye edilme yolu seçilmiş, daha da kötüsü “karşı devrimci” ilan edilerek yargısız infazlar çokça yaşanmıştır. Devrimci örgütler içinde ortaya çıkan bu sol sekter tutum ve davranışlar giderek örgütlerin tabanlarında yansıma bulmuş, kendisi gibi düşünmeyenler için “şiddet yoluyla susturma” seçilmiştir. Elli yıllık yaşanan olumlu olumsuz deneyimlerden hâlâ doğru dersler çıkaramamış olmamız acı ama incitici olarak bugün de karşımıza çıkıyor. Halk güçlerinin ve devrimci örgütlerin üç aşağı beş yukarı hepsinde benzer müzmin hastalıklar hâlâ devam etmektedir.
Oysa tartışma ve çeşitli fikirlerin kendisini ifade edebilme kültürü yeni demokrasi ve sosyalist kültürü öğrenme, özümseme içselleştirerek toplumsal bir devrimi yaratmada temel sorun olarak görmeliyiz. Bu seviyeli tartışmaları yürüten arkadaşlarımız da var aramızda. Bu arkadaş sayısı oldukça az, geleceğin yeni insanlık kültürünün granit taşlarının temelini atanlar olarak bu arkadaşlar tarihe geçecektir. Tarihin, bilimin ve insanlığın toplumsal değişiminin önünde her zaman yasakçı, ötekileştiren, yargısız infazlar yapan, linç kültürünü meşrulaştıran yanlış anlayışlar vardır, olacak da. Sosyal ve toplumsal değişime soyunan örgütlerin, partilerin ve bireyler her zaman bu gibi yanlış fikirlerle karşılaşacaktır. Sınıflar var olduğu sürece her alanda ideolojik mücadele olduğu gibi, doğruyla yanlış düşünceler arasında da çelişmeler var olacaktır. Bu çelişmeler nitel olarak uzlaşmadır. Bu çelişkiler doğru tarzda ele alınırsa eğer, uygun yollardan çözülebilir. Her çelişki içinde bulunduğu toplumsal ve sosyal olayların konumlanışı içinde ele alınmak zorundadır. Tamda bu noktadan hareketle her bir çelişkiyi kendi özgülünde ele almamız gerekiyor. Aksi taktirde her şart ve koşullar doğru ele alınamaz, sapla saman birbirine karıştırılmış olur. Bu manada halk demokrasisi ve demokratik halk iktidarı doğru kavranamaz, özümsenemez. Bugün böylesi bir ön yargılı “tartışma “ötekileştirme ve de düşmanlaştırmayı içinde taşımaktadır. Bu anlamıyla, yanlış bir yol ve metot devreye girmektedir. Ve böylece her şey birbirine karıştırılarak çelişkilerin çözüm noktasında yanlış çözümler önerilmekte, teşvikçi olunmaktadır. Daha ötesi küçük hesaplarla mülk paylaşımına gidilmeye çalışılıyor.
Tüm bu yaşanan olumsuzluklar sonucu şu gerçek ortaya çıkıyor:
Faşizme, emperyalizme, komprador kapitalizme, yarı feodal sistemin kültürel yaşam tarzına karşı mücadele etme yerine, kendisi gibi düşünmeyen devrimci ve komünistleri kaba bir önyargıyla yargılayarak düşman görme kültürü meşrulaştırılmak istenmektedir. “Yirmi birinci yüzyılın Marksizm’ini yeniden modernize ederek” piyasaya sürülmek istenmesi anlaşılır gibi değil. Hele ki, bir de kaba materyalist bir alt yapıyla piyasa devrimciliği yaparak, boyundan büyük laflar edenler yok mu, işte bunlar insana dil ısırtıyor. Durum böyle olunca insan ne oluyoruz ya demekten, hayretler içinde kalarak gelecek hakkında daha kötüye gidiyoruz kaygısına düşmemesi elde değil! Benim gibi düşünmüyorsan;
“AKP faşizminin yanında yer alıyorsun, faşizme hizmet ediyorsun.
AKP ve MHP’nin ekmeğine yağ sürüyorsunuz!
Bunların devrim derdi yoktur. Marjinal grup tarihin gerisinde kalmışlar.
Yirmi birinci yüzyıldan çok uzaklar.
Bunlar Devrimci değiller, İşbirlikçiler
HDP bizi AKP faşizminden kurtaracak.
Eğer HDP barajın altında kalırsa bunların yüzünden” vb. vb…
Daha kötüsü sosyal medya üzerinden küfür, hakaret, aşağılama, arkadaşlıktan atmalar ve teşvik etmeler sürmanşet sürüyor.
Neresinden baksan, neresinden tutsan, okusan bu mu devrimci olmak demekten insan kendini alamıyor. Dün tam zıddı “sol” yöntemi kullanan eski yoldaşlar, arkadaşlar bugün aksi bir yöntemi sağ kulvarda kullanarak devam ettiriyorlar. Özde değişen bir şey yoktur. Değişim ve yenilenme adına, sosyal ve toplumsal olayları günümüzün sağ kulvarında yer alarak, temel teorik zeminini yaratmak pahasına sokak dilini kullanmaktalar.
Bu yıkıcı, gerici, yargısız infazla bizi idama mahkûm edenleri, kendilerini nasıl özgürlüğe kavuşturacaklar diyesi geliyor insanın, üzgünüm ama gerçeğimiz bu.
Tamam dil senin dilin, fikir senin fikrin de ben bunu yanlış da bulabilirim, ama senin görüşlerine saygı duymak benim devrimci sorumluluğumdur. Sen yanlış yapıyorsun diye ben de senin gibi davranmak zorunda değilim.
Bu nasıl bir metot ki; ikna, kazanma, eleştiri ve özeleştiri silahını yok saymakta, kazanmayı değil de yıkmayı, yok etmeyi esasına koymakta, tarafları düşmanlaştırmaya yönlendirmektedir. Şunu söylemeliyim ki, bu tartışma metodu ve kültürü hızla yayılmakta egemen hâle getirilmek istenmektedir. Bu yanlış metot örgütlerde ve bireylerde çok şiddetli halde yayılmaktadır. Bazı örgütler, partiler ve yapılanmalarda bunda teşvikçi olmakta, “benden olsun da çamurdan olsun” mantığına itibar etmeyi, teşvikçilik yapmayı çok sevmektedir. Araştırmadan, incelemeden, ne yazıldığını okuyup anlamadan yazının başlığına bakarak “vurun kahpeye” misali ağıza alınmayacak benzetmeler, küfürler, hakaretler ve “ana avrat” düz gitmeler alıp başını gidiyor. Bu nasıl tarz, bu nasıl devrimcilik, “komünistlik” demeden edemiyor insan. Eğer meseleye vakıf olmayan bir insanı; devrime ve komünistlere düşman etmek istiyorsan yukarıdaki yolu izlemek yeterlidir. Faşist diktatörlüğün bize saldırmasına gerek kalmadığı açıkça görülecektir.
Devam edecek,
HASAN AKSU