“Proletarya Partisi’nin yarım asra yaklaşan mücadelesinin yapı taşlarıdır şehitler. Onlar devrimin harcını kanlarıyla yoğurmuş, ezilen yoksul halkın özgürlük mücadelesinde canlarını hiç tereddütsüz feda etmişlerdir. Her birinin farklı farklı olan yaşam öyküleri mücadelede ortaklaşmış, ölümsüzlük katında birleşmiştir. Bu nedenledir ki ölümü birlikte göğüsleyenlerin hiç ayrımsız aileleriyiz. Ölümü dillerinde sloganlarla karşılayanlar nasıl ki dövüşüyor ve ölüyorlarsa omuz omuza, aileleri olarak bizlerde omuz omuza durarak sahip çıkıyoruz onların kavgalarına.
2016 yılında 24-28 Kasım tarihlerinde 12 evladımız, 12 halk savaşçısını uğurladık ölümsüzlüğe. Ağır bir kaybın yaralarını sarmaya çalıştık birlikte. Onları ölümsüzlüğe uğurlayışımızın 3. yılını geride bıraktığımız günlerde Almanya’da gerçekleştirilen “sanat festivali”nden bir kare yayınlandı. Arkada devrimci ve komünist önderlerin, devrimci sanatçıların; yanında Yetiş Yalnız’ın fotoğrafının asılı olduğu sahnede “oryantal” yapılıyordu. Yetiş savaşını elindeki sazın teline vurmuş, sanatını savaşın içinde büyütmüş, halkın sanatçısı olmakla sınırlı kalmayarak halkının savaşçısı olmuştur.
Proletarya Partisi’nin saflarından ayrılan sağ tasfiyecilerin organize ettiği bu festival çürümüşlüğün ve dejenerasyonun geldiği boyutun da belgesi niteliğindedir. Onlar mücadele alanlarını terk etmeden önce bu çürümüş yoldan ilerlemeye karar verdiler. Can bedeli yaratılan değerleri parçalamak, dağıtmak için her yol mubah dediler. En son durakları ise devletin kurumlarına sırt dayayarak değerlerimizi gasp etme girişimi oldu. Ama nasıl ki ilerlemenin sınırı yoksa gerilemenin, çürümenin ve yozlaşmanın da bir sınırı yok! “Daha ötesi nedir” demenin bir anlamı yok, daha ötesi, ötekisi, sıradaki bir öncekinin daha pespaye hali olmuştur.
Yapılan festivalden geriye kalan görüntüyü elbette ki unutmayacağız ve bunu yaratanların yakasını tutacağız. Bunu herkesten ve her şeyden önce, bedenleri bombalarla parçalanmış, cenazelerine işkence edilmiş çocuklarımız için yapacağız. Proletarya Partisi’nin saflarından ayrılmaya karar verdikleri gün can bedeli yaratılan değerlerimizi kendi yozlaşmaya yüz tutan emelleri için kullanamayacaklarını söyledik. İstediklerini, amaçlarını, hedeflerini hem de her konuda kendi çöplüklerinde yapma haklarını kendilerine verdik. O çöplük de her türlü kirlenmişliği ve çürümeyi yaşama özgürlüğüne de sahipler. Ancak bu çürümüşlüklerine değerlerimizi, şehitlerimizi alet etmelerine asla izin vermeyeceğiz.
Yayınlanan görüntünün ardından dejenerasyonun üstünü örtmek için duruma tepki gösterenleri ve bizleri “namus bekçisi” olmakla suçladılar. Biz kimsenin ne “namus bekçisi” ne de ahlak bekçisiyiz. Kendimize böyle bir görev belirlemedik. Ama illaki bir bekçilik görevinden bahsedilecekse can bedeli yaratılan değerlerin bekçisiyiz ve bu değerlere kimsenin ekmek doğrayıp yemesine izin vermeyeceğiz. Yaşanan dejenerasyonu örtbas etmek için dans edenin kimliğine dönük bir tartışma yürütülüyormuş gibi kamuoyuna dönük algı operasyonuna girişilmiş, imza metinleri hazırlanmıştır. Sorunumuz dans edenin kimliği değildir ve bizi ilgilendirmemektedir. O dansın yapıldığı ortam ve yaptıranların amacı ve üstlendikleri misyondur. Sorunumuz dansı yapanın kimliği değildir ve olamaz da. Ortaya çıkan çürümüşlüğü çarpıtmak, manipüle etmek için gündeme getirilmiş bir tartışmadır. Kaldı ki şehit düşen oğullarımız ve kızlarımız, bu devletin zulmüne maruz kalan işçilerin, köylülerin, emekçilerin, kadınların, ötekileştirilen LGBTİ+ bireylerin özgürlüğü için mücadele etmiş ve bu idealler uğrunda canlarını vermiştir. Şimdi kalkıp bize “dans edenin kimliğine saldırıyorlar” diyemezler. Bu yalan ve çarpıtmayla kimleri ikna ederler bilmiyoruz ama ikna olup bu yalana ve çarpıtmaya ortak olanları dert etmiyoruz. Bu onların sorunu ve tercihidir.
Sağ-tasfiyeci hizbin kendisini kamuoyuna deklare ettiği gün söylediklerimizi bir kez daha yeniliyoruz:
Onlardan öğrendiğimiz; elden ele devrettikleri kızıl bayrağı her türden küçük-burjuva reformist anlayışların şemsiyesi altına çekmek isteyenlere karşı daha da yükseklerde dalgalandırarak yanıt olmaktır.
Onlardan öğrendiğimiz; faşist-feodal düzenin saldırılarına değil şehitlerimizin mirası ve gözbebeği gibi korumayı vasiyet ettikleri Proletarya Partisi’ne karşı birleşenlerin siyasal kimliksizleşmesine, ideolojik, politik iddiasızlığına, yozlaşmasına karşı bulunduğumuz her alanda mücadele etmekten geri durmamaktır.
Şehitlerimizden öğrendiklerimizi uygulamaktan, emanetlerini ve değerli hatıralarını korumaktan bir an olsun vazgeçmeyeceğiz.
Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri
Kasım 2019”