Emperyalist Talanın Ve Gerici Sınıfların Çatışmalarının Bedelini Mülteciler Ödemeyecek!
Emperyalist talan her alanda ezilen ulus ve halklar açısından ağır ve hayati sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle savaş ve çatışmaların, katliam ve hak gasplarının emperyalistler tarafından olağanlaştırıldığı başta Ortadoğu olmak üzere Dünyanın birçok bölgesinden yerli halkın göç yollarına düşürülmesi durumuna yol açmaktadır.
Son dönemde mülteciler açısından bu yolculukta en önemli duraklardan biri “Avrupa’nın kapısı” olarak görülen Türkiye ve Yunanistan’dır. Bu yolculuk esnasında dahi mülteci ve göçmenler gerici egemen sınıflar tarafından kendi aralarındaki çekişmelerde bir “şantaj” ve “baskı” aracına dönüşmekte, mülteci ve göçmenler hiçbir insani koşulun sağlanmadığı ve en temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlandığı kamplarda tutulmaktadır. Milyonlarca insan Batı’nın sözde demokrasisine dair umutlarla yola koyulmakta, ancak karşılaştıkları tablo kendilerine dair şoven ve faşizan uygulamalarla saldıran bir emperyalist-kapitalist sistem gerçekliğinden öte olmamaktadır.
Son dönemde özellikle Türkiye Avrupa birliği ve özelde daha çok Yunanistan ile olan çelişkilerinde göçmen kozunu sıklıkla kullanmakta, zorla otobüslere bindirdiği mültecileri Yunanistan sınırına iterek aktif bir biçimde kullanmaya çalışmaktadır. Yunanistan ise sınıra yığdığı binlerce asker ve polis ile mültecilere acımasızca saldırarak sınırı geçmelerini engellemeye çalışmakta, insanların yaşam haklarını dahi hiçe saymaktadır. Ülkelerinde emperyalistlerin ve gerici sınıfların yoğun saldırı ve baskısından kaçan milyonlarca insan bu yolculuk esnasında da gerici egemen sınıfların, güya “demokrasi”nin merkezi olan ülkelerin ve emperyalistlerin saldırılarından kurtulamamaktadır.
“Demokrasi” maskeli Avrupa devletlerinden biri olan Yunanistan temel gerici ve şoven kaygılarıyla mültecilere baskılarını son dönemde oldukça arttırmakta ve olabildiğince en kötü koşulları dayatarak göçmen ve mülteciler açısından “caydırıcı” politikalar hayata geçirmeye çalışmaktadır. Geçici olarak yerleştirildikleri kamplarda temel hakların dahi karşılanmadığı, beslenme ve barınma gibi temel yaşamsal unsurların dahi sağlanmadığı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Mülteciler bazen yıllara varana kadar bu kamplarda tutulmakta, yaşamsal destek sağlanmadığı gibi özgürlükleri de kısıtlanarak tüm hakları ve olanakları ellerinden alınmakta ve açlık koşullarında hayatta kalmaya çalışmaktadır. Sağlık açısından da hiçbir güvencesi olmayan göçmen ve mültecilerin bulunduğu kamplarda sürekli olarak toplu korona vakaları görüldüğü haberlere yansımakta ancak bu vakalara müdahale edilip edilmediği, sağlık hizmeti verilip verilmediğine dair hiçbir objektif veri bulunmamaktadır. Ancak somut gerçeklikten yola çıkılırsa, mültecilerin ölüme terk edildiği olgusu inkar edilemez bir biçimde karşımızda durmaktadır.
Son süreçte Yunanistan’nın Lesvos adasında bulunan ve insanlık dışı koşullar altında mültecilerin barındırılmasıyla tüm dünyada ünlenen Moria kampında yaşananlar da bir kez daha mültecilerin içerisinde bulundukları ve egemenler tarafından dayatılan “ölüm ve açlık” dayatmasını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kapasitesi 3 bin kişiyle sınırlı olan ancak 13 bin mültecinin kaldığı kampta yaşanan son yangında, kamp tamamen kül olmuş ve binlerce mülteci sokaklarda kalmıştır. Yetmezmiş gibi sokaklarda barınma ve beslenme gibi temel haklarını dahi karşılayamayan bu kitleye devlet yardım göndermeyi, ihtiyaçlarını karşılamayı değil “MAT” isimli polis timlerini göndererek saldırmayı tercih etmiştir. Günlerce yardım bekleyen binlerce mülteci biber gazı ve coptan başka devletten hiçbir karşılık görmemiştir. Bununla da yetinmeyen Yunan gerici sınıfları; günlerce mültecileri olanlardan sorumlu tutan yayınlarla saldırısını bir başka boyuta taşımış ve halklar arasında şovenizm zehrini zerk etmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte mültecilerle dayanışmak için girişimde bulunan anti-faşist, devrimci ve çeşitli grupların yardım çabaları ise yine devlet eliyle engellenmektedir.
Yunan gerici sınıflarının ve devletinin bu aşağılık saldırı ve tutumuna karşı Atina başta olmak üzere Avrupa’nın birçok yerinde protesto yürüyüşleri düzenlenmiştir. Devrimci-demokrat güçler olabildiğince bu saldırılara tepki vermeye çalışmaktadır. Emperyalist barbarlığın ve saldırganlığın bir sonucu olan mülteci krizinin bedeli yine mültecilere ödetilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu saldırılara cevap vermekte anın görevleri arasında yer almaktadır. Emperyalistlerin ve onların koşulsuz uşağı olan bölgedeki gerici sınıfların çekişmelerine, halkların tüm gericiliğe karşı ortak mücadelesini yükseltmek verilecek en etkili cevap olacaktır.
Mültecilere Yönelik Gerici Saldırılar Son Bulsun!
Mülteciliğin, Göçün ve Sürgünün Sorumlusu Emperyalist Kapitalist Sistemdir!
Gerici-Şoven Saldırılara Karşı Mücadeleye!
Eylül 2020