Yunanistan’da Yeni Ceza Yasaları: Sisteme Karşı Her Karşı Koyuş, Suç Potasına Alınıyor!
Dünya çapında emperyalistler arası pazar mücadelesinin her geçen yıl ivmelenerek artıyor oluşu ve derinleşen çelişkiler, dünya halklarına daha ağır baskı ve sömürünün katmerleneceği bir geleceği hazırlıyor. Emperyalistlerin kendi çıkar çekişmelerinin faturasını dünyanın birçok bölgesinde halklar; canı, kanı ve emeği ile ödüyor. Karmaşanın arttığı, ABD önderliğindeki NATO ve Batılı emperyalistlerin savaş kışkırtıcı ve yayılmacı politikalarının karşılığı, Rus ve Çin emperyalizminden işgal tehditleri ve savaş naraları oluyor.
Yeni bir pazar paylaşım savaşının imkansız olmadığı bu sistemin, artık daha somut adımlar ile bu yönde ilerlediği ve savaş tehdidinin geçmişe göre daha fazla dillendirildiği bir dönemden geçiyoruz. Elbette bunun yansımaları bölgelere göre farklı yoğunlukta ve değişik biçimlerde cereyan ediyor. Ortadoğu’da daha fazla işgal, kan ve katliam, Latin Amerika’da daha ağır yaşam koşulları, Avrupa’da ise demokratik hak ve özgürlüklerin daha fazla kısıtlanarak sisteme karşı siyasal hedefleri olan hareketlerin ezilmesine yönelik yasalar inşa ediliyor. Pandemi başından bu yana, bu sürecin halk hanesine yazılan, sokakların boş kalması gibi kimi dezavantajlarının da verdiği cüretle bu yasaları daha kolay biçimde hayata geçiren egemen sınıflar, yeni bir dalga ile bunların pratikte uygulanmasını içeren bir sürece giriyor. Birçok Avrupa ülkesinde özellikle Filistin eylemlerinde görülen ağır polis saldırılarının yanı sıra, daha fazla baskı ve kısıtlama “iç güvenlik tehdidi” adı altında hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu ülkelerde egemen sınıfların, artık daha fazla hak gaspı ve toplum üzerinde baskı içeren adımları sıklıkla tercih ettiği görülüyor.
Yunanistan’da 2019 yılı itibari ile bu minvalde, polisin yetkisini genişleten, özellikle sokak eylemleri ve grevlerin kısıtlanmasına yönelik kademeli bircimde yeni yasalar yürürlüğe konmuştu. İlk olarak üniversitelerin özerkliğini kaldıracak biçimde, üniversite kampüsü içerisine üniversite polisi yerleştirilmesini ve çevik kuvvet-özel operasyon birlikleri gibi polis birimlerinin kampüs içerisine girebilmesini içeren bir yasa Yunan meclisinden geçirildi. Sabit üniversite polisi uygulaması, çok daha sonra yalnızca pilot üniversitelerde uygulanma şansı bulurken, özel birim polislerinin sıklıkla üniversitelerde öğrenci eylemlerini bastırmak için çeşitli baskınlar gerçekleştirdiğine tanık olundu. Hemen tüm öğrenci eylemlerine polis baskısı yükselişe geçerken, kampüs içerisindeki etkinlik ve toplantılar dahi polis-üniversite yönetimi işbirliği ile dağıtılmaya çalışıldı/çalışılmaya devam da edilmektedir. İlk etapta güçlü öğrenci eylemleri ile bu yasa geri çekilmeye zorlansa da özellikle reformistlerin üniversite polisini “güvenlik için önemli bir adım” olarak değerlendirmesi, geniş kitlelerin manipüle olmasını beraberinde getirdi, bu konu özgülünde harekete geçmesini engelledi. Dolayısı ile güçlü bir karşı koyuş oluşturulamadı.
Devlet tarafından bu yasaların ilk etabı uygulanmaya başlar başlamaz, ikinci aşamanın çalışmaları başladı. 2021 yılı ve devamında toplum üzerindeki baskıyı arttıran ve karşı koyuşu engellemeye yönelik yeni bir güvenlik yasası uygulamaya geçirildi. Buna göre polisin görüntülerinin alınması yasaklandı, grevlerin mahkemeler tarafından izinsiz ve yasadışı olarak görülmesinin, engellenmesinin önü açıldı, sokak eylemleri polis iznine tabi tutulur hale getirildi. 400 kişinin altında gerçekleşen yürüyüşlerin şehir içinde araç yollarında gerçekleşmesi yasaklanırken, yürüyüş güzergahlarının önceden bildirilmesi şart koşuldu. Böylece eylem etkinliklerin yapılıp yapılmaması, biçimi ve süresi gibi konuların tümü polis inisiyatifine geçirildi. Hemen ardından neredeyse tüm eylemlerde kuvvetli polis varlığı ve baskısı görülmeye başlanırken, eylemlere yönelik polis tarafından gerekçesiz saldırılar da yoğunlaştı. Geniş ve yoğun katılımlı eylemler dahi, polis koridoru içerisinde gerçekleştirilmeye başlandı. Böylece sokağa çıkmanın artık daha fazla cüret gerektirdiği ve çeşitli bahanelerle polis saldırısı ihtimalinin neredeyse her eylem için olağan hale geldiği bir sürece girildi. Gazetecilerin, polis tarafından sokak ortasında işkence ile gözaltına alınmaya çalışılan kişilerin video veya fotoğrafını çekerken gözaltına alınması veya polis tacizine uğraması olağan hale getirildi. Böylece hem saldırılar yoğunlaştırıldı, hem de bu saldırıların gündem veya teşhir olması engellenmeye çalışıldı.
Bu yasaların son halkası, 2024 itibari ile “yeni ceza yasası” adı altında uygulamaya konuldu. Bu yasaya göre birden fazla kez izinsiz gösteriye katılmak, polis saldırısı sırasında herhangi bir delil olmaksızın gözaltına alınmak tutuklanma, cezaevine gönderilme gerekçesi haline getirildi. Ayrıca cezaevinde bulunan tutuklulara maddi destek sağlamak, ziyaret etmek gibi faaliyetlerin de aynı biçimde suç olarak değerlendirilebileceği, dava açılabileceği bir yasa içeriği hayata geçirilmiş durumda. Bu son halka, sokak eylemlerini polis saldırısına açık hale getirmenin yanı sıra, bu eylemlere katılımın “caydırıcı sonuçları” olacağına dair geniş kitlelere bir mesaj vermeyi de hedefliyor. Bu yasanın uygulanmaya konulmasının ardından, önceki yıllara göre daha fazla ceza kararının verildiği gözlenirken, polislerin cezasızlık zırhının da kuvvetlendirildiği belirtiliyor. Böylece gerici Yunan devleti, sokakları halka kapatmaya daha fazla çaba harcamaktadır. Bu yasalar aynı zamanda işçi ve emekçilere yönelik hak gasplarının daha kolay biçimde hayata geçirilmesine de olanak sağlamaktadır. Çünkü bu güvenlik yasalarını, işçi ve emekçilere yönelik daha kapsamlı sömürü ve baskıdan ayrı ele alamayacağımız açıktır.
Bunun en büyük örneği, güvenlik yasaları ile birlikte hayata geçirilmeye çalışılan yeni çalışma yasalarıdır. Geçmişte 8 saat üzeri çalışmanın yasaklandığı, özel sektörde bu yönlü bir çalışmanın özel maliyetlerinin olduğu ve normal mesaiden ayrı tutulduğu yasalar aşamalı olarak değiştirildi. İlk etapta 10 saate kadar işverenin mesai talep edebileceği bir düzenleme meclisten geçirildi, devamında ise bu 13 saate çıkarıldı. Yani işçi için, işverenin talep etmesi durumunda 13 saate kadar herhangi bir ek ücret talep edemeden çalışma normal hale getirildi, 13 saat resmi kabul edilebilir mesai dilimi olarak belirlendi. Aynı zamanda grev ve eylemlere yönelik düzenlemeler ile birlikte şunu açık biçimde söyleyebiliriz ki, hak gaspları artarken, hak arama mücadelesinin ise olabildiğince sesi kısılmaya çalışılmaktadır.
Bu konuya dair farkındalığın arttırılması ve 13-14 Ekim’de Atina’da Panteion Üniversitesinde çeşitli sendika, avukatlar, anarşist kurumlar ve basın organlarının da katıldığı bir forum düzenlendi. Türkiye’den TKP/ML’nin de davet edildiği bu forumda, dünyada emperyalistler arası çekişmelerin ve pazar yarışının bir yansıması olarak baskı, sömürü ve güvenlik yasaları ile halka saldırıların dozunu arttırmasına dair geniş çaplı tartışmalar yürütüldü. Yunanistan gibi sokak eylemlerinin ve sisteme karşı mücadelenin görece gelişkin olduğu ülkelerde daha çetin koşulların yaratılmaya çalışıldığına, ülkenin emperyalistlere daha geniş biçimde talana açıldığına dair belirlemeler yapıldı. Son birkaç haftada polis karakollarında 2 mültecinin öldürülmesinin, yeni sürecin ne biçimde gelişeceğinin işaretlerini verdiği ve bu gibi olguların gerici devlet tarafından “yeni normal” haline getirilmeye çalışıldığı belirtildi. Bu yasa ve saldırıların geniş ölçekli emperyalist talan ve savaş çığırtkanlığından bağımsız ele alınamayacağı belirtilirken, ufukta yeni bir emperyalist paylaşım savaşının belirdiğine ve böylesi bir sürece tüm dünya gericiliğinin, halk üzerinde sömürü ve baskıyı arttırarak hazırlandığına dair görüşler dile getirildi. Ayrıca kapitalizme, emperyalizme ve faşizme yönelik mücadele yürüten her kesimin kolayca “terör” potası içerisine alınarak en ağır saldırı biçimleri ile hedeflendiği, ancak bu saldırıların yalnızca halkların emperyalizme karşı öfkesini arttırdığı, böylesi saldırıların yoğunlaştığı dönemlerin aynı zamanda ezilen işçi ve emekçiler ile sistem arasındaki çelişkileri de daha görünür hale getirdiği belirtildi.
Pandemi sürecinden bu yana neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde benzer biçimde saldırıların örgütlendiği görülmektedir. Bu yasalara ve saldırılara karşı, toplumun geniş kesimlerinde sistemin teşhir edilmesi, mücadelenin geliştirilmesi ve karşı koyuşun örgütlenmesine yönelik çabaların ise oldukça zayıf kaldığı görünmektedir. Bu yasalara yönelik mücadele, bir bütün olarak anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadeleye içkindir. Bu durum, bu saldırılara karşı mücadelenin öncülünün de komünistler ve devrimciler olması gerekliliğine işaret etmektedir.
AGEB Yunanistan