24 Eylül Pazar günü Almanya Genel seçimleri 34’ü Almanya genelinde 8 Partininde eyalet düzeyinde katıldığı ve %76.2 lik bir seçmen katılımıyla sonuçlandı.
Almanya seçimleri prosodür olarak sonuçlanmış olmasına karşın hiç bir partinin tek başına iktidar olamamasından kaynaklı seçim daha doğrusu iktidarı oluşturma yönlü tartışmalar sıcak ortam içerisinde politik gündemi bir süre daha meşgul edecektir. Sermayenin güçlü ayaklarının yön vermesiyle koalisyon hükümetininde rengi belirlenmiş olacaktır. Şimdi bu rengin oluşumunun pazarlıkları devam edecek. Bu pazarlıklar devam ederken bu seçimlerin aslında politik süreci takip edenler açısından fazla sürprizlerle sonuçlanmadığını belirtelim.
Bu seçimlerde de öne çıkan en önemli noktalardan biri AFD gibi ırkçı faşist bir partinin %12.6 gibi bir oran ve 94 milletvekili ile üçüncü parti konumuna ulaşmasıdır.
AFD İçin kısaca özel bir paragraf açmak gerekirse eğer 6 Şubat 2013’te kurulan AfD, asıl olarak “Euro krizi” olarak bilinen Güney Avrupa ülkelerinin içine düştüğü borç krizi ve buna bağlı geniş kesimler içinde başlayan gelecek korkusu ve endişesine bağlı yaşanan siyasi gelişmeler sırasında Alman sermayesinin çıkarlarını radikal şekilde savunma adına ortaya çıkmıştır. Zaten seçim üresi boyunca partiye yapılan maddi yardım ve harcamalara baktığımızda bu çok aleni bir şekilde gözüküyor. Bunun yanı sıra her ne kadar CDU 8.6 oranında bir oy kaybına ( Bir önceki seçimlerden bu yana ) uğramasına karşın FDP ninde %10.7 gibi bir oranı yakalaması çerçevesinde baktığımızda esasen sağ oyların ciddi bir boyutta yükseldiğidir.
Ancak buna paralel SPD nin %5.2 lik kaybı ve aldığı oy oranı ile hesaplandığında tarihinin en ağır gerilemesini yaşadığını görüyoruz. Her ne kadar Die Linke ve Grüne`lerin oy oranlarını rolantide tutmalarına karşın ‘solun’yada ‘sosyal demokratların ‘ önemli ölçüde kan kaybettiklerini görüyoruz. Bunlar içerinde geriye kalan %5 lik oranda bir prozent bir artma olsada esasında muhalefet olma önderlik olma noktasındaki genel bir yetinin resmini veriyor.Burjuva partileriyle aynı kefeye koymadığımız MLPD nın almanya geneli 24.219 oy alması önemliyken tablo noktasında tamamlanmayı bekleyen eksik portre calışması olarak karşımızda durmaktadır. Her ne kadar adaletsiz bir çalışma ve destek yarışı ortadasında (ekonomik yardımdan yoksun maddi olanak ve reklam- poropaganda araçlarından yoksun ) olmasına karşın bu yeteri bir gerekçe olarak karşımızda durmamaktadır.Eğer sağcı ve ırkçı partilerin kan kaybettiği vede güç kazandığı noktanın ikisininde aynı damar olduğunu görebilirsek A/P ve politik manevramızıda bu noktada yapılması yada öne çıkrılması gereken noktalarıda daha somut görebiliriz.Toplumun istemleri, korkuları, beklentileri kaygıları , istem ve taleplerine dönük A/P ve çözümler üretilemediği müddetçe genel doğruların söylenmesiyle tek başına hayat bulmamasınıda beraberinde getirdiğini görüyoruz. Elbetteki bir seçim süreci tek başına belirleyici değildir. Ancak o politik atmosfere girilmişse eğer o politik atmosferi genel doğrularımızın hayattaki somut pratikleriyle cisimleşmesi gerekir.
Ancak yinede umutsuz değiliz.Bugün Avrupada sağ rüzgarların gelecekteki kasırgaların habercisi olduğunu yaşanılan kapitalist emperyalist barbarlıktan biliyor ve çıkarıyoruz. Bugün açısından Fransa-Avuturya-Hollanda-isviçre –isveç vb. ülkelerdeki sağcı rüzgarın etkisi dünadaki vede esasen ortadoğu eksenli islam fobisi basınçlı göçmenlik üzerine kurulu politik bir rüzgar olarak ortaya çıkmaktadır.11 Eylül 2001 saldırısının ardından burjuva partilerinin ve medyasının ‘islam-terör-göçmenlik’ üzerine kurulu saldırı politikasının toplum üzerindeki korku ve endişesini derinleştirerek ve bu korku bahane gösterilerek demokratik hakların elden alınmasına güçlü bir kılıf olarak takılmış olup sağ-faşist partilerin daha geniş kesimlerle buluşmasınada olanak sağlamıştır. İslam adına din adına işlenen terör saldırıları hedef gözetmeksizin yapılan katliamlar ve enaz bu konu kadar önemli olan ekonomik krizin yarattığı derin buhran ve geleceğe dair umutsuzluk ve endişe mevcut olan avrupadaki gerici partilere yeni olanaklar sunulmasıyla hızlı bir şekilde gelişmeye başladılar. Bu politik atmosfere tornosul görevi görüp doğru güncel ve etkili hamleler geliştirildiği oranda sağın etki gücü kırılacktır. Aksi tutum emperyalist-kapitalist politikaların bir süre daha bu politik argümanlar ve siyasal amosfer üzerinden kendisini yaşatacağına tanık olacağız. Bakın her seçim öncesi veya itidar değişimi öncesi yada parlementoda geçirilmeye çalışılan bir yasa öncesi (Fransa –Hollanda -Avusturya vb.) ülkelerde bir katliam yada terör saldırısı gerçekleşmesinin ardından olması veya değişmesi tesadüfümü? Yaşanılan bir olayda hemen sonra mülteclerin gündem yapılarak günah keçisi olması tesadüfümü ? hiç biri değil elbette. Emperyalizmin çıkmazı sonucu ortaya çıkan sonuçlar yine faturasının kesildiği topluma çıkarılması ve bunun üzerinden kendisini var etmye çalışmasının acı sonuçlarını yaşıyoruz…
Bu anlamıyla Almanyadaki genel seçimler ve sonuçlarında bizleri şaşırtmadığınıda söyleyelim. AFD gibi ırkçı partilerinde üzerinde yükseldiği zeminde bu zemindir. Ve önümüzdeki süreçte bu zeminin ortaya çıkardığı politik atmosfer üzerinden devam edecektir.Koalisyon yapılma zemini de yine sağın ortası solun liberal kesiminide kapsayacak şekilde sermayenin en az kayıpla içinden geçilen süreci atlatma hamlesi olacak. Bu hamlede işçi ve göçmen topuluklarına tedavi reçetesi olarak sunulacaktır. İşçi sınıfı göçmenler vede esasen mülteciler bu reçetenin en başında yer alacaktır. Kısacası Avrupada yükselen sağın beslenme kaynakları bir süre daha devam edeceği aşikarken bunu zayflatmanın yolunun toplumsal muhalefetin daha derli toplu örülmesiyle mümkün olacağını pratikte karşılamamız gerekmektedir…
Hasan Özcan
26.09.2017