ANLAMADIĞIM BİRŞEY; HERKES KAYPAKKAYA’ YI SAVUNUYOR…
Yazım çok uzun olmayacak, çünkü bu sene bir Kaypakkaya’yı savunma, anlatma, öğrenme kampanyası aldı başını gidiyor. Kaypakkaya’nın görüşleriyle en alakası olandan, en alakasız olanı birbiriyle yarış halinde. Kim daha çok Kaypakkaya’yı savunacak, kim daha çok Kaypakkaya ismi üzerinden parsa toplayacak rekabeti psikolojik rantçılığa dönüşmüş, düşürülmüş durumda.
Kaypakkaya’ nın ideolojik, siyasi, politik, kültürel ve örgütsel yapısı içinde çıkmış, yaşadığı kısa veya uzun soluklu mücadelede kendini kâh yadsımış, kâh Kaypakkaya’yı dogmatiklikle suçlamış, kâh bağnazlıkta savunmuş olup, sonrası esen revizyonizmin etkisiyle rüzgarlara savrulmuş, dağları aşarak “eski şabloncu dogmatizmi ret ederek”, “yeni teorik araştırma yapıyoruz, anti tez ve tez çalışması yapıyoruz “diyerek , yeni bir Rus devrimi kopyacılığına kaçarak, şablonculuğa dogmatik yelken açtılar. Dibi delik olan ve yapılan “yeni teorik tahlillerle” Türkiye ve Türkiye Kürdistan’da bir türlü doldurulamayan delikten, sular bilinmeze akıyor.
46 yıldır başımıza geçen her idari yönetim eveliyor, gerekiyor, bin bir dereden su getiriyor ve programı uygulama, zoru seçme, ona uygun bütün yapıyı harekete geçirme yerine, başlıyorlar, büyük turbo sol taklalar atmaya. Her biri büyük teorisyen edasını takınıyor ve çözümün çözümsüzlüğün üretiyorlar. Buna karşın teoriyi eylem kılavuzu görmeyen, silahın her şeyi belirlediği histerisine kapılan “sol” çıkışlarda kendini her şey görmeye. Bir zaman geçtikten sonra bu dogmatik sapmanın sol çıkışında , verdiği zarardan eser kalmıyor,(, özü sağcılıktır) sırtını dayıyor şapçı inkarcı geleneğe. Bir zaman sonra aynı olaylar tekrar tekerrür ediyor. Birbirini yeme , suçlama, siyasi olmayan karalamalar vb. vb. devam ediyor. Gelen gideni aratır misali, gelende bir süre sonra gideni aratır oluyor. Şimdi ben bu acı gerçeği yaşayanlardan biriyim ve bedelini de kat kat ödeyenlerdenim. Şöyle ki, yönetime geldiğimizde geçmişi silip bir kanara atıyoruz, kendi ütopik dünyamızda kurduğumuz cennet bahçesi çıkmayınca, başlıyoruz arayış içine girmeye ve dünyayı nasıl dar, küçücük bilgi dağarcığımızla yöneteceğimiz telaşına.
Çünkü, Kaypakkaya nın bize bıraktığı mirası ideolojik, siyasi, politik, askeri ve kültürel hamurla kendimizi mayalayamamışız. Bu donanımdan yoksun olunca başlıyoruz eleştiri silahını yanlış kullanmaya , eleştiriye yıkmak hükmünü tek taraflı yükleyerek çelişkinin ele alınış metodunu yanlış kullanıyoruz. Çözülebilir sorunlarımızı kavramadan, özümsemeden “düşmana karşı zafer kazanma edasıyla eleştirileri son noktasında ele alıyor, çözünürlüğü çözümsüz kılıyoruz. Dış etkenlerde buna ek olunca başlıyoruz birbirimize ve yönetime düşman gibi saldırmaya yıkmaya.
Çıkıyor üç beş kitap okuyabilmiş olanımız ,birazda eli kalem tutuyorsa başlıyor Dünyayı ve Türkiye yi yeniden keşif etmeye. Vay neymiş efendim; “sosyalist halk savaşıyla zafere ” varacakmış. Diğeri çıkıyor” Türkiye emperyalist bir ülkedir, Türk mali sermayesi Ortadoğu’da egemenlik savaşı/ rekabeti yürütüyor” demeye. Diğeri Türkiye’nin sosyal demokratı olma yolunda parlamento’ çulluk oynuyor; hala İbo diyor, İbo cuyum diyor, bir öteki , “Mao Zedung yoldaşı “küçük burjuva köylü devrimciyi görüyor, Çin de hiçbir zaman sosyalizm kurulmadı” diyor ve ekliyor “Mao oportünistlik yaptı ” diyor İbo yu savunduğunu söylüyor. Diğeri “milli meseleyi pazar sorunu görmüyor”,” ulusların kendi kaderini kendilerinin tayin etmesine ve tam hak eşitliğine karşı çıkıyor” muhtarlığı veya halkların demokratik konfederasyon yapısını savunuyor İbo cuyum diyor. Bir diğeri; Kemalizm’i anti emperyalist görüyor, faşizmin sürekliliğini ret ediyor , Kaypakkaya’ nın devlet, devrim, faşizm, Maoizm savunmuyor, kültür devrimini inkar ediyor,, demokratik halk devrimin gerçekleşmesinde üç silahın proletarya önderliğinde, işçi köylü ittifakına dayanması ilkesini rafa kaldırıyor, parti içinde iki çizgi, iki sınıf mücadelesini ret ediyor, dudak ucu troçkizmi savunuyor İbo cu oluyor. Diğeri sosyalizmde sınıfların varlığını inkar ediyor, komünist parti içinde iki çizgi ve blokların varlığını mücadelesini ret ediyor ama ne hikmetse ,İbo’yu savunuyor. Bir diğeri; var olan sisteme adapte olmak, parlamentoyu girmeyi asıl alan, faşizmi, faşist diktatörlüğün yaşama, yürütme ve yargısını meşruluğu üzerine siyaset yapıyor, sınıf çelişkilerinin özünü ret ediyor, devrimin zora dayalı olacağı gerçeğini inkar ediyor, proletaryanın önderliğini inkar ediyor, proletarya diktatörlüğünü yadsıyor ve İbo yu savunuyor , Marksist Leninist görüyor. Bu daha da çoğaltılabilir.
Doğrusu bende şaştım bu işe, haa unutuyordum birde bizden türeme olup; yirminci yüzyılın kapandığını, emperyalizmin nitel kabuk değiştirdiğini söyleyenlerimiz var. Bunlarda kendilerini çok bilmiş yirmi birinci yüzyılın yeni keşifleri , yeni izm leri görme havasındalar. Bazılarıysa uzayda yaşayıp, ülkemizde nokta vuruşuyla halk savaşı yürütüyorlar. Ama İbo yu savunuyorlar. Vallahi bende şaşırdım bu işe, bakıyorum yanım , ötem , berim, arkam , önüm hepsi İbocu ama özde hepsi İbo’nun ideolojik, siyasi, politik, askeri, örgütsel çizgisine karşı, hepsi İbodan ayrı çizgide, karşı tezler savunuyorlar ama yine de benden daha çok İbrahim Kaypakkaya cı ve İbocu. Gerçektense bu işte bir yanlış, bir sakatlık, bir manipülasyon var. Önce dürüst olacağız ki, devrimci olabilelim. Hem reformist olacaksın hemde İbo’nun asgari, azami programını savunacaksın. Hem dağda gerillanın varlığına karşı çıkacaksın hem İbo’yu savunacaksın … Olmuyor olmuyor. Gelin olduğumuz gibi halka görüşlerimizi sunalım, istismarcılık , inkarcılık üzerinden siyaset yapmayalım. İbo nun partisi ve çizgisi mevlana tekkesi değil. Bu anlamıyla İbo’nun çizdiği azami ve asgari program yirmi birinci yüzyıla ışık tutuyor. İbo nun programı doğru kavranır ve günümüz öz gülüne doğru uyarlanırsa zafere varmanın önündeki bütün engellerin yıkılacağını düşünüyorum. Ve diyorum ki, Çoğunuz İbrahim’i bir devrimci olarak anabilirsiniz, bu en doğal hakkınız . Buna bir sözüm yoktur. Ancak Kaypakkaya yoldaşı analı, fakatlı, yamalı bohça, içi boşaltılmış şekilde kendinize önder göremezsiniz. Bu devrimci dürüstlük olmaz. Bilin ki İbo’nun mezarda kemiklerini sızlatıyorsunuz.
Hadi size bir kıyak olsun “TAMAM” da gerçekten de siz kimi nasıl , hangi ideolojik çizgisiyle savunuyorsunuz hala anlamış değilim dersem yalan olmaz. Kaypakkaya çizgisine inanmıyor ve buradan bir şey çıkmaz diyorsanız o zaman gereksiz tartışmalar yapmaya lüzum yoktur. Kendinize yeni bir yol, yeni bir oluşum kurun, önderlik edin devrimi yapmaya adım atın . Doğru olan bence bu.
Eleştiriyi doğruyu kavramak, kavratmak, öğrenmek için, ileride doğru fikirlerin ortaya çıkmasını sağlamak ve devrime rehberlik yapması için doğru metodu kullanmalıyız. Eleştiri özeleştiri silahını yanlışı , eskiyi yıkmak, yeniyi inşa etmenin tıkanan yollarını açmak için kullanmalıyız. Halkımızı ,devrimcileri ve yoldaşlarımızı ikna silahı olarak görmeliyiz. Daha özcesi; eleştiri-ikna- eleştiri silahını doğru yöntemle ele alırsak eğer , çözümsüz gözüken sorunlarımızı çözebilir. Demokratik Halk iktidarı, sosyalizm ve komünizm mücadelemizde başarılara imza atabiliriz.
18-05-2018