Kapitalizmin Doğa Katliamına Karşı Mücadeleyi Yükseltelim.
Günümüz şartlarında kapitalist, emperyalist sistemin insanlığı ve doğayı bir parazit gibi sömürdügü gerçekligine karşı fazla bir kanıt aramaya gerek yoktur. Özellikle son çeyrek yüzyılda çevre sorununda yaşanan sıkıntılardan kaynaklı, sistem bu sıkıntıları gündemine almak zorunda kalmaktadır. Son 20 yıl boyunca sayısızca raporlar, anlaşmalar, protokoller ve kıta çapında toplantılar dünya çapında konferanslar gerçekleştirilmektedir. Peki bu toplantılar neden yapılmaktadır? Kapitalist sistem bu sorunların yaratıcısı olarak varlığını sürdürürken çevreyi kurtarma gibi bir derdi olabilirmi? Elbette hayır.
Gelinen aşamada çevre kirliliginin vardığı boyut ve yığınların tepkisi emperyalistleri çevre sorunlarına sahip çıkar görünmeye zorlamaktadır. Kitlelerde çevre sorunlarına yönelik gelişen duyarlılık ve tepki sermaye güçlerini göstermelik bir takım adımlar atmaya itmektedir. Bu durum gerek emperyalist metropoller ve gerekse yarı sömürgelerde aynıdır. Çevre sorunu, kapitalist sistemin belirgin bir krizi olarak orta yerde durmaktadır. Durum bu halde olmasına rağmen kitlelere empoze edilen politikalar tamamen manipulasyon üzerine kurulmaktadır. Burjuva hükümetler ve devletler sorunun yartıcıları degilmiş gibi kendilerine bağlı bir takım sözde çevre örgütleri oluşturarak kitleleri manipule etmektedirler. Sorun sistem kaynaklı olmasına kapitalist sistemin işleyişiyle, üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyet ve kar hırsı kaynaklı olmasına karşın, yapılan propaganda endüstriyel gelişim ve teknolojide yaşanan yenilenme ve insanların çevre`ye duyarsızlıklarının doğal sonucu gibi yansıtılmakta ve genel bir insanlık krizi gibi sunulmaktadır. Bu krizi emekçi halk kitleleri ve sermaye sahipleri el ele verek çözmelidir gibi yalanlarla kitleler kandırılmaya çalışılmaktadır.
Çevre sorunlarının yaratıcıları emperyalistlerdir. Onların düzenledikleri konferanslar tamamen aldatmacadan ibarettir. Bu konuda ABD, Rusya Çin ve AB vs. emperyalistlerin geliştirdigi tavırlar doğayı ve çevreyi korumadan çok semayenin sömürü ve talanını daha rahat gerçekleştirmesinin önlemlerini almak olmaktadır. Yapılan zirveler krizi daha da tırmandırmaktadır. Bu konuda eski ABD başkanı G Bush yapılan bir zirvede şunları söylemişti:
“Aşırı çevrecilerin, Amerikalıların hayatını söndürmelerine izin vermeyeceğiz.” Ve iki gün sonra: “Çok katı çevre düzenlemeleri yavaş yavaş düzelmekte olan ABD ekonomisine fazla bir yük getirecektir. Sadece büyüyen bir ekonomi çevre korunmasında kullanılacak kaynakları yaratabilir ve bu ancak uzun dönemde yararlı olabilir.” Bu ifade aslında emperyalistlerin bakış açısının somut ifadesiydi ve tüm politika bu gerçeklik üzerinden yürümektedir. Emperyalist devletlerin bütün çabalarının temsil ettikleri tekellerin azami kârının güvence altında tutulması yönünde olduğu, çevre sorununun emperyalist rekabet ilişkilerinden, pazar paylaşılarından sonra geldiği gerçegi görülmesi gerekmektedir. Diğer bütün sorunlar gibi, kapitalist devletlerin çevre politikasını da sermayenin ihtiyaçları belirler. Sermaye, bir yandan doğal hammadde kaynaklarını tüketmekte, talan ve yok etmektedir. Hiç bir şey ihtiyaca göre kullanılmamaktadır. Dünyanın yeraltı ve yer üstü zenginlikleri talan politikalarıyla yok olma durumuna getilmiş bulunmaktadır. Hem doğaya bağımlıdır, hem de gelişmesi onu tüketmeksizin imkansızdır. Bir yandan yüksek derecede çevreyi kirleten maddeler üretilmekte, diğer yandan bunların zararlarını ortadan kaldıracak önlemler alınmamaktadır.
Kapitalizmin kar, sömürü ve sürekli büyüme hırsı onun doğayı ve çevreyi sürekli talan etmesini ve kirletmesini beraberinde getiriyor. Bu durum doğa ve doğada yaşayan tüm varlıkların yaşam alanlarını yok ederken tabiat için korkunç bir durum yaratıyor. Kar, sömürü ve talan çevrede ve doğada geriye dönülmesi imkansız yaralar açmakta insanlığın ve bütün canlıların gelecegini tehdit etmektedir. Bu anlamda gelişen tepkiler ve mücadeleler anlamlı ve önemlidir. Çevre sorununa duyarlı olmak, tartışmak, kampanyalar örgütlemek sokak protestoları gerçekleştirmek sorunu yaratanları teşhir etmek önemli ve anlamlıdır. Bu konuda hükümetlere baskı yapmak ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamak gerekmektedir. Ancak kapitalist sistem yaşamaya devam ettikçe, bunlarla sınırlı çabalarımızın hiçbir karşılığını göremeyeceğimizin de bilincinde olmalıyız. Bu anlamda esas mücadelenin kapitalizme karşı gerçekleştirilmesi gerektigi bilincinde olarak hareket etmek elzemdir. Ruhuna halk gençliğinin yön verdiği ve cuma günleri yapılan iklim grevlerini destekleyelim, kapitalizme karşı mücadeleyi güçlendirelim.
Avusturya Türkiyeli İşçi ve Gençlik Federasyonu
Mayis 2019