(Avusturya Türkiyeli İşçi ve Gençlik Federasyonu, Türkiye zindanlarında yayılmakta olan ve her geçen gün daha da ağırlaşan açlık grevlerine destek için 23 Aralık günü bir çağrı yayınladı. Açıklamayı devrimci demokrat kamuoyu açısından taşıdığı değerden kaynaklı olduğu gibi yayınlıyoruz.)
Tüm Devrimci-Demokrat ve Yurtsever Kamuoyuna;
Yoldaşlara, dostlara, devrimci demokrat kurum ve örgütlere!
Türkiye ve Türkiye Kürdistanı coğrafyasında faşist TC devleti, burjuva-feodal hakim sınıfların dönem sözcüsü AKP/Erdoğan kliğinin yönetiminde başta komünist-devrimci örgüt ve yapılar olmak üzere demokratik özlük hakları, ifade ve düşünce özgürlüğü, insani hak ve talepler çerçevesinde mücadele yürüten tüm kurum ve kişilere dönük devlet terörü uygulamakta, son yıllarda ise bu mücadele cephesinde yer alan demokratik kurum ve örgütlenmeleri de kapsayacak şekilde katliam-imha, inkar ve yok etme politikalarını hızla genişleterek devlet terörünü toplumsal yaşamın sabit bir parçası haline getirmektedir. Yaşanan ve süreklilik durumu taşıyan bu faşizme karşı verilen sınıf mücadelesinin en özgün yeri ise zindanlar olmuştur.
Sadece politik tutsakların değil aslında bir bütün olarak halkın en ilerici kesiminin iradesinin teslim alınmaya çalışıldığı Türkiye zindanlarında işkence, izolasyon ve her türden insanlık dışı uygulamaya karşı devrimci irade her daim kendisini tekrar ve tekrar var etmiş, direnmiş ve bu özgünlüğü ile THD tarihine “parıldayan siperler” adıyla da geçmiştir.
Son süreçte tekrardan 90’lı yıllardaki işkencelerin uygulanmaya başlandığı, hasta tutsakların tahliyelerinin keyfi olarak iptal edildiği/yapılmadığı ve bu kaide ile ölüme terkedildikleri, tek tip elbise uygulamasının kısım kısım hayata konulmak istendiği, Tredmann uygulaması üzerinden politik tutsakların her türden özlük haklarından mahrum bırakıldığı/gasp edildiği bir dönemden geçiyoruz. Bugün Türkiye’de hapse girmenin çok “sudan” sebeplerle yaşandığı da göz önüne alınırsa yaşanılan dönem ve hassasiyeti daha iyi bilince çıkartılacaktır. Tüm bunlarla bugün devrimci irade şahsında teslim alınmak istenen tüm emekçi sınıfların ve ondan saf tutan aydın, akademisyen, kişi ve kurumların iradesidir.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir temsilcisi ve halkının iradesi olarak seçilmiş Leyla Güven’in açlık grevi 45 günü geçmiş bulunmaktadır. Tüm bu saldırılara yanıt olarak Van F Tipi zindanlarında devrimci tutsaklar Kadir Karabak ve Esat Naci Yıldırım açlık grevine başlamış, mevcutta eylemleri artık ölüm orucuna dönüşmüştür. Politik tutsakların talepleri her ne kadar Avrupa’daki göçmenler için basit gibi gözükse de aslında insanlık onurunu teslim almaya yönelik onur kırıcı uygulamalarla karşı karşıya oldukları anlaşılacaktır. Mevcuttaki eylemlerde talepler şöyledir;
- Havalandırmaların üstünü tel örgüleri ile kapattıklarından görebildikleri tek açık alan olan gökyüzü maviliğini de artık tel örgüleri ile çevirdiklerini, bu tel örgülerinin derhal kaldırılması,
- Sabah ve akşam olmak üzere günde 2 defa hücreye girilip herşey altüst ediliyor. Her gün standart sabah akşam 2 defa hücrelerin aranmasına son verilmesi,
- Yasal ve bandrollü olmasına rağmen gazete ve kitapların hiç verilmediğini bu kısıtlılığın derhal kaldırılıp kitaplarının verilmesi,
- Herhangi bir ideolojik içerik olmamasına rağmen ailemize yazdığımız sıradan mektuplara bile el koymakta göndermemekteler. Ve gelen mektuplar verilmemekte. Bu fiili mektup yasağının derhal sonlandırılarak mektupların verilmesi
Tarih bize ölüm orucu eylemlerinin devrimci maceracılıktan değil, düşüncelerini ve mücadelesini izah edecek hiçbir aracın olmadığı zamanlarda bedenini araç olarak kullanarak yapılan bir eylem olduğunu öğretti. Artık süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerine dönüşen nice eylem aslında sınıf mücadelesinin en ön siperlerinde olan politik tutsakların insanlık onuruna sahip çıkmak, devrimci iradeyi muhafaza etmek için bedenlerinden başka araçlarının kalmadığının göstergesi iken aynı zamanda da uygulanan izolasyonun ve diğer yüzlerce insanlık dışı uygulamanın dışarıdan bir ses gelmediği sürece de aşılamayacağının ispatıdır.
Üzerimizdeki ölü toprağını atmadığımız sürece, devrimci saflara bir illet olarak bulaşan pasifizmi, tarihsel misyonumuzu reddetmemizi isteyen tasfiyeciliği üzerimizden atmadığımız sürece belki daha niceleri tarihin bir tekerrürü olarak bedenini ölüme yatıracaktır. “Parıldayan Siperleréde daha yüzlercesi insanlık onuruna, devrimci iradeye, özgürlük ve eşitlik kavgasına elindeki tek araçla, kendi bedeni ile sahip çıkacaktır.
Bu gayenin bir girişimi olarak Viyana’da dost kurumumuz ADHF’nin ACİL EYLEM KARARI olarak başlatmış olduğu 24-25-26 Aralık tarihlerinde düzenlenecek 3 günlük açlık grevine ATİGF olarak dahil olmaktayız, bunu devrimci olmanın, devrimci dayanışmanın bir görevi olarak görmekteyiz.
İçeride yoldaşlarımız, siperdaşlarımız hücrelerin duvarlarını kendi canları ile yıkarken dışarıdaki bizler de seslerimizi, emeklerimizi ve eylemlerimizi bu konuda seferber etmeyi “insanlık onurunu” savunmak adına bir görev olarak görmeliyiz.
İşte bu çerçevede tüm kurum, YK ve komitelerimizi konu özgülünde yerellerinde gündemler oluşturmaya, en geniş katılımı sağlayacak şekilde eylemlilikler örmeye, Türkiye’deki politik tutsakların taleplerini kitlelere taşımaya, kitlelerin tepkilerini sokaklara taşımaya ve bu yolla en geniş dayanışma ağını örmeye çağırıyoruz.
Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!
İnsanlik Onur İşkenceyi Yenecek!
Yaşasın Devrimci Dayanışma
Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!
ATIGF 24. Dönem Yönetim Kurulu