12 Eylül’de askeri faşist diktatörlük bizi diri diri yakmaya başladığında bugün yaşanacakları bağıra bağıra söylüyordu. Dağlarımız o zamanlar yakılıyordu. Zulüm ülkemin dört bir yanında en vahşi şekilde sürüyordu.
Faşizm o yıllarda yaptığı katliam, zulüm ve yakmaları gizleyebiliyordu. Bizler o zamanlarda faşizmin zulmüne karşı direnerek sessizce öldürülüyorduk. Kahpe kurşunlara karşı insanlık onurunu korumak için, faşizme karşı savaşarak tek tek toprağa düşüyorduk. Faşizm o zamanlarda ormanlarımızı, dağlarımızı, evlerimizi yakıyordu. Yalnızca ormanlarımızı yakmıyordu, dağlarımızı bombalıyordu. Dahası faşizme karşı yiğitçe direnerek toprağa düşen yoldaşlarımızın ölü bedenlerine işkence yapılıyor kurşun sıkılıyordu.
Süleyman Cihan yoldaşımız faşizmin zindanlarında insanlığın özgür geleceği için direniyor, boyun eğmiyor, eli kanlı katillerin yüzüne tükürerek savunduğu düşüncelerinden taviz vermiyordu. İşkencede insanlığın gelecek güzel günler yaşaması için direndi, boyun eğmedi ölümü yaşama feda etti. Partisine, halkına devrime kısa onurlu ama yüce bir miras bıraktı.
İşte bu mirasın devamcısı Bezhat Firik yoldaş oldu. Kure deresinde Bezhat Firik yoldaş gözlerimiz önünde en alçakça, insanlık dışı işkenceyle öldürüldü. O günden günümüze gözlerimiz dağlanıyordu. Kor kor ateşlerde canlı canlı yakılıyorduk. Yakılan bedenlerimizde yükselen çığlıklar faşizme karşı bir başkaldırıydı. Yakılan bedenlerimizi görmezden gelenlere, sessiz kalanlara, sessiz kalmayın çığlığıydı, çağrısıydı. Yakılan bedenlerimizden yükselen alevler geleceğin Türkiye’sinde, Kürdistan’ında neler yaşayacağını somutluyordu. Özellikle Kürdistan’daki katliamlara çoğumuz görmezden ve duymazdan geldik. Ve ağzımıza korkunun bandını vurduk. Faşizme karşı direnerek bedenlerini ateşe atanları, boyun eğmeyenleri, görmezden geldik, hiçe saydık.
Tarih boyu bedenlerimiz yakıldı, yıkıldı. Dağlarımız, ormanlarımız bombalandı, topluca katledildik, soykırımlar yaşadık. Zalimler zulmünden vazgeçmedi, haklılar, devrimciler ve ezilenlerse direnmekten asla vazgeçmediler. Zulmün olduğu yerde direnmek, zulme isyan etmek, faşizmin yıkılması için örgütlenmek, dağlara çıkmak meşru ve haklıydı.
O dağlar ki nice yiğitlere mesken eyledi. Faşizmin korkulu rüyası oldu ve olmaya da devam ediyor. Faşizme, sömürgeciliğe karşı azda olsa direnen devrimci ve komünistler esaret altında yaşamak yerine özgür vatan yaratabilmek için ölümleri göze alarak ateşlerde alev alev yakıldık. Ancak asla teslim olmadık. Faşizmin zindanlarını direniş kaleleri haline getirdik. Dağları mesken tutarak faşizme karşı savaşmanın insanlık onurunu korumak olduğunu, insanlığın özgürleşmesini dağlarımıza taşıdık.
Asırlardır bu coğrafyada kaçtır bilinmez katliamlar yaşadık, nice tecavüz ve ağır işkenceleri bedenlerimiz gördü. Karadeniz’in azgın sularına atıldı canlı bedenlerimiz. O günden bugüne yaşadığımız faşist zulüm ve katliamları direnişle harmanladık, Armanek olduk Karakoçan’da toprağa düştük, ölü bedenlerimize tahammül edemediler. Cansız bedenlerimiz topraktan koparıldı, yakıldı. Düşmanımız sevinmesin diye, Ali Sarıbalca AMED zindanında ölümü seçerek namerde diz çökmedi. Amed zindanında faşizmin eli kanlı cellatları canlı bedenleri linç ettiler, insanlığı katlettiler. Fakat bizi asla teslim alamadılar. Ummadıkları anda ve yerde yenilgileri tattırdık eli kanlı faşizme.
Yakalandığında gördüğü ağır işkencelere dayanamayan Ali Sarıbal, Amed zindanında faşizmin zulmü karşısında yeniden ayağa kalkmayı bildi, AMED zindanında direnerek toprağa ilk düşenimiz oldu. Kaypakkaya yoldaşın AMED zindanlarda faşizmi yenme azim ve kararlılığı direnişlerimize önder ve örnek oldu. Mazlum Doğan ve Dörtler bu yiğit direnişin devamcıları, isyanı ateşleyicileriydi.
Bugün yanan sadece Dersim değil, yanan Türkiye ve Kürdistan’dır. Yani Sivas’ta, Suriye’de Ortadoğu’da yanan insanlıktır. Emperyalist sermaye devletleri ve onların yerli uşağı faşist Türk devleti bunu istiyor. Siz bu zulüm altında hangi “kardeşlikten”, hangi” barıştan”, hangi “huzur” ve “refahtan” bahsediyorsunuz. Biz kardeşliğimiz tam hak eşitliğidir, bizim barış, huzur ve özgürlüğümüz halklarımızın faşist zulüm ve katliamdan kurtulmasıyla sağlanacaktır. Faşizm yıkılmadan, bu zulüm, katliam ve soykırımlar son bulmadan, insanlığın refahından, huzurundan, özgürlüğünden bahsedilemez. Faşizme ve emperyalizme karşı özgürlük ve bağımsızlık asıl olandır. Bizi yakan, yıkan, öldüren sömüren, köleleştiren, insanlığı yok sayan zalimlere karşı her türlü direniş, savaş ve isyan haklı ve meşrudur.
O sebeple, ağlayıp sızlanmaya, yalvarıp yakarmaya, faşist devletin zulmünden af dilenmeye halklarımızın hakkı yoktur. Tek hak ve insanlık varsa eğer, faşizme, faşist diktatörlüğe ve zulme karşı haklı meşru direniş ve sonuna kadar boyun eğmeden direnmektir. Eğer ki, direnirsek, İŞİD vahşetini, faşizmin soykırımını, sömürüyü, zulmü, tecavüz ve işkence yapan devletine son verebiliriz. Aksi halde kimse barıştan, huzurdan, insanca yaşamaktan bahsedemez.
Çünkü, emperyalist devletler ve onların uşağı faşist ve gerici devletler bizi kendilerine sömürü kölesi yapmak istiyorlar. Kendilerine koşulsuz boyun eğmemizi, uysal sessiz her şeye evet diyen insanlıktan çıkmış kullar olmamızı istiyorlar. Eğer bu zulme ve köleliğe razıysanız buyrun biat edin, kölece yaşamayı onursuzca yaşamayı kabullenin…
Yok eğer insanlık için, adalet için, tam hak eşitliğine dayalı kardeşlik için, sömürünün, zulmün, işkencenin, soykırımların son bulması için, insanlığın, dağların, ormanların evlerimizin yakılmaması için, savaşların son bulması için, özgürlük ve halk demokrasi için bende varım diyorsan eğer; tek bir yol var önümüzde direnmek, faşizme, emperyalizme karşı savaşmak yenilmek, yeniden savaşmak tekrar yenilmek halklarımızın zaferi yakalaması anına kadar bu savaşı yürütmek büyük insanlığın görevidir.
Bu gün o dağlarda faşizme, emperyalizme karşı yürütülen savaş hepimizin, tüm ezilenlerin horlananların, sömürülen ve aşağılananların baş kaldırı savaşıdır. Yarın Suriye’de olanları yaşamak istemiyorsan demokrasi ve devrim güçlerine destek vermeli, omuz omuza siper yoldaşı olmalı, faşizme karşı kavgaya odaklanmalıyız. Gereksiz söylem ve düşmanca tutumlardan vazgeçmeli, halkın ve devrimin çıkarları için dil, din, cinsiyet, milliyet, renk, mezhep ayrımı yapmadan baş düşmanımız faşist devlete karşı birleşmeliyiz. Anı ve koşulları doğru yol ve yöntemle geliştirebiliriz. Bugün devrimci güçlerin yanında değilsen eğer, yarın daha vahim yaşanacak faşist zulme ağlayıp sızlanmaya, eyvahlar çekmen bir fayda sana getirmeyecektir. Bunu asla akıllardan çıkarmamalıyız. Bu nedenle çok geç olmadan faşizmin zulmüne karşı daha fazla eylem birlikleri, ittifaklar ve dayanışmalar sağlanmalı geliştirilmelidir. İşte o zaman Kaz dağları yanmaz, Dersim, Cudi, Kürdistan ormanları yakılamaz, dağları, köyleri, evler bombalanamaz.
Bilinmeli ki, önümüzde daha zorlu süreçler var ve bu süreçler daha ağır koşulları da beraberinde getirecektir. Onun için faşist Türk devletine ve emperyalist haydutlara karşı mücadelenin bütün boyutlarında omuz omuza vermeliyiz. Ya hep beraber, ya hiç birimiz…
Tek başına kurtulmaksa asla…
14.08. 2017
Hasan Aksu