Topraksız Kır İşçileri Hareketi (MST) Eğitim Uzmanı Janaina Stronzake ile, Brezilya’da yaşanan gelişmeleri konuştuk.
Nüfusun yüzde 1’inin ekilebilir toprakların yüzde 50’sine sahip olduğu, yenilerde Devlet Başkanı Dilma Rousseff’nın görevden el çektirildiği 200 milyonluk Brezilya’daki genel durumu ve Topraksız Kır İşçileri Hareketini (MST), bu hareketin eğitim uzmanı ve aktif üyesi olan Janaina Stronzake ile konuştuk.
Bize MST’yi anlatır mısınız biraz? Nasıl ortaya çıktı bu hareket?
Herhangi bir partiyi tutmayan ancak siyasi olan; toprak, tarım reformu, toplumsal dönüşüm isteyen bir örgüt MST. Yaklaşık 2.5 milyon üyesi var. Tüm Brezilya’da örgütlüyüz. Toprağa bağlı yaşayan yoksulların olduğu bölgelerde daha yoğun bir örgütlenme ağımız söz konusu. Brezilya’da toprak konusunda bir yasa var. Bu yasaya göre toprak, toplumsal bir sorumluluğa sahiptir; bu anlamda üretken olmak, çevreye ve insanlara bakmakla yükümlü olup herhangi bir ödeme yapılmaksızın sahiplenilebilir. Ancak bu yasa hiç bir zaman uygulanmadı. 1970’lerden itibaren toprağından, yerinden yurdundan edilen aileler, Bu yasaya dayanarak toprak işgallerine başladılar. Bunu o zaman belli gruplar yapıyordu. Biz, 1984’de bu grupları birleştirdik ve yüzde 55’i kadınlardan oluşan MST ortaya çıktı.
Topraklara el koyma eylemleri yapıyoruz. Önce toprak araştırması yapıyoruz; sonra bu toprağın verimini. İşsizliğin, yoksulluğun, gecekondu mahallelerinin (favela) olduğu yerleri, ihtiyacı olan aileleri tespit ediyoruz. Daha sonra bu aileleri örgütlüyor ve el koyma işini birlikte yapıyoruz. Bu toprakları parça parça ihtiyaca göre bir sahiplik belgesi ile birlikte ailelere dağıtıyoruz. Sahiplik belgesi kadın adına çıkartılıyor. Belgeye göre, aile toprağı kullanabilir, çocuklarına verebilir; ancak satamaz. Öte yandan yasa karşısında sahipliği garanti altına alan bir belge değil bu. Toprakları elimizde tutabilmemiz mücadelenin sürekliliğine bağlı.
Bu işgallerde önünüzdeki engeller neler?
1990’lara kadar sorun büyük toprak sahipleriydi, ardından Grilleros (cırcır böcekleri) ortaya çıktı. Bu şahıslar notere gidip tapu alıyorlar. Noter, bu tapuların arasına cırcır böceği koyarak çekmecelere yerleştiriyor. Süreç içinde bu böcekler, bu kağıtlarını parça parça kemiriyor, kağıtlar sararıyor. Ve bu tapular 50 yıl öncesine aitmiş görüntüsü alıyor. Sonrasında bu şahıslar “50 yıldır benim elimde, bana dedemden kaldı” türünden iddialarla toprağı sahipleniyorlar. Bu nedenle onlara “grilleros” deniyor. Silahlı çete gruplarına da sahip olan grillerolar bu işi, noterler, belediye başkanları ve siyasi insanlarla iş birliği içinde yapıyorlar. Bu yöntemde hektarlarca toprağı gasbetmiş durumdalar.
Büyük toprak sahipleri, grillerolar ve soya, şeker, kağıt hamuru, kağıt üretimi ve hayvancılıkla işi yapan Monsanto, Cargill, Syngenta, Nestle gibi çok uluslu şirketler yoksullara karşı birleşti; bu üçü birlikte hareket ediyorlar.
Hükümetin tavrı nedir?
Hükümet bunlara karşı hoşgörülü davranıyor. Brezilya’nın güneyinde Parana eyaletinde okaliptus ve çam ekip selülöz ve kağıt üreten Araupel isimli bir şirket var. Bu şirket, kamuya ait yaklaşık 30 bin hektarlık bir toprağı gasbetmişti. Biz MST olarak bu toprakların bir kısmını 2014 bir kısmını da 2015’te işgal ettik ve şu anda bu topraklarda 5 bin aile ikamet ediyor; şirketle aramızda çatışma sürüyor. Bu nisan ayında şirket polis çağırdı. Hükümetin, devletin polisi ve şirketin silahlı adamları, daha doğrusu paramiliterler kamplarımızdan birine saldırdı ve MST’den 2 kişiyi katlettiler. Kamuoyunun baskısı sonucu araştırma yapıldı. Devlet bu toprakların halka ait olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
İnsanları topraklarından atmaya başladılar. Özellikle yerli halkların yaşam alanlarını yakıp yıkıyorlar, bunları kaybediyorlar, zehirliyorlar, katlediyorlar. Yerlilerin yaşadığı, toprağın verimli olduğu bölgelerde ve Amazonlarda tarım şirketleri bin avroya adam öldürtüyor. Örneğin köylülerden, yerlilerden yana tavır aldığı için Dorothy Stang isimli Amerikalı bir rahibeyi öldürttüler. Çok bir ses çıkmadı bu ABD’linin öldürülmesi karşısında. Kimseden korkusu yok bunların. Amazonlar’da insanların diğer bölgelerle hiç ilişkisi olmayan bölgeler var. Buralardaki yerlilerin başına gelenleri düşünün bir de…
Siz nasıl koruyorsunuz kendinizi?
MST olarak sürekli tehdit altındayız. Örneğin ben üniversitede okuyorken okulda MST üyesi 60 kişiydik. Toprak sahiplerinin – geneli de tıp öğrencisiydi bunların- çocuklarınca sürekli tehdit ediliyorduk. Birbirimizden ayrılmıyor, ne yapıyorsak bu 60 kişi birlikte yapıyorduk. Okula birlikte geliyor, kantine, kütüphaneye, konferans salonuna birlikte gidiyor okuldan birlikte ayrılıyorduk kendimizi korumak için. Aynını şu anda da yapıyoruz. Hep birlikte hareket ediyoruz.
‘İŞÇİ PARTİSİ EMEKÇİLERİN TARAFINDAYDI SERMAYENİN TARAFINA GEÇTİ’
İktidardaki İşçi Partisinin niteliği nedir, neden emekçilerden yana tutum almaz? Bildiğimiz kadarıyla Dilma Rousseff da eski bir gerilla…
Öncelikle Dilma Rousseff’un da mensubu olduğu İşçi Partisinin (PT-Partido dos Trabalhadores) geçmişine bir göz atmak gerekir. 1980 yılında Luiz Inácio Lula da Silva tarafından kurulan İşçi Partisi, 1980-90 yılları arasında işçilerden, emekçilerden yoksullardan yana tutum alıyordu. 1990 sonrası partinin bu niteliği değişti. Tabandan uzaklaşmaya başladı. Lula, sermayeye belli sözler verdi ve belli söylemlerinden vazgeçti. Dış borçların ödenmemesi gerektiği gibi… Temel olarak açlık ve yoksullukla mücadeleyi öne çıkardı ve 2002 yılında iktidara geldi.
Öte yandan kendisi de oldukça yoksul bir aileden gelen ve eski bir metal işçisi olan Lula döneminde Brezilya’da genel olarak açlıktan ölmenin bittiği söylenebilir; aşevleri açıldı, okullarda ücretsiz yemek verilmeye başlandı. Yine yoksul ailelere Aile Paketi (Bolsa Familia) kartı ile yoksullara aylık 80 avro yardım uygulaması yapıldı. Bu kartlar ayrıca yalnızca kadınların adına veriliyordu. Kadının kendini daha güçlü ve özgür hissetmelerine yaradı. Bunları da inkar etmemek gerek. Lula da açlıktan gelen emekçi biriydi. İnsanlar Lula’da kendini gördü aslında uzunca bir dönem. Ancak ağırlıklı eylemleri ve icraatları sermayenin çıkarları doğrultusunda oldu.
Lula’dan sonra partinin başında gelen ve 1964 diktatörlüğü zamanında silahlı mücadele yürüten bir grubun üyesi olan, üst orta sınıf mensubu Dilma Rousseff da yoksulların beklentisine bir yanıt veremedi. İşçi Partisinin elinde çok olanak vardı insanları örgütlemek için. Bunları değerlendirmedi; sermayenin üzerine gitmedi.
Hükümet, sermaye lehine davrandı kısacası. Şimdi ayrıca ona karşı bir darbe yapma çabasındalar…
Dilma Rousseff sermaye lehine kararlar alıyor ona hizmet ediyorsa neden ona karşı darbe yapmaya çalışıyorlar?
Birincisi, emek haklarının bütünüyle gasbedilmek istenmesi. Brezilya’da 1930’lardan bu yana, emekçilere 8 saatlik işgünü, mesai ücretleri, 30 günlük tatil, doğum izni ve yeni işe başlayanlara belli haklar tanıyan bir çalışma yasası söz konusu. Büyük şirketler Rousseff hükümetinden bu yasanın değiştirilmesini -Avrupa’da olduğu gibi- istedi. Hükümet bu talebi çalışanların tepkisinden çekindiği için yerine getirmedi.
İkincisi, sermayenin özelleştirme talepleri. Şu anda eğitim ve sağlık kamusal hak; petrol, ormanlar, göller ve su kamunun elinde. Bunların özelleştirilmesi isteniyor. Örneğin güney batıda dünyanın en büyük tatlı su rezervlerinin bulunduğu Aquifero Guarni isimli, yerlilerin yaşadığı bir bölge var. Nestle, buradan hektarlarca toprak satın aldı (Ki bu illegal, hükümet kamunun malını satamaz) su çıkarmak için.
Bir başka örnek; Incro isimli bir kurum kapatılmak isteniyor. Bu kurum devletin az da olsa verdiği krediyi değerlendirmeleri, toprağın verimli kullanımı vb. konularında ailelere rehberlik yapıyor.
Üçüncüsü ise, Brezilya’nın Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika ile birlikte oluşturduğu bir blok olan BRICS’in devre dışı bırakılıp ABD’nin şu anda Latin Amerika’da oldukça kısıtlı olan serbest ticaret alanının genişletilmesi ve canlandırılması şeklinde özetlenebilir.
‘TÜRKİYE HALKIYLA ORTAK DÜŞMANLARIMIZ VAR’
Kurulduğunuzdan bu yana neler başardınız?
Kurulduğumuzdan bu yana yaklaşık 35 bin hektar toprağa el koyduk. 2 milyon 500 bin insan yaşıyor topraklarda. Kısmen de olsa halk arasında mücadele ruhunu yaydık. Ancak toplumun dönüştürülmesini henüz başaramadık.
Dernekler, sendikalar ile dayanışma içinde eylemler örgütlüyoruz. Eylül 2015’te 80 örgütle birlikte sağın emekçilere, yoksullara yönelik saldırılarına, darbe planlarına karşı bir halk cephesi oluşturduk.
Kadın katılımını artırmak için bir kadın kolektifi oluşturduk ki bu çok önemsediğimiz bir şey.
Türkiye halklarına bir mesajınız var mı?
Bizler, Türkiye halkları gibi sömürü ve şiddete maruz kalmaktayız. Ortak düşmanımız emperyalizm, yani sermaye, büyük şirketler, silah şirketleri, petrol şirketleri, ilaç şirketleri savaştan, şiddetten beslenirler. Onlara karşı enternasyonal dayanışma içinde olmalıyız. Özlemlerimizi tam olarak ancak bu yolla gerçekleştirebiliriz. (Hilal ÜNLÜ/EVRENSEL)