İzmir’de kendilerine “deri ve ayakkabı emekçileri” diyen bir grup işçi, kendi sektörleri olan ayakkabıcılık alanında rapor hazırladı. Ayakkabıcılar Sitesi’nde, 45 bin işçiden 5 bine yakını çocuk. Sadece 3 bin işçinin sigortası var.
Türkiye’de köklü bir zanaat olan ayakkabıcılık, fabrikalaşmanın etkisi ile büyüdükçe büyüyor. Her yıl 500 milyon çift ayakkabının üretildiği bir sektör haline geldi. Ancak aynı büyümenin sektörde çalışan işçiler için söz konusu olmadığı, İzmir Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi’nde çalışan işçilerin yaşam koşulları ile gün yüzüne çıkıyor. Sabahın erken saatlerinde iş başı yapan işçilerin, ne iş güvenceleri bulunuyor ne de sağlık güvenceleri. Ancak geç saatlere kadar aralıksız çalışıyorlar.
Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle Türkiye’ye gelmek zorunda kalan mültecilerin de yoğun olarak kaçak çalıştırıldığı ayakkabıcılar sitesi, işçiler için her geçen gün biraz daha çekilmez oluyor.
Kendilerine “deri ve ayakkabı emekçileri” diyen bir grup işçi tarafından ayakkabıcılar sitesinde yapılan çalışmanın verileri ise, işçilerin çalışma şartlarını ortaya koyuyor. Çalışmaya göre ayakkabıcılar sitesinde, iki katlı rutubetli 811 ayrı binada çalışmak zorunda kalan 45 bin işçi bulunuyor. Bu işçilerden 5 bine yakını çocuklardan oluşuyor. Yine 45 bin işçiden Sosyal Sigortalar Kurumu (SGK) bünyesinde çalışanların sayısı ise sadece 3 bin gibi cüzi bir rakamla ifade ediliyor.
Sigortasız ve güvencesiz işçi çalıştırmanın, devasa rakamlara ulaşan çocuk işçiliğinin ve Suriyeli kaçak ve ucuz işçi çalıştırmanın yanında işçilerin talepleri de Suriyeli işçilerin bir tehdit aracı olarak kullanılması ile bastırılıyor. Araştırmada sağlık hakkını ya da ücretinin iyileştirilmesini isteyen Suriyeli işçilerin de sınır dışı ya da işten atılmakla tehdit edildiği yer aldı.
Çalışmaya göre işçilerin çalışma saatleri sabit değilken, sabah saat 06.00’da iş başı yapan işçiler, ellerindeki işe göre günde bazen 12 saat çalışmak zorunda kalırken, bazı günler ise atölyede sabahlıyor. Çoğunluğu sigortasız olan bu işçilerin büyük bir bölümü asgari ücretin de altında ücretlerle çalıştırılıyor. Yine işçilerin dinlenme saatlerinin yok denecek düzeyde olduğu ve yemek yenilecek sağlıklı ortamların sağlanmadığı da araştırmada yer buluyor.
Hijyen koşullarının söz konusu dahi olmadığı atölyelerde, insan sağlığı açısından ciddi zararları bulunan tiner, bali diye bilinen kimyasal yapıştırıcı madde ve diğer kimyasallar bolca kullanılıyor. Aynı zamanda yanıcı ve patlayıcı özellik gösteren bu maddelerin tehlikelerine karşı herhangi bir yangın tertibatı da bulunmayan atölyelerde işçiler, kimyasal zehirlenmeler ve yaşanacak iş kazalarına karşı da korunmasız bir şekilde çalıştırılıyor. Yine işçilerin birçoğu bel fıtığı, hemoroid ve diş dökülmesi gibi hastalıklarla karşı karşıya oldukları tespit edildi.
İşçilerin psikolojileri üzerine de ifadelerin yer aldığı araştırmada yoğun çalışma nedeniyle sektörde çalışan işçilerin psikolojik travmalar yaşadıkları belirtiliyor. İşçilerin genelinde strese dayalı rahatsızlıklar ve aşırı asabiyetin gözlemlendiğinin belirtildiği araştırmada, işçilerin bu durumunun çalışma ortamına ve aile içi yaşamlarına da yansıdığına işaret ediliyor. İşçilerin birbirleri ile kavgalarının yanında işçiler arasında sık sık tartışmalar hatta kavgaya varan durumlar yaşanırken, aile içi şiddetin yanında boşanma vakalarının da yoğun olduğuna dikkat çekiliyor.
Ayakkabıcılar Sitesi’nin en eskilerinden biri 30 yıldır sigortasız ayakkabı işçisi olarak çalışan Sait Dinç. Mesleğe başladığı günden bu yana çalışma saatlerinden günlük kazançlarına kadar birçok şeyin değiştiğini söyleyen Dinç, ayakkabıcıların toplumda insan yerine dahi konulmadığını söyledi. Dinç, “En geç 8’de iş başlıyor. Akşam kaçta gideceğimiz belli değil. Belli bir saatimiz yok. Çalıştığımız iş yerleri sağlıksız. Yediklerimiz sağlıksız. Öğlen paydosumuz yok. Yemeğimizi çalıştığımız mermerin üzerinde yiyoruz. Sallama çay içiyoruz. Sağlık koşullarımız ikinci planda. Sosyal yaşantımız yok. Çocuklarımıza ailemize vakit ayıramıyoruz” sözleri ile çalışma koşullarını anlattı.
Yaptıkları işin dünya standartlarında sanat olduğunu belirten Dinç, ücretlerinin her ürettikleri ayakkabı çiftine göre yani “çift başı ücret” olarak verildiğini dile getirdi. Her işçinin bu nedenle en yakın çalışma arkadaşı ile rekabet içinde olduğunu belirten Dinç, dayanışmanın yaratılmasına izin verilmediği gibi OHAL nedeniyle bağlı oldukları Deri Kundura Tekstil Derneği’nin de çalışamaz halde olduğunu söyledi. Dinç, “Bizim üzerimizde hem devlet hem patron hem de toplum baskısı var” diye konuştu.
İrfan Taşdelen isimli işçi ise günde 12 saatten fazla çalışmalarına rağmen asgari ücret dahi kazanamadıkları gibi, evde de ailesi ile sorunlar yaşadığını ifade etti. “Hep çalışıyoruz” diyen Taşdelen, ayakkabıcılık yaptıklarını söylemeye çekinir hale geldiklerini ifade etti.
Kardeşi İrfan gibi ayakkabı işçisi olan Abdullah Taşdelen de, ayakkabıcı olan bir işçinin arkasında bırakacağı şeyin “koca bir enkaz” olduğunu ifade etti. Taşdelen “Meslek hastalığı var. Emekli olma hayalimiz bile yok. Ömrümüzün sonuna kadar aç kalmamak için çalışmak zorundayız” ifadelerini kullandı. (İzmir/DİHABER)