AKP-MHP hükümetinin, döviz ataklarına ve onun oluşturduğu finansal krize karşı geliştirdiği bu tedbir, her şeyden önce bir gecede milyarlarca vurgunun oluşmasını sağlamasıyla tarihe geçecektir. Bu vurguna hazırlıklı olan kesimlerin ise başta AKP-MHP bloğuna yakın komprador-bürokrat burjuvalar olmak üzere bir avuç egemen sınıf kesiminin olduğu açıktır. Diğer bir gerçeklik ise, “finansal araç” olarak Tayyip Erdoğan tarafından 20 Aralık’ta anons edilen, “Kura dayalı TL mevduat sistemi”, sürekli şekilde değersizleşen TL’nin artık tam anlamıyla dolar ve Euro karşısında teslimiyet bayrağıdır. Bu sistem, dövizde yaşanacak artışın karşılığı olarak sürekli TL basılması, tırmanan enflasyonun daha fazla tırmanması, döviz kaynaklı faiz artışının artık limitsiz ve sınırsız hale gelmesi anlamına gelmektedir. Bunun yaratacağı fatura verili krizin daha da derinleşmesi, daha fazla zam, daha büyük yoksullaşma ve bir avuç asalağın para üzerinden para kazanma sistemine daha güçlü yeni bir aracın eklenmesi ve bu kazançların da emekçi halka fatura edilmesi anlamına gelmektedir. Yani şu an için döviz artışına fren yaptıran sistemin özü, para üzerinden daha büyük paranın kazanılmasına yeni bir aracın eklenmesi, emperyalist finans sisteminin daha büyük karlar için davet edilmesi ve bu sisteme sadakatle ve daha güçlü bağlanmanın bir aracına dönüşmüştür. Zira tüm finans sistemi rezerv paralarına bu şekilde daha güçlü bağlanmıştır.
Bu gelişme, egemen sınıf klikleri arasındaki kızışan mücadeleye daha fazla ivme kazandırmıştır. Bu aynı zamanda AKP-MHP’nin kendi aralarındaki ve aynı zamanda her birinin kendi içindeki çatlaklara, huzursuzluğa da yeni bir boyut katmıştır. Ki dolar ve euronun sırayla 18 ve 20 TL’den 11 ve 13 TL düzeyine çekilmesi sonrası “moral üstünlüğü” ele alan Tayyip Erdoğan, “maalesef kendi arkadaşlarımız içinde de yeni ekonomi modelini benimsemeyen, faiz artırımını savunanlar var” diyerek içlerindeki yarılmaya işaret etti. Dövizin artışı üzerinden tüm siyasi söylemini geliştiren CHP önderliğindeki Millet İttifakı’nın gündem belirleyen ve gündemi yönlendiren hamlelerine bu son gelişme, bir fren koymuş gibi gözükmektedir. Sadece fren koymak değil, Tayyip Erdoğan’ın karşı hamleleri de peş peşe gelmektedir. “İstanbul belediyesine” yönelik saldırıları bizzat kumanda etmekte, “terör, teröristlere yardım, istihdam” söylemleri en üst perdeden dillendirilmektedir. Ekonomik krize yönelik TÜSİAD’ın eleştirilerine karşı oluşturduğu karşıtlık denklemini, bir çocuğa köpek saldırısı sonrası “Beyaz Türkler köpeklerinize sahip çıkın” diyerek her şeyi ama her şeyi bu eksene oturtarak işleyeceğinin işaretlerini de vermiştir. Özellikle geleneksel çatışma alanlarından malzemeleri kullanarak, kitleleri etrafında kenetleyeceği ve bundan sonraki her günü seçim arifesi gibi ele alacağı görülmektedir.
Faşist klikler arası mücadelenin seçim arayışı, ittifak güçleri pekiştirme mücadelesi, kendi iç dengelerinde aleyhlerinde sarsıntı olmasını engelleme çabaları ve hiç kuşkusuz karşı çabaları ile şiddetlenerek süreceği görülmektedir. Bu çatışmanın verili ekonomik kriz ve politik krizin hem bir sonucu ve aynı zamanda bu çarpışmanın sertliğinin bu krizleri güçlü şekilde etkileyen yanıyla ilerleyecektir.
Döviz kurundaki atakların, yaşanan açıklanmamış devalüasyonun (düşüşe rağmen döviz kur artışları ciddi düzeyde artışları içeren rakamlardadır hala) ve bunun sonucu olarak eriyen ücretler, artan pahalılık ve derinleşen yoksulluk, emekçiler için ortaya çıkan sonuçlar olmuştur. Döviz kurundaki dalgalanmalar da emekçilere kalan korkunç düzeyde zamlanmış yaşamsal ihtiyaç ürünleridir. Yoğun ve sürekli hale gelen zamların 20 Aralık’tan itibaren şimdilik kısa bir mola vermesi söz konusudur. Ancak dalgalanmada, iniş ve çıkışlarda oluşan vurgunların faturaları emekçilere daha sonra büyük çaplı bir fatura olarak çıkacaktır. Artık tartışılan, enflasyonun ne düzeyde artacağı, hiper enflasyonun gelip gelmeyeceğidir. Ancak ücretler gerçeği ve alım gücündeki tablo emekçiler için gün be gün “hiper” düzeyde bir açıklık zaten vermektedir. Bu açıklığın asgari ücretteki %50’lik artışla (4253 TL oldu) kapatılmayacağı ise şimdiden bellidir. Zira bu artış, TÜİK’in manüplatif enflasyon verilerinin değil gerçek enflasyonun gerisinde olan bir artıştır. Temel ihtiyaçların karşılanmasında 2021’in başındaki düzeye ulaşmayı sağlamamaktadır. Asgari ücret düzenlemesinde en önemli desteği ise patron almaktadır. İşçi masraflarını düşürecek vergi muafiyetleri getirilmiştir. Bu yolla patronlar memnun edilmiştir. Yine bu muafiyetler asgari ücretli çalışanların toplam ücretlilerdeki %45’lik oranı daha fazla arttıracağı görülmektedir. Yani asgari ücretli düzeyinde ücretlendirmeyi teşvik edecek tüm düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme öncelikle patronun emekçileri asgari ücrete zorlamasını ve yine asgari ücretin üstündeki ücretlendirmede kayıt dışı ücretlendirmenin esas olmasını, bunun da sosyal haklarda emekçilerin kayıplara uğramasını getirecektir. Asgari ücretin ise henüz 2022’ye girerken enflasyona yenildiği, yıl içinde devam edecek krizle bu kayıpların daha fazla olacağı, yoksullaşmanın ise büyüyeceği görülmektedir. AKP-MHP bloğunun, asgari ücretteki artışı “tarihin en büyük” zammı diye yansıtması sadece bir yalandan ibarettir. Yüzdelik bazda “en büyük olma” durumu olmadığı gibi, enflasyon oranında bir artışı yakalamayan ve hiçbir şekilde iyileştirmeye tekabül etmeyen bir durumdur. Buna Türk-İş’in onay vermesi ise sarı sendikacılıkta teslimiyetin boyutunu, geldiği noktayı en çarpıcı şekilde gösteren bir olgu olarak görülmelidir. Kendi araştırmalarında tespit ettiği ve kamuoyuna açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırlarını gözetmeyen, bunu talep edemeyen bir sarı sendikacılık tablosu vardır.
2021 sistemin büyük çaplı krizleri yaşadığı, emekçilerin öfke ve tepkisinin tırmandığı, yaşamsal ihtiyaçları karşılayıp karşılayamayacağı noktada olduğu, geleceğe dair kaygı ve endişelerin en üst düzeye tırmandığı bir yıl olmuştur. Bu tablo emekçi sınıflarda mücadele etmeye dair bir hareketlenme de yaratmıştır. Ancak emekçilerin geleceği kazanma mücadelesi ve buna dair beklentisi hâkim sınıf klikler arası mücadele içinde politize olmaktadır. Faşist klikler emekçilere verecekleri hiçbir gelecek olmadığı halde onları kendilerine yedeklemede oldukça etkilidir. Tüm gücümüzle, elimizdeki tüm araçlarla ve iktidarı isteyen politik çizgimizle geleceğin kurucusu olan işçi sınıfı ve emekçiler içinde geleceği temsil eden bir yönlendirme ve mücadele hattı kurmaya odaklanalım. Buna zemin sunan çelişkiler, 2022’de 2021’e göre daha uygun olacaktır. Komünistler buna daha hazır ve etkili olacak şekilde konumlanacaktır.