Kitap Tanıtımı…
ĞADA-2 Sednaye Zindanı – Derya Meriç
Her şey 1972 Nisan ayında başlamıştı. Romana konu olan gerçek öyküde Nisan güneşin bir parçası olarak Ortadoğu’nun karanlık zindanlara düşerek gün yüzüne çıkıyor. Dolaysıyla, romana konu olan siyasal figüranlarda bunun bir parçalarıdır. Hudutlarda, diyar diyar gezerek yeni bir dünyanın yeşermesi için su taşıyanların gerçek öyküsüdür. Çöl ortasında bin bir emekle karanlığa kızıl adımlarla iz düşürerek umudu büyütüp Munzurların zirvelerine çıkmayı hedeflerken Suriye’nin faşist rejimi tarafından tutsak düşmekteler. İşte ĞADA-2 öyküsü burda başlamaktadır.
Yazar Kasım Koç Ortadoğu’nun kum çölünü kaplayan yıldızlardan süzdürerek okuyucuyla ilk ĞADA-1 olarak buluşturmuştu. ĞADA 2’de El yayınlarından çıkarak okurlarıyla buluşturdu. El yayınlarından çıkan ĞADA-2 Suriye’nin zindanlarındaki tutsakların durumunu ele alıyor. Daha çok TKP(ML) TİKKO’nun Essad rejimi tarafından alınan tutsakların öyküsüdür. Yani ĞADA-1’in devamı olarak ele alınmış bir roman serisidir. Zindanların genel durumunu ve tutsakların yaşam öyküsü ile direnişin ve zulmün, heyecan ve hayretler uyandıran akıcı bir dille ustaca aktarmış. Okumaya değer bir roman.
Bunda yazarın kimliği de çok önemli rol oynuyor. Kasım Koç Dersimli, Kırmanc, Pagan inancında olan yoksul bir ailenin 12. çocuklardan biridir.
Yazar, yaşamın kıyısından, hayatın bütün zorluklarından süzülerek geliyor. Türk egemen iktidarın; tüm topluma dayatmış olduğu her türden asimilasyon ve yozlaşmaya karşı duruş sergiliyor. Her türlü gericiliğe karşı ilericiliği bilinçle ve inancıyla savunurken yaşamını hiç çekinmeden ortaya koyuyor.
Yoksulluk, baskı, katliamları çocukluğunda yaşıyor. Dersim coğrafyasında yaşanan ve hala günümüzde canlılığını koruyan Dersim katliamını Nene ve Dedelerinden masalmış gibi dinleyerek büyümüştür.
Yine kendi doğduğu köyün insanlarından Ermeni mezarlarının ve diğer tarihi eserlerin talanına da tanıklık etmiştir. Tüm bu haksızlığa karşı, sınıf mücadelesinin bilinciyle, sınırsız sınıfsız bir dünyayı dünya halklarına armağan etmek için, dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü gericiliğe ve faşist diktatörlere karşı da mücadeleyi elden bırakmıyor.
Ğada, sıradan bir roman değil. Yaşanan, gerçek bir hikayedir. Suriye’de yaşanan bu gerçek hikayeyi, yazar derin bir felsefeyle romanlaştırıyor.
İyi ve duyarlı yayınevlerinin bir görevi de yazın dünyasına yeni yazarları kazandırmaktır. El Yayınları bunun hakkını veren birkaç yayınevinden biridir. El Yayınları sayesinde binbir emekle üretilmiş Kasım Koç’un romanı gibi “müptelası” olunacak edebiyat eserleri okurla ile buluşuyor.
Ğada; her yazarın, edebiyatçının, siyasetçinin, politikacının, öğrenci gençliğin ve Orta Doğu üzerinde inceleme yapan ve çalışma yürüten her kesimin mutlaka okuması ve arşivinde bulunması gereken bir eserdir.
Ğada; yıllardır Orta Doğu “uzmanlarının” bizlere sunduğu klasik, klişe bilgi sınırlarını da parçalıyor. Onların cesaret edip söyleyemedikleri, hatta BAAS rejimi ve Esad diktatörlüğüne dokunmadan, sorunu sadece militarizmle sınırlı tutanların teorisini de cesaretle parçalıyor. Başta Suriye ve genelde Orta Doğu’nun gerçekliğini, kör kuyunun karanlık dibinden alıyor gün yüzüne çıkarıyor.
Ğada romanı; bir dönem dünyanın illegal ,silahlı mücadele veren devrimci, komünist örgüt ve partilerin mesken eyledikleri Suriye ve Filistin Bekası’nın “gizli, cazibeli sırrını” da ortaya koyuyor. Okuyucuyu “ Ortadoğu’nun kalbinde insanlık dışı, vahşet dolu eylemler oluyormuş da haberimiz yokmuş” dedirtircesine hayrete düşürüyor.
Ğada; Suriye’deki ezilen yoksul Arap halkların ve Kürt halkının da gerçekliği üzerinde yazılan yalan senaryoları da teşhir ediyor. Esad faşizmini; Suriye’de yaşayan halklara yaşatılan devasa yoksullukların, zulüm, katliam gibi bütün acıların, sürgünlerin arka planını, ilintili, akıcı bir dille ortaya koyuyor. Kasım Koç bunu ziyadesiyle başarmış.
Jandarması, istihbaratı, iş birlikçileri, aşiretleri, paşası, kadını, çocuğu, erkeği; yanmış yıkılmış, insansız evleri, Kürt köyleri, silah tüccarları, silah peşinde koşan korumasız devrimcileri, cezaevlerinde biçare, aç insanların, kurtuluşun, kaçıp göçmekte olduğunu hikâye boyunca düşleyen insanların, sınırların ardındaki sırra ortak olmanın umudunu yaşayanların, taşıyanların romanıdır “Ğada”.
Romandaki kahramanlarda yeryüzünün güzelleşmesi için ezilenler adına canları pahasına her türlü zulmü göğüsleyerek, hiç tereddüt etmeden, yılgınlığa düşmeden karanlığın üstüne yürümekteler.
Romandaki kahramanlar hayal ürünü değil, gerçekliğiyle her biri ayrı bir karakter. Hepsinin de ortak paydası çölün ortasında, çölün dibinde karanlığa gömülü ışığı alıp ezilenlere sunmaktır. Mığto ve Neco ise tam bir DON KİŞOT tiplemesini anımsatmaktalar.
Ğada hikayesi, peygamberler diyarı olan Şam’da başlıyor. Yazar Şam’ın tarihsel cazibesini de edebiyat diliyle okuyucuya tüm gerçekliğiyle sunuyor:
ĞADA-2 Suriye zindanlarını anlatıyor. 12 Eylül 1980 döneminde Türkiye Kuzey Kürdistan zindanlarında yaşanan vahşetin katmer katmer Suriye Sednaye Zindanlarında yaşamaktadır. Yazar yaşananları yalın ve akıcı bir dille aktarmakta. ĞADA’yı okurken insan yüreğine tutunarak düşünmekte. “Vahşetin vahşeti varmış” denilmeden kitabı bırakamasın. Tüm vahşete, işkencelere rağmen siyasal duruş ve polemiklerin de olmazsa olmaz bir gerçeklik olarak karşımızda çıkmakta kitapta.
“Koğuşa gelen askerlerin her biri birer çöl canavarı gibi sadece saldırıyorlardı. Onların bu durumunu gören, bunu düşünen Ebu Bayram derinden titriyor, korkuyordu. Ebo Bayram’ı korkutan, onun ayaklarını titremesine neden olan aşağıdaki hücrelerdi. Oraya inmek aklına geldikçe titriyordu. Sabri Cefo, “Sen nasıl bir temsilcisin?” dedi Ebo Bayram’a. Ebo Bayram, “Vır vır etme! Bu işin ucunda falaka var, fareli hücreler var, var da var. Var olanı var, yok olanı da var.” (Ğada-2)
Zulmün, baskının, yasakların ve her türlü vahşetin olduğu yerde, yaşamın ve yaşamanın tadı ve zevki, mizahı ve siyasal tartışma, çekişme, radikal tavır alma ve devrimci duruşlar daha anlamlı kılınıyor. ĞADA-2 aynı zamanda da devrimci duruşun bir romanıdır.
“Kendisine sosyalist diyen, B bölümüne geldiği günden bu yana TİKKO’cuları karalayan Mahmut’un komüne katılmayacağını söylemesi PKK tutsaklarını iyice üzdü. Kahvaltısını, öğle ve akşam yemeklerini ayrı yemeye başladı. Bu durumdan kaynaklı sosyal ilişkilerde zamanla kimse konuşmamaya başladı.” “Hazırlanan seminerlerin içeriği ne olursa olsun koğuşlarda gece gündüz tek bir tartışma konusu vardı; PKK ve TKP-ML TİKKO tartışması. Komunistlerle Yurtseverlerin tartışmasını en çok kızıştırmaya neden olan Sarı Hüseyindi.” (Ğada2-)
“Arap baharı” tanımıyla başlayan, Suriye’de yedi yıldır dünya gündemini oluşturan “iç savaş” ve dış müdahaleyle gündemini sürdüren Şam iktidar yanlılarına ve karşıtlarına da buyurun burdan yakın diyor adeta.
Ğada-2 romanını okurken; Düşlerinizde bir çizgi oluşuyor dün ve bugün arasında, hatta yarına uzayıp giden, yılları yıllara bağlayan bir çizgi… Yazar Kasım Koç bu çizgi üstünde ustaca ve cesaretle yürüyor. “Bilgi paylaşımdır. Paylaşılmayan bilgi, bilgi olmaktan çıkar” dedirtircesine okuyucuyu Ğada2’yla buluşturuyor.
ĞADA-2 kitabına ünlü edebiyatçı Muzaffer Oruçoğlu ve yayıncı Veli Aydın da romana ilişkin not düşmekteler.