Türkiye son derece kritik bir dönemin içine giriyor. Ortadoğu’da ABD ve Rusya’nın yeni konumlanışı ve Suriye eksenli gelişmeler, Doğu Akdeniz’de güç kaymaları ve savaşlarının yeni biçimlenişi, Libya’daki yeni dengeler ve güçler korelasyonu siyasal iktidarın neo- Osmanlıcılık adı verilen emperyal hülyalarını boşa çıkardı. Bu aynı zamanda son 15 yıllık dış politikanın çöküşü ve kitleleri motive ve mobilize etmeyi sağlayan “hikayenin” bitmesi anlamına geliyor. Öte yandan ekonomik krizin her an bir yıkıcı bunalıma dönüşme olasılığı artıyor. Son yaşanan döviz şokları her an şiddetli bir döviz krizinin önünü açabileceği gibi, emlak ve bankacılık krizini tetikleyecek gelişmelere neden olabilir. Sıcak para hareketlerindeki daralmalarda tezimizi güçlendiriyor. Kartel rejimi yaşadığı çoklu kriz sarmalını, daha katılaşarak ve sınıfa yönelik stratejik saldırılarını artırarak ötelemeye, olası reaksiyonları etkisizleştirmeye ve sürece yayarak zaman kazanmaya çalışıyor.
FİNANS KAPİTALİN MAKSİMUM KAR ARZUSU VE SINIFIN KÖLELEŞTİRİLMESİ
Kartel rejimi bir ittifakı ifade ediyor. Egemen blokun yeni biçimlenişi yeni bir ittifak ve çelişkiler üzerinden şekilleniyor. Ciddi bir rejim krizinin yaşandığı konjonktürlerde egemen blok içinde yaşanan sorunların aşılması ya da ertelenmesi en başta emeğin abluka altına alınmasını, kitlelerin denetlenmesini koşulluyor. Rejim bu yönde zor aygıtlarını en şiddetli bir şekilde devrede tutuyor. İdeolojik hegemonyanın/zorun aşındığı koşullarda, çıplak zorla boşluklar dolduruluyor, çatlaklar kapatılmaya çalışılıyor. Kadın özgürlük hareketine yönelik İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma kararı, 8 Mart’ın bir polis kuşatmasına çevrilmesi, Onur Yürüyüşlerine takınılan tavır, Boğaziçili üniversite gençliğinin son derece zengin, rejimin manevralarını boşa çıkaran, esnek ve kavrayıcı hamlelerine karşı uygulanan şiddet, işçi sınıfının her eyleminin etkisizleştirilmesine yönelik adımlar, HDP’nin kapatılma kararı bu durumun somut göstergeleri.
DESPOTİK EMEK REJİMLERİ, EMEĞİN YIKIMI VE MAKSİMUM KAR ATAKLARI
Rejimin çok vektörlü saldırılarının stratejik odağını emeğin, despotik emek rejimleriyle yıkımı ve aşırı sömürüsünü hedefleyen düzenlemeler oluşturuyor. Son ekonomik reform paketinin ruhu bu programı içeriyor ve finans kapitalin arzularını ifade ediyor. Paketin TÜSİAD tarafından taktir ve memnunlukla karşılanması boşuna değil.
Kartel rejimi bir yandan siyasal İslam ve milliyetçilik politikalarıyla, sınıf üzerinde dikey parçalanmalara yol açmak için, yani kimlik ve kültür politikalarıyla sınıfı bölmek yönünde hamleler yaparken, diğer yandan sınıfı abluka altına alacak adımlar atıyor.
Kapitalist devlet, pandemi koşullarından yararlanarak fiili işsizleştirme, sendikasızlaştırma yoksullaştırma taktikleriyle hem işçi örgütlenmelerini dağıtan, hem de işçi sınıfını atomize eden politikaları devreye sokuyor. Ayrıca işçi maliyetlerini düşürmeyi ve sınıfın stratejik yıkımını hedefleyen farklı esneklik modellerini (istihdamda esneklik, ücrette esneklik gibi) fiilen hayata geçiriyor. Kartel rejimi, finans kapitali ve kendi organik sermayesini farklı süspansiyonlarla açıkca destekliyor.
Bu sürecin bütünü kar maksimizasyonu sağlamak ve sınıfın her düzeydeki örgütlülüğünü dağıtmak yönünde biçimleniyor. Kriz koşulları sınıfın yaşadığı şartları ağırlaştırıyor. İşçi sınıfı ağır yoksulluk ve işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya. Krizin her an kontrolsüz bir noktaya ulaşması sınıfın önüne acil görevler koyuyor.
Yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde bir yandan pandeminin yıkıcılığı, diğer yandan işyeri iflasları, toplu işten çıkarmalar ve yukarıda belirtiğimiz işsizleştirme, yoksullaştırma saldırıların yaşanması yüksek bir olasılıktır. Finans kapital sınıfın itaatkarlaşması ve azami şekilde sömürülmesini arzuluyor. Sınıf bir anlamda gerçek bir kuşatılmışlık yaşıyor, ekmeğini ve geleceğini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Sendikal hareket korporatist ve bürokratik karakteriyle işçi sınıfın özlemlerini ve arayışlarını karşılamaktan uzak.
İşçi sınıfı bu koşullarda yıl içinde artacak, krizin yıkıcı sonuçlarıyla yoğunlaşacak saldırılara karşı en başta ekmeğini, işini ve haysiyetini kuruyacak hamleler yapmalıdır. Ancak mücadele ve direniş örgütlenmeleriyle bu saldırılar bertaraf edebilir. Göstereceği militan savunma büyük birikimlere yol açabilir. Tarihimiz ve uluslararası işçi hareketi deneyimleri bize bunu söylüyor.
ANCAK TABAN ÖRGÜTLENMELERİYLE KENDİMİZİ SAVUNABİLİRİZ
Finans kapital bizi açıkça kavgaya davet ediyor. İşçi sınıfı yaşadığı çok boyutlu ve çok yönlü saldırılara karşı kendi gücüne güvenmeleridir. İşçi sınıfı en başta hayatı kendi elleriyle yarattığını unutmamalıdır. Hayatı yaratan ve her alanda hayatı yeniden üreten işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı bunu bilmeli ve kendine güvenmelidir. “Bu böyle gitmez” demek atılması gereken ilk adımdır. En yakın ve en güvendiğimiz arkadaşlardan başlayarak bir araya gelmeli, işimizi ve ekmeğimizi korumak için seferber olmalıyız. Bugün 20’ye yakın işyerinde işçiler benzer nedenlerden; işten atılmalara karşı sendikalaşmak, ekmeği ve işini korumak için aylardan beri direniyor. Yanlızca pandemi döneminde işçiler binin üzerinde farklı eylemler yaparak, ekmeğini ve haysiyetlerini korumak amacıyla harekete geçtiler. Bu eylemler ve eylemcilerin ruhu ve yarattıkları birikimler bugün ihtiyacımız olan şeyleri işaretliyor: Kendine güven, kararlılık, direnç, sözünü sakınmama, inat ve ısrar bizlerinde silahları olmalıdır.
Kavga ancak böyle verilebilir ve ancak kavga böyle örgütlenir. İşyeri Komiteleri bir mücadele örgütü olarak hayatın her alanında kurulmalıdır. İşyeri Komiteleri içine girdiğimiz sürecin en temel ve vazgeçilmez örgütlenmeleridir. Bir mücadele ve kavga örgütlenmesi olarak bizi her şeye hazırlar ve özgüvenimizi pekiştirir. İşyeri Komiteleri bir işçi sınıfı dostu olan Paul Sweezy’in dediği gibi sınıfın militan savunma örgütlenmelerinden biridir. Ancak sınıf militan savunma yapabilirse, haklarını alır ve korur ve militanca saldırı için güç toplar. Bugün her işçi bulunduğu işyerinde işçilerin gerçek yetki, karar ve irade sahibi olmasını sağlayan, mücadele ve direnişi örgütleyen ve yönlendiren İşyeri Komitelerini kurmak ve içinde yer almakla mükelleftir. Artık her işçinin kaderi ve kederi ortaktır. Sorun birliğin ve mücadelenin gücüne inanmaktır. İşyeri Komiteleri işçilerin gücü ve kolektif iradesinin en temel örgütlenmesidir. Şimdi bir araya gelme, sorunlarımızı tartışma, birliğimizi oluşturma ve küçük adımlar atarak gücümüzü konsantre etme zamanıdır.
Mücadele mücadele örgütleriyle kazanılır.