Avrupa‘da 1980 sonrası küreselleşme adı altında emperyalist-kapitalist sistemin pervasız saldırıları nedeniyle, isçi ve emekçilerin, sosyal ekonomik birçok hakları gasp edilmeye başlandı. Özellikle 2008 krizinin faturası işçi-emekçi ve göçmenlere kesilerek yoksullaşma ile yüz yüze bırakıldı.
Bu bağlamda Hollanda burjuva partileri neo-liberal politikaları hayata geçirmek için uzun bir süredir “ het poldermodel” olarak ifade ettikleri bir politika izlemektedirler. İşveren, sendika ve devletin aynı masaya oturarak uzlaşma yoluyla çalışma ve ücret koşullarını belirledikleri bu model ile kamu mallarının özelleştirilmesi ve iş güvenliğinin ortadan kaldırılması ile ulusal ve uluslararası tekellerin hizmetinde toplumu gözle görülebilinir bir yoksulluğa sürüklediler. Son 12 yılda içinde egemen burjuva partiler VVD-PvDA-D66-CDA bu politikaları uygulamada zorlansalar da hala hakimiyeti ellerinde tutuyorlar.
Ancak Avrupa’da yoksullaşan Avrupa’lıların göçmen düşmanlığı temelinde yükselen ırkçılık nedeniyle gerici-ırkçı ve faşist partilerin yükselişleri, egemen burjuva partilerin huzurunu bozan boyuta ulaştı. Yükselen işsizlik, konut sorunu, sağlık alanındaki artan sömürü, eğitimin paralı olması, hayat pahalılığı ve beklenmeden gelen Covid-19 pandemisi ırkçı – faşist partilerin hızla büyümesine vesile oldu. Bugün göçmen düşmanlığı ve özellikle de islamofobi gibi faşist ideolojiler, yoksullaşan yerli işçi ve emekçilerin rahatlıkla manipüle edildiği sosyal, kültürel ve politik bir zemindeyiz. CBS verilerine göre 1 milyonun üstünde bir nüfus yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yine tüm ülke genelinde sayısı 171 olan beslenme bankalarından yararlanan kişilerin sayısı ise 150.000 ‘in üzerinde ve giderek artıyor.
Pandemi nedeniyle uygulamaya konulan sokağa çıkma yasağına karşı düzenlenen sokak eylemlerinin çoğunluğunu ırkçı-faşist partiler ile işbirliği içinde olan gerici-ırkçı dediğimiz kesimlerce örgütlenmesi yine PVV ‘li bir kaç milletvekilinin açık destek sunduğunu ve sonrasında birkaç şehirdeki vandallığı bahane ederek sokak gösterilerinin önüne geçmek için ordunun devreye sokulması gerektiği yönünde hükümete baskı yapacak kadar provokatif davranmıştır. PVV ve FVD isimli iki gerici -faşist partinin 17 Mart seçimlerinde yükselerek çıkması hiçte sürpriz olmayacaktır.
SP adındaki sözde sosyalist parti toplumun gerçek sorun ve taleplerine yabancı, soyut, popülist söylemlerin dışına çıkamayarak, egemen burjuva partilerine alternatif olmaktan uzaktır.
GL (Groen Links) ise 2000 li yıllarda rotasını açık bir şekilde sağa çevirirken, toplumsal farklılaşmalara bağlı olarak derinleşen politik çelişkiler belirgin bir hal almasıyla birlikte başta çevre sorunu olmakla beraber toplumsal gelişmelere daha duyarlı bir çizgiye yönelmesine rağmen, gerek genel politik tutumu gerekse de aday listesi oluşumuna baktığımızda işçi, emekçi ve göçmenler için alternatif bir parti olmaktan uzaktır.
Diğer taraftan göçmenler açısından, yıllarca göçmen hakları savunusu nedeniyle sol partilere oy veren Türkiyeli ve Faslı göçmenler İslam coğrafyasındaki dinsel hareketlerin ve emperyalist güçlerin cesaretlendirmesi sonucu, kendi ülkesindeki faşist iktidarların ve onları Avrupa’daki uzantıları tarafından kolaylıkla manipüle edilerek onların taleplerine uygun küçük gerici faşist partiler kurulmaya başlandı. DENK isimli gerici parti buna örnektir.
DENK ve PVV adlı partiler ırkçı-faşist temelde birbirini karşılıklı olarak beslemekte iken orta-uzun vadede göçmen emekçilerin hayatını daha da zorlaştıracak bir zemin için canla başla çalışmaktadırlar.
17 Mart seçiminde doğrudan destekleyeceğimiz politik bir partinin olmayışı nedeni ile tavrımız görece ilerici partilerden adaylığını koyan tek tek ilerici-demokrat göçmen sorunlarını az da olsa dile getirebilecek bireylerin desteklenmesi şeklinde olacaktır.
Bu bağlamda AGEB (Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği) olarak GL listesinden (seçilmesi tercihli oylara bağlı olan) 24. sırada aday olan sayın Serpil Ateş‘i destekliyoruz.
HOLLANDA AGEB
9 MART 2021