Hrant`ın katledilişinin üzerinden 11 yıl geçti. Bu 11 yılda katillerin eline silah veren, onları cesaretlendiren, cinayeti örgütleyen, soruşturmayı karartan jenosid geleneğinin devamcısı Türk devletidir.
Katliamın karar vericileri ve siyasal iklimi hazırlayan bu devletin kendisidir. Katillerin ve emniyet görevlilerinin Hrant Dink katledildikten sonra zafer edasıyla, Türk bayrağıyla poz vermeleri, ırkçı,tekçi faşist genetiğin devamcılığına da işarettir.Yılan hikayelerine dönen sözde yargılamalar ve tetikcinin tutuklanması, katliamın gerçek yüzünün açığa çıkarılmasını da gölgelemeye dönüktür.
Hrant Dink cinayeti, siyasal bir cinayettir. Ermeni ulusunun kıyımdan, soykırımdan geçirilmesi Hran Dink in kalleşçe arkadan vurularak katledilmesiyle devam etmiştir.
Tekçilik zehri üzerinden( tek millet,tek vatan,tek bayrak tek dil ve giderek tek dine de yönelerek ) inşa edilmeye çalışılan Türk devleti, zaman zaman Kürt ulusal hareketinin ve devrimci demokrat güçlerin mücadelesiyle zorlanarak, 7 Haziran 2015 öncesinde olduğu gibi, bazı yumuşama ve açılımlar yapma eğilimine zorlansa da, bulduğu ilk fırsatta adeta fabrika ayarlarına geri dönmektedir. Türk devletinin fabrika ayarları tekçilik üzerine oluşturulmuş faşist ideolojidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yönetimini oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)nin devamcıları olanların kurduğu, TC devletinin, geçmiste de bugün de yönetici kadroları ve AKP İktidarı, arkaik tarihsel katliamcı mirası hem sahiplenen, hemde bugün Kürt ulusuna, emekçilere, ve azınlıklara yönelik olarak devam ettirendir.
Roboski`de, Suruç`ta, Ankara`da , Amed`de,Cizre de, Sur`da ,Nusaybin`de kitlesel katliamlar yapan bu devlettir. OHAL adı altında her türlü baskı,tutuklama ve katliam yapılmaktadır. Hapishanelerde tutsaklara yönelik TTE uygulamasına yönelik adımlarla devlet zulmü artırılmaktadır.
Bugün artık Faşist diktatörlük örtülü/ parlementer faşizimden açık faşizme geçme yönünde kitlesel tabanda hazırlamaya çalışmaktadır. 15 Temmuz’un ardından, AKP tarafından Halk Özel Harekât ve benzeri oluşumlar, paramiliter güçler oluşturulmuştur. Şovenist duygular ve Türk milliyetçiliği körüklenerek, Kemalist ideolojinin ” Türkün Türkten başka dostu yoktur ” gibi ırkçı hezeyanla, tüm diğer milliyetler ve azınlıklara karşı düşmanlık tohumları ekilmektedir.
Suriye-Rojava da Kürt ulusal hareketinin kazanımlarını yok etmek için, Suriye topraklarına askeri saldırılar ve işgaller yapılmakta ve en son Afrin`e saldırmakta ve isgal için hazırlık yapılmaktadır. Savaş planları yapan AKP hükümetine, halen CHP`den umutvari beklentiler içinde olanlarında göreceği üzere bir devlet politikası olarak, CHP de bu milli çıkarlar eksenli politikalarda MHP gibi faşist niteliği gereği pozisyon almaktadır. Yani,Türk egemen sisteminin gerici ve faşist partileri Kürt ulusunun demokratik, meşru haklarına karşı aynı cephede birleşmektedir.Türk hakim sınıflarının “milli mutabakatı” olan devlet politikalarının uygulanmasında aralarında özde hiç bir fark yoktur.
Kaypakkaya`nın Hrant ve Ermeni devrimciler üzerindeki etkisine dair;
Türkiye devrimci hareketinin komünist önderi, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrim cephesinde; Kürt milli meselesi, azınlıklar sorunu ve Ermeni soykırımı meselesinde haksızlığa ve gericiliğe karşı güçlü bir karşı çıkış ve tarihsel bir tavır alarak sorunun toplumsal ve tarihsel önemine dair bir kavrayış oluşturması ve konumlanışı, mazlum Ermeni halkının evlatlarında da yankısını bulmuştur. Uğradıkları tarihsel haksızlığa karşı öfkelerini komünist çizgiyle kaynaştırarak Kaypakkaya çizgisinde örgütlenmişlerdir. Armenak Bakırcıyan (Orhan Bakır), Nubar Yalım, Manuel Demir, Nubar Ozanyan gibi Ermeni Komünist ve devrimciler bu çizginin yönelimine girerek Komünizm ve devrim davasında şehit düşmüşlerdir. Bunun yanında birçok Ermeni, Kaypakkaya çizgisinde örgütlenmiş ve sınıf mücadelesine katılmıştır.
Hrant Dink’te bir dönem Kaypakkaya çizgisine yönelmiş ve onun bir parçası olmuştur. Hrant Dink son dönemlerinde meseleyi ele alırken sorunun tarihsel haksızlık içeren karakterini ve bu bağlamda hesaplaşılması gereken yanını tamda komünist çizgiden beslenen demokratik bir tutumla ortaya koymuştur. O sorunu salt Ermeniler cephesinden değil, Türk toplumsal yapısının şovenizmden ve gericilikten arınması temelinde ele almayı tercih etmiştir. Bu tutumu ve yaklaşımıyla önemli bir değere sahiptir. Bu sepepden dolayı Türk devletince “katlı vacip” olarak görülmüş ve devlet güdümlü tetikçiler görevlendirilerek 19 Ocak 2007 yılında yayın yönetmenliğini yaptığı Agos gazetesi önünde canice katledilmiştir.
“Ağzında yalan varken konuşma!”
Hrant`ın katledilmesiyle yüzbinlerin Hrant`ı sahiplendiği, kanayan yüreklerin birleştiği bir süreçte ve günümüzde, Ermeni Soykırımı ve Kürt ulusunun hakları konusunda, sol-sosyalistlik ve devrimcilik adına, ağzında yalanlarla köpük saçanları, ırkçılık zehriyle egemenlerin cephesinde saf tutan şovenistleri, kızıl elmacıları ve sosyal şovenleri de unutmayacağımızı tarihe kaydetmeliyiz.
Katledilişinin 11.yılında Hrant Dink`i andığımız bu süreçte, umutsuzluğa kapılmadan, bugün baskı ve katliamlarla sindirilmiş her milliyetten halkımızın derinden kaynayan öfkesini sınıf bilinciyle faşizme karşı örgütleyerek, kısa dönemde olmasa da, önümüzdeki orta vadede kabaracak kitle hareketlerine yönelik, hazırlıklı olmak, devrimci mücadeleyi yükseltmek hem gerekli hemde zorunludur.
Tüm katliam,soykırım ve zulümlere son vermenin ve hesap sormanın yolu, barbar faşist Türk devletini demokratik Halk devrimiyle tarihin çöplüğüne göndererek olabileceği bilinciyle;
Hrant mücadelemizde yaşamaya devam ediyor !