Umut Yayımcılık tarafından düzenlenen Uluslararası Maoizm Sempozyumu enternasyonal oturumun ardından sona erdi.
Uluslararası Maoizm Sempozyumu’nun ilk iki oturumu cumartesi günü Şişli Tiyatrosu’nda çok sayıda kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. İlk oturumda Volkan Yaraşır, Jülide Yazıcı, Partizan temsilcisi ve Fransa’dan Noyau D’etudes Marxistes temsilcisi sunum yaptı.
İkinci oturumda AGEB, Cihan Cinemre ve Partizan temsilcisinin sunumlarını yapmasıyla sempozyumun ilk günü büyük bir coşkuyla sonlandırıldı.
Sempozyumdan önce Mao Zedung şahsında devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinde şehit düşenler anısına saygı duruşunda bulunuldu. ESP, SMF, Halkevleri, Yeni Dünya için Çağrı, 17 Haziran Demokratik Haklar Platformu, SOLDER, DHP, Mücadele Birliği, Munzur Çevre Derneği de sempozyuma dinleyici olarak katıldılar.
Ardından ilk oturum Volkan Yaraşır’ın “Çin Devriminin Diyalektiği ve Mao Zedung” başlıklı sunumuyla başladı.
“MAO BİR LENİNİSTTİ”
Yaraşır, iki büyük devrimin, Çin ve Ekim devrimlerinin, gerçekleştirildiğinden ve bu devrimlerin esin kaynağı olduğundan bahsetti. Devrimin diyalektiği üzerine yoğunlaşılan bu bağlamda Engels’in önemli bir yerde durduğu ve diyalektiğin yöntem olarak inşa edilmesine katkı sunduğuna değinildi. Diyalektik materyalizmin epistemolojik bir yöntem olduğu ve dünyayı anlamaya, değiştirmeye yarayan bir devrim aracı olduğuna vurgu yapıldı.
“Mao’nun çelişkilerin kategorizasyonlarında yaptığını hem Marks’ta hem Engels’te görürüz. Mao çelişki üzerine konsantre tanımlamalar yapan bir kimlik olarak karşımıza çıkar. Lenin ile Mao arasında benzeşen, paralel giden yönler var. Lenin momentlerin teorisyenidir. Devrimin imkânlarını diyalektiğin üzerinden inşa eder. Diyalektiği Marksizm’in özü olarak algılar. Aslolan değiştirmektir der.” diyen Yaraşır, Mao’nun da Lenin gibi her momentte devrimin imkânını arayan gerçek bir Bolşevik ve Leninist olduğuna değindi. Lenin’i Marks’a bağlayanın devrimin güncelliği olduğu vurgulanırken Mao’yu da Lenin’e bağlayan şeyin devrimin imkânını aramak olduğuna değinildi.
“Ekim devrimindeki diyalektiğin donmasıyla birlikte yeni açılımı 1949’da görürüz. Mao bunda önemli rol oynar. Çin Devriminin momentleri arasında devrimin rotasını belirler. Ritmi için hamleler yapar. Leninist yoldan gider. Partinin yeniden yapılanması anlamında hamleler yapar.” diyen Yaraşır, diyalektik yöntem olarak çelişkinin teorisinin ilk defa Mao’da görüldüğünden bahsetti. Temel çelişki, baş çelişki, çelişkinin eşitsiz gelişimi gibi analizlerde bulunan Mao’nun donmuş diyalektiği inşa ettiğine vurgu yapıldı. “Aslında yapmaya çalıştığı şey devrimi gerçekleştirmek ve yaşayan bir diyalektik olarak diyalektiği ele almaktır. Devrimin fırtınası içinde teorileri inşa eder.” diyen Yaraşır, o dönemlerde yaygın köylü ayaklanmalarıyla karşı karşıya kalındığına değindi. ÇKP’nin 1926 yıllarına gelindiğinde büyük bir işçi partisi haline geldiğine değinen Yaraşır, 1930 yıllarına gelindiğinde bunun değiştiğinden ve daha sonra yeniden inşa dönemine girildiğinden bahsetti. “Aslında bütün bu süreçte partinin kolektif özne ve çelişkinin kendisi olduğu, hem teorinin yapılandığı hem de partinin yeniden şekillendiğini görüyoruz.” diyen Yaraşır, “Halk Savaşı teorisi dediğimiz çerçeve devrimin imkânını aramanın en konsantre halidir. Kitlelerden öğrenme ve kitle siyaseti Çin Devriminin aksını belirler.
Çin Devriminin kurucusu Mao diyalektik ustasıdır. Savaşçı bir komünisttir.” vurgularıyla sunumunu sonlandırdı.
PARTİ VE KİTLELER
Ardından Teori ve Politika’dan Jülide Yazıcı “Devrimde Önder, Parti, Kitle İlişkisi” başlıklı sunumuna başladı.
“Çin Devrimini ve Mao’yu bu kadar özel kılan Mao’nun kitlelere ilişkin düşünceleri ve onların devrimcileştirilmesine verdiği önemdir.” diyen Yazıcı, Çin Devriminde kitlelerin rolüne vurgu yaptı.
Kitlelerin devrimcileştirilmesinde çok büyük bir emeğin olduğunu vurgulayan Yazıcı, 1953’te ÇKP’nin Sovyetlerden farklı olarak büyük bir kitle desteği aldığından bahsetti. Büyük bir kıtlık yaşandığı dönemlerde bile Mao ve ÇKP’ye duyulan güvende herhangi bir azalma olmadığından bahseden Yazıcı, “Kitlelerin sosyalizmi sahiplenmesi o kadar güçlü ki kitlelerde yabancılaşma olmuyor. Kültür Devriminin başlamasında Mao’nun işareti vermesiyle 17 milyon genç köylerde köylülerle birlikte üretim yapmak için bütün ülkeye dağılıyor. Siyasi faaliyet yürütüyor.” dedi.
“Yalnızlığı halk desteğinden mahrum olmak anlamında tanımlarsak Çin devrimcileri iktidara geldiklerinde pek de yalnız değildi Ekim Devrimine göre. Ekim Devrimi gerçekleştiğinde kitle desteğinden ciddi anlamda mahrumdular. Çin devrimcilerinin durumu farklıydı. Uzun süredir otonom bölgelerde halkla ciddi ve güçlü ilişkiler geliştirme imkânları bulmuşlardı.” diyen Yazıcı, Çin Devriminde kitlelerin azalmayan desteğine vurgu yaptı.
Kitlelerin devrimci motivasyonla üretime katılması, inisiyatif alması, karar mekanizmalarına katılmasında ÇKP’nin rolüne değinildi.
“REVİZYONİZME KARŞI AMANSIZ MÜCADELEDE BULUŞTULAR”
Yazıcı’nın ardından Partizan temsilcisi “Bir Usta, Bir Devrim, Üç Önder: Mao Zedung, Gonzalo, Mazumdar ve İbrahim Kaypakkaya” başlığıyla sunum yaptı.
İlk olarak sempozyumun önemine değinen Partizan temsilcisi Çin Devriminin ayrıca önemine vurgu yaptı. Yöntem olarak Çin Devriminin diğer devrimlerle ilişkisini inceleyeceğinden bahseden Partizan temsilcisi, Komün’ün iktidarın şiddetle ele geçirilmesine dair ilk deneyim olduğunu söyledi. Komünarların yenilmelerine rağmen göğü fethe çıktıklarını söyleyen Partizan temsilcisi, bu aşamanın devamında Ekim Devriminin geliştiğini, daha sonra da ÇKP’nin kısa sürede Çin’i etkilediğinden bahsetti. Çin Devriminin kendine has kimi özgünlükleri olduğundan bahsedilirken parti-ordu-cephe şeklinde ileri düzeyde bir fikriyatın karşımıza çıktığına vurgu yapıldı.
Çin Devriminin Çin’in sosyoekonomik yapısı gereği yeni demokratik devrim olduğuna vurgu yapan Partizan temsilcisi, halk savaşı meselesinde iktidarın parça parça alınmasının temel noktalardan biri olduğuna değindi.
Çin Devriminin bu süreçleri incelendiğinde iki aşamalı bir etkisi olduğu ve revizyonizmle mücadele olarak karşımıza çıktığı vurgulanırken revizyonistlere karşı devrimin geliştirilmesi, buna karşı komünist partilerin örgütlenmesinde önderlerin etkin rol oynadığına değinildi. Her mücadelenin içeride revizyonizme karşı başladığı söylenirken önderlerin beslendiklerinin ortak bir zemin olduğu ve bu zeminin de komünizmle kurdukları bağ olduğuna vurgu yapıldı. İbrahim Kaypakkaya’nın şafak revizyonistleriyle tartışmalarında da bunun görülebileceğinden bahsedildi. 11 İlke’nin temel ideolojik politik çizgisini oluşturan aynı ilkelerin Mazumdar’da da olduğu söylenirken Gonzalo’nun revizyonizme karşı mücadelede oldukça gelişkin olduğu vurgulandı. Revizyonizmin aynı zamanda Başkan Mao’nun katkılarını yok sayan bir yaklaşıma sahip olduğuna değinilerek revizyonizme karşı gelişkin mücadele çağrısı yapıldı.
Partizan temsilcisinin ardından Noyau D’etudes Marxistes temsilcisi sunumunu yapmak için söz aldı.
“DEVRİM DALGASINA TAMAMEN HAZIR OLAN TEK İDEOLOJİ MAOİZM’DİR”
“Başkan Mao, Dünya Proleter Devrimi’nin en büyük zaferlerinden biri olan Çin’deki demokratik devrimin ana lideriydi. Ardından sosyalizmin ve proletarya diktatörlüğünün inşasında Büyük Proleter Kültür Devrimine önderlik etti.” diyen konuşmacı Mao’nun Marksizm-Leninizm’in evrensel ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak Çin’deki devrimin kendine özgü yasalarını keşfetme yolunda Partiye rehberlik ettiğini söyledi.
Mao’nun Marksizm-Leninizm’i üç temel bileşende geliştirdiği vurgulanırken “Maoizm ve Başkan Mao’nun tarihi konusunda revizyonistlerle Marksistler arasındaki sınır çizgilerinden biri de Büyük Proleter Kültür Devrimi sorunudur. Revizyonistler her zaman Demokratik Devrimi överler ve Büyük Proleter Kültür Devrimini mahkûm ederler. Ve bir anlamda ondan nefret etmekte haklılar: Bu onlara karşı bir devrimdi! Devrimi kapitalizme götürecek olan Parti içindeki yeni burjuvaziye karşı!” denildi.
Ardından Çin’de kapitalizmin nasıl restore edildiğine değinen Fransa temsilcisi “Burjuva tarihçiler ve revizyonistler için, Başkan’ın ölümünden sonra sosyalizmin başarısız olduğunun kabul edildiği ve Deng Xiaoping’in tek ‘gerçek kurtarıcı’ olarak ortaya çıktığı fikrini yaymak kolaydır. Ancak bunların hepsi saçmalık.” dedi.
“MAOİSTLER DEVRİM İÇİN MÜCADELE ETMEKTEN VAZGEÇMİYOR”
Konuşmacı sosyalizmin ve Büyük Proleter Kültür Devriminin başarısı birçok örnekle desteklenirken uluslararası komünist hareketin durumuna dair şu değinileri yaptı:
“Latin Amerika ve Asya’da gerçek komünistlerin, Marksist-Leninist-Maoistlerin devrim için mücadele etmekten vazgeçmedikleri ve bu bayrak altında ilerledikleri birçok ülke sayabiliriz.
“Emperyalist ülkelerde, emperyalizmin genel krizini çağrıştıran eski emperyalist devletin derin krizi, son 15 yılda sınıf mücadelesinin yükselmesine neden oldu. Sonuç olarak, yeni bir devrimci kuşak Komünist Partileri yeniden oluşturmak için Maoizm’i benimsiyor.
“Ezilen ülkelerde devrimi bir avuç dolar için satanların sonu Nepal’deki Prachanda ya da Peru’daki Sağ Oportünist Çizgi gibi emperyalizmin ajanı olmaktır. Emperyalist ülkelerde ise, 2020’de bunak kasap Joe Biden’a oy verme çağrısı yapan ABD’li Avakian gibi olurlar.”
“BURJUVA KARARGÂHLARINI BOMBALAYIN”
Fransa’dan yapılan sunumun ardından ilk oturum sonlandırıldı ve ikinci oturum AGEB konuşmacısının sunumuyla başladı. “Sosyalizmde Kapitalizmin Şartları ve Devrimin Kaçınılmazlığı” başlığıyla sunum yapan AGEB konuşmacısı sınıflara ayrılmış toplum tarihinde sınıflar mücadelesinin temel olduğuna değindi. Proletaryanın, Paris Komününden bugüne devrimlere önderlik ederek kurtuluşunu ele aldığı, sosyalizmi inşa edip kaybettiği ve bunun yerine kapitalizmin inşa edildiğine değinildi. Başkan Mao’nun da bu soruna değindiği, revizyonizme karşı saflaşma başlarken iktidar meselesi üzerine yoğunlaştığı vurgulandı. Sosyalizmde sınıfların artık olmadığı yaklaşımının benimsendiği dönemler olduğundan bahsedilirken sosyalizmin inşasında da sınıfların ortadan kalkmadığına, Başkan Mao’nun da buna değindiği söylendi.
“Burjuva karargâhları bombalayın” sloganının bugünde dünya işçi sınıfı ve emekçileri için bir örnek olduğuna değinildi.
“İŞÇİ-KÖYLÜ İTTİFAKININ BOZULMASI HEDEFTEYDİ”
AGEB konuşmacısının ardından Cihan Cinemre “Çin Tarımında Kapitalizme Dönüş” başlığıyla sunum yaptı. Şimdiye kadarki konuşmacıların devrimden bahsettiğini, şimdi kendisinin karşı devrimin vehçelerini anlatacağını söyleyen Cinemre, “Marksist devrimcilik kavrayışı aslında kır ve kent arasındaki burjuvazinin yarattığı ayrımı ortadan kaldırmakla ilgilidir. Mao da bunu yapmaya çalışıyordu.” dedi.
1978’den sonra özellikle Çin’de işçi ve köylü ittifakının ortadan kalktığından bahseden Cinemre, Çin’deki karşı devrimden bu ittifakın bozulmasından dolayı söz edilebileceğini söyledi. Bunun en önemli yönünün köylünün iktidarsızlaşması ve köylü kolektifinin dağılması olduğundan bahseden Cinemre, uluslararası serbestleşmeden söz etti. Çin tarımının üretim öğüntüsünün değişmesi, yerli Çin halkı için yapılan tarımdan daha çok uluslararası ticarete yönelik ürünlerin üretilmesinin kapitalistleşmeyle ilişkisine değinildi. Kapitalistleşme daha çok partideki iktidar değişimiyle ilgili olduğu için köylünün proleterleşmesinden bahseden Cinemre, “partinin atadığı yerel yetkililer tarafından yönlendirilen bir liberalleşmeden bahsetmek mümkündür.” dedi.
Kolektif tarım sisteminin dağılmasından sonra köylülerin kentlere göç etmesiyle köylerinden kopmuş köylülerin kentli işçi sınıfı üzerinde baskı oluşturduğu vurgulanırken sosyalist planlamanın 1978 sonrası ortadan kalktığına, kentin köy aleyhine geliştiğine değinildi. 2000’lerde Çin tarımının ölçeğe göre artan mekanizasyon dolayısıyla büyük toprak mülkiyeti üzerine kurulduğuna dair vurgular yapıldı. Mao’nun ölümünün ardından liberal politikalara adım atıldığından bahseden Cinemre, kapitalist üretim ilişkilerinin böylelikle kurulmaya başlandığına değindi.
“KADINLAR HER YERDEYDİ”
Cihan Cinemre’nin tarıma dair sunumunun ardından Partizan temsilcisi “BPKD Bağlamında Devrimde Öncü Kadınlar ve Komünist Partisi” başlığıyla sunum yaptı.
“Komünist hareket kendi içinde birçok kadın öncüyü yaratmışken dünya halklarına mal etmede eksik kalmıştır.” diyen Partizan temsilcisi kadın kurtuluş sorununun her ülkede evrensel ve özgül sorunları olduğuna vurgu yaptı. BPKD’de kadını tartışırken BPKD’ye giden sürecin de özellikle incelenmesi gerektiğini düşündüklerini belirten konuşmacı 1949 yılında kurulan Tüm Çin Demokratik Kadın Federasyonu’nu anlatarak sunumuna başladı.
Kadın kitlelerinin Partiye olan bağının temel kaynaklarından birinin güven ilişkisi olduğuna değinirken eğitim çalışmalarının bu güven ilişkisini pekiştirdiği, kadınların devrim ve Parti diyalektiğini kavramasını sağladığı söylendi. Kurtuluşun devrimde olduğu gerçekliğinin Çin’de hayal olmadığı, bunun için de iki örnek vereceğinden bahseden konuşmacı, Liu Hu-lan ve Pasang adlı kadınları örnek gösterdi.
Kadının BPKD’deki konumunun ve görevlerinin birdenbire oluşmadığına vurgu yapan konuşmacı bu sürecin ilmek ilmek örüldüğüne, müthiş bir emeğin ve bilincin sonunda oluştuğuna değindi. Kadınların her yerde, bölgelerdeki köy komitelerinden Merkez Komite’ye, denizcilikten havacılığa, mahalle fabrikalarından inşaat alanına kadar kadınların her alanda olduğuna değinildi.
“Kadınlar artık devrimi geliştirmenin çok önemli bir faktörüydü ve ezilenlerin devrim bilgisi hiç bu kadar yıkıcı olmamıştı.” diyerek konuşmacı kadınların devrimdeki rollerini örneklerle açıkladı.
BPKD döneminde iki çizgi mücadelesine de değinen konuşmacı, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin başlangıcından bu yana, kadınlar ve Çin halkının geri kalanı, Liu Shao-chi ve Lin Biao başkanlığındaki iki burjuva karargahını parçalamak için savaşa girdiler. Revizyonist çizgi tüm alanlara hücum ederken komünist çizginin de onunla olan savaşımı güçlenerek sürüyordu.” dedi.
Büyük Proleter Kültür Devrimi’nde proleter hareket içindeki kadın mücadelesinin burjuva hareket içindeki kadın mücadelesiyle karşı karşıya geldiğini ve ancak proleter hareketin ufkuna sahip olunduğunda her türden kadın düşmanlığının alt edilebilir olduğundan söz eden konuşmacı Türkiye’de kadın özgürlük mücadelesinin en nadide örneklerini sergileyen Maoist kadın öncüler Meral Yakar, Kamile Öztürk, Barbara Anna Kistler, Ayfer Celep, Sefagül Kesgin, Nurşen Arslan, Hatayi Balcı ve Fadime Çakıl yoldaşları anıyoruz. Onların şahsında, emekçi kadınların birliği için Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimine daha sıkı sarılacağımızın sözünü veriyoruz.” diyerek sunumunu sonlandırdı.
Uluslararası Maoizm Sempozyumu’nda Pazar günü Hindistan, Brezilya, Almanya ve Türkiye’den Maoistler sunumlarını yaptılar.
Pazar günü devam eden sempozyumun 3. oturumunda “Proletarya Enternasyonalizminin Bir Savunusu Olarak Maoizm” başlığı altında sunumlar yapıldı. Türkiye, Hindistan, Brezilya ve Almanya’dan da konuşmacıların olduğu sempozyumun 2. gününe çok sayıda kişi katıldı.
Sempozyum devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşuyla başladı. İlk olarak Hindistan’dan Maoist lider Ajith, “Hindistan ve Nepal’de Maoist Hareketin Deneyimleri, Modern Revizyonizme karşı Maoizm’in Başarısı” konulu bir sunum yaptı.
Modernleşme kriterlerinin yeniden tanımlanmaya başladığına değinen Ajith, Batı ülkeleri ve diğer yarı sömürge ülkelerde modernleşmenin farklı bir biçimlerde tezahür ettiğine vurgu yaptı. Sömürgeciliğin gerçekleştiği modernitelerde sömürgeci siyasi gücün her şeyi ezmeye çalıştığı tipik bir modernitenin geliştiğine değinildi. Bu noktada Maoizm anlayışının yarı sömürge ülkelerde emperyalizmin hangi biçimlerde varlığını sürdürdüğüne dair derin bir bakış açısı sunduğuna dair anlatımlarda bulundu. Feodalizmin dönüşümünün kapitalizm içinde gerçekleştiği, emperyalizm tarafından teşvik edildiği vurgulandı. Feodalizmden kapitalizme tam bir dönüşümün gerçekleşmediği, feodal değerlerin türlü biçimlerde yaşadığına değinildi. Bu anlamıyla yarı feodal ülkeleri kapitalist ülkelerden ayıran farklı bağlamların olduğundan bahsedildi. Hindistan’ın çok geniş katmanlı bir yapıya sahip olduğu, bölümlere ayrılmış sınıf tabakalarının varlığına dair vurgular yapıldı. Ajith’in Brahmanizm’e dair belirlemelerinin ardından diğer sunuma geçildi.
“SİLAHIMIZ KİTLELERDİR”
İkinci olarak söz alan Rote Post editör kadrosundan konuşmacı sunumuna başladı.
Konuşmacı ilk olarak kitleyi selamladıktan sonra Rote Post’un tarihine dair bilgiler verdi. Ardından dünyadaki genel siyasi duruma ve özelde Almanya’daki siyasi duruma değiniler yapan konuşmacı, proletarya ve burjuvazi arasındaki siyasi mücadelenin grev dalgalarında kendini gösterdiğini, tekellere karşı savaşan çiftçilerin mücadeleye katılmalarını örnek gösterdi. Gençlik hareketinin, çevre hareketinin incelendiği takdirde bu hareketlerin burjuvazi tarafından yönlendirilmeye açık olsalar da esasta düzeninin reddedildiğini görebileceğimizi söyleyen konuşmacı, devrimci hareketin gelişmekte olduğuna dair vurgu yaptı. Almanya’da revizyonistlerin bölünmüş durumda olduklarına değinen konuşmacı, devrimci durumun varlığından bahsetti.
Daha sonra Almanya’daki Maoist cephe anlayışına değinilerek sosyalist devrimin başarılı olabilmesi için Partinin kendi kendini inşa edemeyeceği, bunun sınıfa bağlı bir cephe olması gerektiği vurgulandı.
Anti revizyonist ve anti faşist mücadelenin geliştirilmesi gerektiği ve bu konunun Partinin yeniden inşasında önemli bir noktada durduğundan bahsedildi. Devrimi sınıf savaşımı olarak görmek gerektiği, bunun da Komünist Partisi önderliğinde gerçekleşebileceği anlatıldı. Politik-siyasi liderliğin önemi ve tüm ulusal cephenin oluşturulabilmesi için kitlelerin desteğinin gerekliliği vurgulanırken ideolojik birliğin sağlanmasının vazgeçilmez olduğuna değinildi. Maoistlerin çok geniş platformlarda çalışması, kitleler üzerindeki etkisini geliştirmesi ve cephe çalışmasını kitlelere aktarması gerektiğinden bahsedildi. Teorik ve pratik görev olarak önlerinde kitle çalışması yürütmek olduğuna değinen konuşmacı, “birlikte yaşamak”, “birlikte çalışmak” ve “birlikte mücadele” ilkelerini açıkladı.
Her zaman mücadele ve savaş prensibinin akılda tutulması ve siyasi hedeflerin öne çıkarıldığında somut durumun tahlili gerektiğine vurgu yapıldı. Kitle karakteri olmayan Partinin kitleleri kahramanlaştıramayacağına değinen konuşmacı, kitlelerle birlikte kavgaya katılmanın öneminden bahsetti.
“Halk savaşıyla devrimciler birleşebilirler. Kitlesiz olamayız, bizim tek silahımız kitlelerdir.” diyen konuşmacı son olarak revizyonizme dair vurgular yaparak sunumunu sonlandırdı.
“REVİZYONİZME KARŞI MÜCADELEDE AMANSIZ OLALIM”
Rote Post’tan konuşmacının ardından Partizan temsilcisi “Emperyalizm ve Her Türden İş Birlikçilerine Karşı Komünist Düşünce” başlığıyla sunum yaptı.
Maoizm’in komünist düşüncenin yeni bir düzeyi olduğuna dair vurgular yapan Partizan temsilcisi “Proletaryanın ve burjuvazinin karşı karşıyalığı evrenselliğin kaynağıdır.” dedi. Komünist hareketin Maoizm’i benimsemesinin emperyalizm ve onun her türden iş birlikçisine karşı verilen mücadeleden bağımsız olamayacağı söylendi. Ulusal kurtuluş ve köylü sorununun çözüme kavuşturulmuş olmasının Maoizm’i özgün kıldığına değinen Partizan temsilcisi Maoizm’i anlamak için emperyalizmi de kavramak gerektiğine dair değiniler yaptı. Emperyalizmin, kapitalizmin en ileri safhasına karşı nasıl mücadele edileceğinin Lenin tarafından açıklandığı; Mao’nun da verdiği bu mücadelenin Leninizm’den kaynaklandığı ve bunun da evrenselliğe işaret ettiği vurgulandı.
Rusya’daki devrimi geliştirmek için Komünist Partisinin inşa edildiğinde Bolşeviklerin karşısına Menşeviklerin çıktığı, iç savaşın Menşeviklere karşı da verilmek zorunda kalındığı aktarılırken benzer bir sürecin Çin’de de yaşandığı vurgulandı. Emperyalizm ve onun yerli iş birlikçilerinin komünizme saldırdığı süreçlerden geçildiği, revizyonizmin emperyalizmin darbe yemesini engellemek için tutum sergilediğinden bahsedildi. Revizyonizme karşı mücadelenin emperyalizme karşı mücadele olduğuna dair vurgular yapıldı.
Son olarak Partizan temsilisi “Halk Savaşının evrenselliği” konusuna değindi. Halk Savaşının evrensel ve özgül ilkelerini açıkladı.
“MAOİST LİDERLİĞE İHTİYACIMIZ VAR”
Partizan temsilcisinin sunumunun ardından Halkın Haklarını Savunmak için Devrimci Cephe’den (FRRDP) konuşmacı “Marksizm-Leninizm-Maoizm, Enternasyonalizm ve Demokratik Devrim” başlıklı sunumuna “Peru’da, Hindistan’da, Filipinler’de ve Türkiye’de Halk Savaşlarına önderlik eden kitleleri, savaşçıları ve Maoist Komünist Partileri selamlayın!” diyerek sözlerine başladı. Konuşmacının selamlaması kitle tarafından coşku ve alkışlarla karşılandı.
Başkan Mao’nun önemi ve büyüklüğünün, 20. yüzyılın en büyük üç devrimci olayına odaklanarak doğrulanabileceğini söyleyerek özetleyenebileceğini söyleyen konuşmacı “Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, Büyük Çin Devrimi ve Büyük Proleter Kültür Devrimi. Bu üç büyük olaydan ikisine bizzat ve doğrudan Başkan Mao önderlik etmiştir.” dedi.
Başkan Mao’nun demokratik devrimin sosyalist devrime dönüşmesinin, yarı sömürge ve yarı feodal ülkelerde yeni demokrasi aşamasından devrimin sosyalist aşamasına kesintisiz geçişe karşılık geldiğini ortaya koyduğunu vurgulayan konuşmacı demokratik devrim sırasındaki görevlere değindi.
Bürokratik kapitalizm kavramına dair önemli vurgular yapan konuşmacı, “Başkan Mao Tsetung’un yaptıklarına dayanarak bürokratik kapitalizm teorisinin genelleştirilmesi ve geliştirilmesi, bu nedenle Başkan Gonzalo’nun evrensel geçerliliğe sahip büyük bir katkısıdır; bugün dünyanın tüm sömürge ve yarı sömürge ülkelerinde Yeni Demokratik Devrimin geçerliliğini kanıtlamak için vazgeçilmez olan Marksist ekonomi politiğin geliştirilmesine karşılık gelmektedir.” dedi.
Ardından Filistin direnişine de değinen konuşmacı Dünya Proleter Devriminin acilen Maoist liderliğe ihtiyaç duyduğunu söyledi.
“KÖHNEMİŞ DUVARLARDAN SELAM OLSUN”
Sunumların sona ermesinin ardından sempozyuma iletilen mesajlar okundu. 17 Haziran Demokratik Haklar Platformu, EKB (Enternasyonal Komünist Birlik), İspanya, Hindistan ve Tutsak Partizanlardan gönderilen mesajlar okundu.
Tutsak Partizanlar “Kavgamıza, komünizme ve partimize sıkı sıkıya sarılıyoruz. Umut Yayımcılık’ın düzenlediği bu sempozyum Maoizm’i yaymak, karanlığa ışık tutmak, tüm davaların en büyüğüne hizmet etmek adına atılmış bir adımdır. Köhnemiş duvarların arasından sempozyumu coşkuyla selamlıyor, dünyanın dört bir köşesinde mücadele yürüten devrimcilere, komünistlere başarılar diliyoruz.” diyerek sempozyumu selamladı.
“GURUR DUYUYORUZ”
EKB de “Enternasyonal Komünist Birlik olarak bu vesileyle kızıl bayrağı yükseklerde tutan ve dünyanın tüm proleterleri, ezilen halkları ve ezilen ulusları için parlayan bir ışık olan Hindistan, Filipinler, Türkiye ve Peru’daki Halk Savaşlarına en içten selamlarımızı iletiyoruz. Selamımızın, İbrahim Kaypakkaya’nın alt edilemez çizgisiyle ilerleyen Proletarya Partisi önderliğinde büyük bedeller ve kahramanlıklarla yürütülen Halk Savaşı ve Yeni Demokratik Devrim mücadelesine gönderiliyor olması bizler açısından büyük bir onur ve sevinç vesilesidir. Nubar ve Rosa gibi yoldaşların saflarında olmaktan büyük gurur duyuyoruz.” diyerek sempozumun anlam ve önemine vurgu yaptı. Gönderilen mesajların okunmasıyla Serbest Kürsüye geçildi. Bu oturumda sunumlara dair katkılar ve eleştiriler yapıldı.
Serbest Kürsünün ardından sempozyum başarıyla tamamlandı.
Yeni Demokrasi / https://www.yenidemokrasi34.net/uluslararasi-maoizm-sempozyumunun-ilk-gunu-tamamlandi.htmlstanbul