Dünyanın gözü İran-İsrail gerilimi nedeniyle Orta Doğu’ya çevrilmişken kuzeyde, Ukrayna cephesinde kritik gelişmeler yaşanıyor. Savaşın tüm şiddetiyle sürdüğü Donbass cephesinde Rus ilerleyişi devam ederken Ukrayna ordusu, Rus kenti Kursk’a sürpriz bir saldırı başlatarak savaşta yeni bir cephe açmış oldu. Ukrayna ordusu, bu operasyonda önemli bir başarı sağlayarak Kursk bölgesinde 92 yerleşim birimini ele geçirdi. NATO-ABD silahları ile donatılmış ve onlar tarafından yönetilen binlerce askerin Kursk kentine doğru ilerleyişinin, yavaşlasa da sürdüğü söyleniyor. ABD-NATO cephesi bu sürpriz ve flaş hamle ile kısa vadede Rusya’nın Donbass cephesindeki ilerleyişini durdurmayı, böylece savaşı yeniden dengeye getirmeyi hedefliyor. Uzun vadedeki hedef ise Ukrayna ordusunun Rusya’ya ait bir toprak parçasını elde tutmasını sağlayarak kukla Zelenski rejiminin, ABD seçimlerinin ardından kurulması muhtemel olan “barış masasında” elini güçlendirmektir. Ukrayna’nın Kursk saldırısı özellikle prestij açısından Putin yönetimine ciddi bir darbe vurmuştur. ABD-AB emperyalizmi, Rusya’nın kırmızı çizgilerini birer birer hiçe saymaya devam ediyor. Dolayısıyla Rusya’nın Kursk saldırısına ezici bir karşılık vermeye mecbur olduğunu, bunun da Ukrayna savaşını şiddetlendireceği, yayılma ihtimalini güçlendirebileceği şimdiden öngörülebilir. Bu yazımızda ABD-NATO’nun Kursk hamlesinin amaçlarını, sonuçlarını, savaşın gidişatına etkisini analiz edeceğiz.
Ukrayna savaşı iki yılı aşkın bir süredir belirli bir dengede, gelgitlerle devam ediyordu. Savaşın ilk aylarında Rusya görece küçük güçlerle saldırarak, Kiev gibi şehirleri düşürerek Zelenski rejimini devirmeyi esas alan bir strateji uyguladı. Ancak NATO tarafından eğitilmiş-donatılmış Ukrayna ordusunun gösterdiği beklenmedik direnç, Rusya’nın büyük kayıplar vermesine ve bu stratejinin çökmesine yol açtı. Bu olumsuz gelişmeler üzerine Rusya, strateji değişimine giderek güçlerini yoğunlaştırdığı Donbass cephesinde ilerlemeye odaklandı ve savaşı bir yıpratma savaşına çevirdi. Rusya’nın bu strateji değişimi yavaş yavaş da olsa sahadaki dengeleri lehine çevirmesine yol açtı. Ukrayna’nın insan gücünde yaşadığı erime ve Batı’da oluşan “savaş yorgunluğunun” etkisiyle silah yardımının azalması Rusya’nın Donbass’daki ilerleyişini hızlandırdı. Donbass’daki kritik mevziler birer birer Rusya’nın eline geçmeye başlamıştı. Rusya eş zamanlı olarak Ukrayna’nın stratejik sanayi kenti Harkov’a da operasyon başlatmış ve burada da önemli kazanımlar elde etmişti. Bu gelişmeler, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunu tümden ele geçirebileceği, Ukrayna ordusunun çökmeye yakın olduğu düşüncesinin kabul görmesine ve yaygınlaşmasına yol açmıştı.
Kursk saldırısını NATO-Ukrayna cephesinin sahadaki “olumsuz gidişata” verdiği bir tepki olarak değerlendirmek gerekir, saldırının güçlü bir plana ve güce dayanması arkasındaki unsurların Ukrayna’dan ibaret olmadığını düşünmek için yeterli olmalıdır. Her ne kadar reddetseler de bu operasyonun planlaması, sevk idaresi bizzat ABD-NATO tarafından yapılmaktadır. Ukrayna’nın hem böylesi kapsamlı bir operasyonu tek başına gerçekleştirme kapasitesi yoktur hem de kukla Zelenski rejiminin iplerini elinde tutan ABD’ye rağmen böylesi riskli bir saldırıyı gerçekleştirme imkânı yoktur. Bu hamle NATO karargahında planlanmıştır.
ABD-NATO ilk günden bu yana Ukrayna savaşının finansörü ve lojistik destekçisidir. Bu savaş, ABD’nin Rusya ve Çin’i kuşatma stratejisi çerçevesinde başlatılmıştır. ABD’nin bu savaşı başlatarak ulaşmaya çalıştığı ilk ve en önemli hedef “Rus tehdidi” sopası ile AB’yi yeniden peşine takarak NATO’yu canlandırmaktır. İkinci amaç ise Ukrayna’da batağa çektiği Rusya’yı yıpratmak, mümkünse yenilgiyi uğratarak hegemonya mücadelesinin dışına atmaktır. Bu doğrultuda ABD, AB’yi de peşine takarak Ukrayna’ya her türlü desteği sağladı. Faşist Zelenski rejimine, tarihte eşine az rastlanır bir silah yardımı yapıldı.
ABD, Ukrayna savaşı sayesinde birçok stratejik kazanım elde etti. En önemli kazanımı “Rus yayılmacılığından” korkan AB’nin tekrardan ABD’nin peşinde hizalanması oldu. NATO canlandırıldı, hatta NATO İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği ile genişletildi. Rus ordusu ciddi anlamda yıpratıldı; savaş uzadıkça, Ukrayna direndikçe ABD’nin bu kazanımları pekişti.
Ancak son dönemde sahadaki dengelerin Rusya lehine dönmesi, Rus ordusunun Donbass’taki ilerlemesi, Harkov’a yönelmesi ve Ukrayna ordusunun çökme aşamasına gelmesi, ABD’de alarm zillerinin çalmasına yol açtı. ABD çok iyi bilmektedir ki Rusya’nın Ukrayna’da zafer kazanması bugüne kadarki tüm kazanımlarını tehlikeye atabilir. Rusya’nın kazanması, AB ülkelerini yeniden daha özel dış politika takip etmeye, ABD’nin Batı bloku içerisindeki liderlik konumunun sarsılmasına, NATO’daki çatlakların derinleşmesine neden olabilir.
Bu nedenle ABD’nin Ukrayna’daki savaşı tekrardan dengeye getirmek adına çabalarına hız verdiğini görüyoruz. Ukrayna’nın gerilemesine yol açan nedenlerden biri Batı’da oluşan savaş yorgunluğu nedeniyle silah akışının yavaşlamasıydı. Son dönemde ise ABD’nin ve AB’nin silah akışını yeniden hızlandırdığını görüyoruz. Öyle ki bu sefer Rusya’nın kırmızı çizgileri hiçe sayılarak F 16 savaş uçakları ve uzun menzilli füzeler verildi ve bu silahlarla Rusya’nın içlerinin vurulmasına ilk defa izin verildi. Almanların Rusya’ya karşı savaşa dahil olduklarını açıktan dillendirmeleri, tarihe gönderme yapmaları da AB’nin müdahilliğinin pervasızca ve artarak devam ettiğine işarettir. Almanlar Kursk saldırısı ile savaşa daha çok dahil oldu.
Kursk saldırısını da ABD’nin savaşı dengeleme çabalarının bir parçası olarak okumak gerekir. Bu saldırı, savaşın en temel prensibi olan “düşmanını en beklemediği zamanda ve yerde vur” ilkesi kapsamında yapılmıştır. Rusya’nın Donbass ve Harkov’a yoğunlaştığı bir dönemde hazırlıksız yakalanabileceği ve Ukrayna ordusunun, Rus topraklarında ilerleyerek belli bir kısmını ele geçirebileceği hesaplanmışa benziyor. Kursk gibi stratejik bir kente saldırının Rusya’nın buraya güç kaydırmak zorunda bırakacağını ve ilerleyişini duracağı hesaplanıyor.
Aynı zamanda ABD-Ukrayna cephesi Kursk hamlesi ile Rusya’nın Donbass ve Harkov’daki baskısını azaltmayı da amaçlıyor. Rusya’nın bu cephelerdeki ilerleyişinin durdurulamaması bu cephenin savaştaki temel handikabı olmaya devam ediyor. Ukrayna genel savunması çökmek üzeredir. Kursk gibi stratejik bir kente saldırının Rusya’nın buraya güç kaydırmak zorunda bırakacağını ve ilerleyişini duracağı hesaplanıyor…
Kursk saldırısının bir diğer amacı ise Putin yönetimini içeride, halkı karşısında zora sokmaktır. Ukrayna gibi bir devlete karşı kendi kentini savunamayan “savaşı eline yüzüne bulaştıran” Putin’e dair hoşnutsuzluk yaratmak, Rus ordusunun morali bozulmak isteniyor.
Hedef alınan Kursk kentinin de Rusya açısından stratejik öneme sahip olduğunu söylemek gerekir. Kursk, Rus doğal gazının Avrupa’ya dağıtıldığı merkezdir. Ayrıca, Rusya’nın en büyük nükleer santralleri de bu kenttedir ve Kursk, Ukrayna’da savaşan Rus birliklerinin lojistik merkezidir. Birçok büyük hava üssü bu kentte bulunmaktadır. Bu kentin tarihi önemi de vardır. Kızıl Ordunun, Hitler ordularına karşı tarihin en büyük tank savaşını yaptığı ve faşist işgalcilerin durdurulduğu kenttir. Kursk savaşından sonra Naziler Kızıl Ordu karşısında tutunamamış ve Berlin’e kadar kovalanmışlardır. Bugünkü Alman Savaş Bakanının “Alman tankları yine Rusya topraklarında” demesi ve Rus yetkililerin de tarihe gönderme yaparak “Alman tankları Berlin’e kadar kaçmışlardı, sonları yine öyle olacak” demesi olayın tarihsel arka planı bakımından anlamlıdır.
Kursk saldırısını, Orta Doğu’da son dönemde yükselen gerilimin penceresinden de okumak gerekir. Bilindiği üzere bölgemizde, Siyonist rejimin Tahran’da Hamas liderini suikast ile katletmesinin ardından, İran ve müttefikleri ile ABD-İsrail arasındaki gerilim yükselmişti. İran’ın misilleme hazırlığı içinde olduğu ve bunun da savaşın bölgeye yayılmasına neden olabileceği dillendiriliyor. Olası bir savaşta, İran’ın yardım alabileceği ilk adres Rusya’dır. ABD, Rusya’nın başına yeni bir bela açarak Orta Doğu’da patlak verecek olası bir çatışmada, İran’a destek sunma imkanını ortadan kaldırmayı da amaçlıyor.
Kursk saldırısı, Putin yönetiminin prestijine ağır bir darbe vurdu. Rusya’nın yayılmacı dış politikasındaki temel aparatı askeri gücüdür. Ordusu ve nükleer silahları üzerinden küresel siyaset arenasında varlık gösteren bir devletin, Ukrayna karşısında böylesine zor duruma düşmesi caydırıcılığın kuşku düşürmüş ve itibarını da sarsmıştır. Öte yandan Kursk’ta yaşananlar savaşta düşmanını küçümsemenin nasıl ağır bir faturaya yol açtığını da göstermiş oldu. Rusya en baştan bu yana “Ukrayna ile değil, ABD-NATO ile savaşıyoruz” demektedir. Bu eksik ama doğru bir tespittir. Ancak Rusya sanki karşısında sadece Ukrayna varmış gibi davranmakta, düşmanını, onun kapasitesini, yeteneklerini küçümsemektedir. Kursk’ta yaşanan “yenilginin” temel nedeninin bu olduğu söylenebilir. Rusya Ukrayna’nın böylesi bir harekata cüret edebileceğini düşünememiş, savaş halinde olmasına rağmen sınır güvenliğini resmen boş bırakarak bu sonuca yol açmıştır. Ünlü deyiş bir kez daha doğrulanmıştır: “Sizi düşmanınızdan önce gaflet yener.”
NATO tarafından eğitilip donatılan, NATO subaylarınca komuta edilen, özel kuvvetler ile sahada desteklenen Ukrayna ordusunun beklenenin üzerinde direnç gösterebileceğini hesaplayamadı, ciddi kayıplara uğradı. Sonrasında savaşı yıpratma savaşına çevirerek güçlerini Ukrayna’nın doğusuna yoğunlaştırarak önemli kazanımlar elde etti. Batının ölümcül ambargolarına rağmen ekonomisini ayakta tutabilmesi, savaş kapasitesini koruması, ciddi bir başarı idi.
Rusya için savaşın başından beri temel sorun Ukrayna’ya akan Batı desteğini kesememesi, bu konuda caydırıcılık tesis edememesidir. Bu, Putin yönetiminin en büyük başarısızlığıdır. ABD-AB savaşının başından bu yana, Rusya’nın kırmızı çizgilerini birer birer aşmakta, en pervasız provokasyonları yapmakta bir beis görmüyorlar. Örneğin Rusya “Ukrayna’ya tank, uçak, uzun menzilli füze verilmesi kırmızı çizgimiz, bu aşılırsa savaş çıkar” diyor ama ne ABD ne AB bu tehdidi umursuyor ve en modern tanklar, F-16’lar Ukrayna’ya veriliyor. Rusya, “Rus topraklarına saldırı olursa, işgal edilmeye kalkışılırsa, nükleer silah kullanırız” da demişti. Ancak bu da ABD-NATO’yu caydırmaya yetmemiş, Kursk gibi stratejik bir kente saldırmaya cüret edebilmişlerdir.
Peki Kursk saldırısı savaşta dengeleri, gidişatı değiştirebilir mi? Bu soruya olumlu yanıt vermek şimdilik pek mümkün görünmüyor. Evet, ABD’nin planladığı gibi, Ukrayna Kursk’u işgal edip elde tutabilirse, bu Rusya’nın Donbass ve Harkov’daki ilerleyişini durdurabilir, tüm planlarını altüst edebilir, savaşta yeni bir sayfa açabilir. Ancak askeri güç dengelerinde Rusya’nın hâlâ çok daha ağır bastığı düşünüldüğünde, Ukrayna’nın “sürpriz” baskının verdiği avantajla işgal ettiği kentleri elde tutabilmesi imkânsıza yakındır. Dolayısıyla Kursk saldırısının uzun vadede savaşın gidişatını etkisinin sınırlı olacağı söylenebilir. Yine de Rusya’nın Donbass’taki baskısını azaltarak Ukrayna’ya vakit kazandırabilir. Rusya’nın hem askeri hem prestij anlamında yıpranması ve savaşın uzaması, ABD’nin kazanımlarıdır.
Rusya’nın Kursk hamlesine vereceği yanıt da savaşın gidişatında belirleyici olacaktır. Rusya’nın hem prestijini kurtarmak hem de Batı’nın daha da pervasızlaşmasını önlemek adına ezici bir yanıt vermeye hazırlandığını tahmin edebiliriz. Bu saldırı Rusya’nın Ukrayna’da hedef büyütmesine neden olabilir. Kaldı ki Kursk saldırısının Ukrayna için büyük bir kumar olduğu ortadadır. Eğer hedefine ulaşamazsa zaten insan gücü sıkıntısı çeken Ukrayna ordusunu ilerleyen vadede Rusya’ya karşı direnç göstermesi iyice zora girebilir. Rusya’da bunu fırsata çevirerek Odessa, Harkov gibi büyük Ukrayna kentlerini ele geçirebilmek adına harekete geçebilir. Öte yandan Rusya, savaşın bu aşamasına kadar hem NATO’ya bahane vermemek hem olası bir “barış masasının” önünü kapatmamak adına, Ukrayna’ya yönelik saldırılarında sınırlı güç kullandı. Örneğin, Ukrayna’nın “karar alma mercileri” (idari merkezleri) hedef alınmadı, Kiev gibi büyükşehirler yoğun bir hava bombardımanına tabi tutulmadı. Daha çok altyapılar hedef alındı, yani Rusya Ukrayna’da askeri potansiyelinin bütününü kullanmadı. Kursk’un hedef alınması, Rusya’yı bu politikasını değiştirmeye yöneltebilir.
Önümüzdeki süreçte, Ukrayna’daki savaşın daha da şiddetleneceği, savaşın yayılma riskinin arttığı görülüyor. Bunun bedelini ise başta Ukrayna ve Rus halkı olmak üzere tüm ezilen halklar ödüyor. Emperyalist-kapitalist sistem, dünyanın dört bir yanında yağma savaşları çıkarmaya, halkların kanını akıtmaya devam ediyor. Bu sistem yıkılmadıkça da değişen bir şey olmayacaktır.