KİM BİLİR BU KAÇINCI…
Taciz, tecavüz, cinayet… Çocuk istismarı… Kim bilir kaç çocuk? Sayısını vermek neredeyse imkansız! Tüm dünyada yaşanan bu sorun Türkiye gibi ülkelerde daha yoğun gündeme damga vurmakta. Neredeyse her gün duyar olduk bu barbarca, akıl almaz cinayetleri. Her duyduğumuzda ürperdik, öfkelendik, kabımıza sığmaz olduk. Sonra… Sonra(?)
Eylül ve Leyla gülüşü dondurulan, çığlığa boğdurulan iki küçücük kız. Yüreklerimiz buruk, gözlerimiz yaşlı. Kimimiz lanetler okuyor, kimimiz idam diye haykırıyor, kimimiz ise üç maymunu oynuyor ve bu böylece bir yenisi yaşanana kadar böyle sürüp gidiyor. Katiller elini kolunu sallayarak dışarı çıkıyor. Ya “akıl hastası“ ya “iyi hal“… Ya da..! Ya da lar çoğaltılıyor, çocuk ve kadın cinayetleri meşrulaştırılıyor, üstü örtülüyor.
Çocuk katili erkek egemen sistem
Çocukların ve kadınların değersiz olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye, kadın ve çocuk cinayetlerinin, taciz ve tecavüzlerinin en yoğun yaşandığı ülkelerin başında gelmektedir. Mevcut iktidar çıkardığı yasa ve uygulamalarla tecavüzcü ve tacizcileri korumakta, bizzat kendi eliyle teşvik etmektedir. Çocuklara ve kadınlara yönelik en büyük taciz ve tecavüz vakalarının devletin yurtlarında, sığınma evlerinde, karakollarında, hapishanelerinde, kuran kurslarında yaşanması bunun en iyi göstergesidir.
Çocuklara tecavüz önergesini red eden bir iktidar, küçüğün rızası vardı diyen bir bakan, çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin diye akıl veren bir kadın aile bakanı, 9 yasındaki kız çocukla evlenilebilir diyen bir diyanet, iyi halden tecavüzcüye indirim veren bir mahkeme, çocuk gelinleri ve çocuk tecavüzlerini ört bas eden bir basın, işlerini yapmayan kamu görevlileri, gece dışarda ne işi vardı o da açık giyinmeseydi diyen bir zihniyet. Bu zihniyet faşist devlet sisteminin zihniyetidir.
Leyla ve Eylül`ün ardından timsah gözyaşları dökseler de nafile. Şimdiye kadar Türkiye Kürdistanı’nda sırf Kürt oldukları işledikleri, göz yumdukları çocuk cinayetleri, tecavüzleri henüz hafızalarımızda dipdiri. Uğur, Ceylan, Zilan ve diğerleri…
Yine son üç yıldır Ortadoğu’da yaşanan haksız savaş nedeniyle göç etmek zorunda bıraktırılan kadın ve çocukların mülteci kamplarında uğradıkları taciz ve tecavüzün neredeyse haddi ve hesabı yok. On binlerce çocuğun kaçırıldığı, kaybedildiği bilinmektedir. Para karşılığı cinsel obje olarak kullanılan çocuklara ilişkin „başlarına gelecekleri bilselerdi Türkiye `ye gelmezlerdi“ söylemleri tüyleri ürpertmeye yetiyor.
Çocuk cinayetlerine, istismarına göz yuman faşizm, çocuklara yönelik cinsel istismar söz konusu olduğunda akılları donduracak şekilde taciz mi, tecavüz mü, yoksa istismar mı gibisinden etik ve bilimsel olmayan bir şekilde suçun şiddetini sorgulamaya yöneliyor. Bir çocuğa yönelik cinsel saldırı niteliği ne olursa olsun tamamlanmış tecavüz olarak anlaşılmalı. Çocuğun bedeni bir bütündür ve herhangi bir bölümü diğerinden daha değersiz değildir. Cinsel saldırının çocuğun „ cinsel organlarına „ yönelik olup olmaması, eylemin derecesi vs. gibi değişkenlere göre cezanın şiddetinin değişmesi, erkek egemenliğinin yeniden üretiminden başka bir şey değildir. Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun küçük Leyla’nın cansız bedeninin bulunmasının ardından yaptığı ilk açıklamada „ Çok şükür yapılan ilk incelemelerde Leylanın bedeninde tecavüz bulgusuna rastlanmamıştır“ ibareleri bunun açık kanıtlarındandır.
Çocuklarımızın susturulan sesi olalım:
Bugün biz kadınların ve çocuklarımızın yaşadıkları, erkek egemen sistemin bize „reva“ gördüğü yaşamdan başka bir şey değildir. Bugün yeniden faşist sistem tarafından idam tartışmalarını gündeme getirilmektedir. Bu tartışmalarla sistem bu katliamlardaki sorumluluğunu unutturmak istemektedir. Bizler çok iyi biliyoruz ki, sonuç itibariyle idam yasalaştırılsa bile, bunun hedefinin bu sisteme muhalif olan, onun pisliklerini açığa çıkaran devrimci, demokrat ve ilericiler olacaktır.
Biz faşistlerden ve katillerden adalet beklemiyoruz. Biz hesap sorma bilinciyle ve erkek egemen sistemle mücadele ederek haklarımızı da, geleceğimizi de kazanacağız. Örgütlenerek, örgütleyerek, bilinçlenerek, bilinçlendirerek, müdahale ederek, toplumsal değişim ve dönüşümü sağlayarak bu tür olayların önüne geçebiliriz. Öyleyse tüm faşist, gerici sistemlere karşı, tek yumruk olalım, yumruğumuzu bir balyoz gibi erkek egemen sistemlerin beyninde patlatalım.
Çocuklarımızın susturulan sesi olalım.
Katil erkek devlet hesap vermeli
Jin jiyan azadı
MOR-KIZIL KOLLEKTİF
4 Temmuz 2018