
PARTİ VE DEVRİM ŞEHİTLERİ YOLUMUZA IŞIK KAVGAMIZA YOLDAŞ OLMAYA DEVAM EDİYOR.
Yeni demokratik Devrim, sosyalizm ve komünizm kavgasında toprağa düşenler her zaman saygı, sevgi ve emperyalist-kapitalist sisteme karşı verdikleri sınıf mücadelesiyle anılıyor, anılacaklar. İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur. Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında toprağa düşenlerimiz uğruna bedel ödedikleri insanlığın özgürleşmesi kavgasında asla unutulmayacaklar. Bu değerlerimizin ödedikleri bedeli sahiplenmek, kalıcı kılmak, tarihe not etmek gerekiyordu. Partimiz bu gerçeklik üzerinde durmayı, düşenlerimizi yaşatmak, onların bize bıraktığı mirası, deneyimi sınıf mücadelesinde daha ileri taşımak için ;
1978 Şubat ayı ortalarına doğru Süleyman Cihan yoldaş önderliğinde toplanan, TKP/ML Birinci Konferansı Parti Şehitleri Ayını tartıştı. Yürütülen tartışmalar “Mayıs ayının mı, yoksa Ocak ayının mı Parti Şehitleri Ayı olması” gerektiği üzerinde esasta yoğunlaştı. Yoğun tartışmalar sonucu Lenin, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht yoldaşların ölümlerinin Ocak ayında oluşu, TKP’nin kurucuları ve önderi Mustafa Suphi, Nejat ve yoldaşlarının Ocak ayında katledilişi, Meral Yakar yoldaşın şehitler kervanına Ocak ayında katılışı, Partimizin kurucusu, önderi Kaypakkaya’nın yaralı yakalandığı, Ali Haydar yoldaşın 24 Ocak’ta şehit düştüğü, 18 Ocak 1976’da Atilla Özkan yoldaşın kahpece katledildiği OCAK ayının, parti şehitleri ayı olarak anılması kararlaştırıldı.
Mayıs ayının ise tüm devrimcilerin, komünistlerin, ilericilerin yurtseverlerin anıldığı Devrim şehitleri ayı olarak karara bağlandı. O günden günümüze ocak ayı Partimiz tarafından “parti şehitlerini anma ayı”, özellikle de ocak ayının son haftasını “parti şehitleri haftası” olarak anılması günümüze kadar geleneksel halde devam etmektedir.
İşte Ocak ayı böyle bir ay, böylesi bir tarihi öneme sahiptir, Dünya proletaryası, emekçileri için tarihi bir önem taşımaktadır. Nasıl anlatsam, nasıl başlasam diyorum. Anlatılacak o kadar çok şey var ki, ama insanın dili, kalemi ve kelimeleri tutuluyor, dili lallaşıyor… Ocak ayını TKP/ML, Parti ve Devrim Şehitleri Ayı ilan etmişti. Bu anma geleneği ’1978 ŞUBAT ayı itibarıyla günümüze kadar devam etti. Çünkü Dünya, Türkiye ve T.Kürdistanı devrimcileri çok önemli kayıplarını, önderlerini, kadrolarını OCAK ayında yitirmiştir.
– Öyle ki; 15 Ocak 1919’da Alman Komünist partisi kurucu önderlerinden Rosa Lüksenburg ve Karl Liebknecht yoldaşlar Alman faşizmi tarafından hunharca katledildiler.
Ocak 1921’de 28’i 29’ a bağlayan gece Faşist Kemalist diktatörlük tarafından TKP’nin kurucusu ve önderi Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Karadeniz’de alçakça katledildiler. Faşizmin karanlıklarında TKP’nin Merkez Komitesi alçakça büyük bir komplo tezgâhlanarak Karadeniz’e gömüldüler.
Mustafa Suphi yoldaşın eşi MARİA yoldaş, on dörtler katledilirken Topal Osman ve Yahya Kaptan tarafından esir tutularak aylarca işkenceye, tecavüze uğramış, pazarlanarak satılmıştır. İnsanlıkla alakası olmayan bu vahşet dolu alçaklığa fazla dayanamayarak intihar ettiği söylenmektedir. Bazı rivayetlere göre ise kafası taşlarla parçalanarak vahşice katledilmiştir. Her ne biçimde olursa olsun bu alçaklığı ancak bir ırkçı, kafatasçı faşist organizasyon yapabilir. Günümüzde benzer faşist çeteler faşist Türk devleti tarafından örgütleniyor, eğitiliyor ve yeni katliamlar yapmaya yönlendiriliyor. Hrant Dink katledilmesi, Sakine Cansız ve iki kadın yoldaşının alçakça Paris’te katledilmesi gibi…
Neredeyse bir asır geçmesine karşın, Türkiye devrimci hareketinin ve komünistlerinin MARIA yoldaşı sahiplenmemesini, unutmasını, yok saymasını kabul etmek, onaylamak mümkün değildir. Bu noktada ciddi bir eksiklik ve yaklaşım olduğu kabul edilmelidir. Kadın sorununda ne halde olduğumuzu, adımıza yakışmayan bir pratik ortaya koyduğumuzu, bu tavrımızın mahkum edilmesi gerektiği açıktır. Bu şu gerçeğimizi ortaya koydu; Türkiye Devrimci Hareketi her şeyi bildiğini söylüyor ama hiçte öyle değil. Derinlemesine kendi tarihimizi bilmemekteyiz. Türkiye Komünist Hareketi ilk KADIN şehidini dahi sahiplenemedi. Bu sahiplenememe şu gerçeğimizi aşikâr ediyor; erkek egemenliği komünist harekette varlığını koruyor ve aşılması gereken bir görev olarak önümüzde duruyor. Çok yakın tarihlerde Maria yoldaştan utangaç bir şekilde bahsedilmektedir. Anlaşılan o ki; biz kendi dar grup tarihimizi dahi yeterince bilmiyoruz. Ciddi bir bilgi eksikliği ve kuşaklar kopukluğu yaşamaktayız. Mutlak ki daha önceleri de yitirdiğimiz komünist yoldaşlarımız vardı. Bu anlamıyla Maria yoldaşımız bizim ilk kadın şehidimizdir. Yeni demokrasi, sosyalizm ve insanın özgürleşeceği dünyayı yaratmak için, önce kadına, sınıflı toplumda kadına bakış açımızda devrim yapmalıyız.
21 Ocak 1924’te Marksizm’in ve Komünizmin savunucusu, teorik ve pratik uygulayıcısı, geliştirip kuramsallaştırıcısı dünya proletaryasının önderi, sosyalizmin ilk pratik uygulayıcısı kurucusu, Marksizm’i proletaryanın egemenliği altında, yani proletarya diktatörlüğü altında devam ettirmeyi savunanların ancak Marksist olabileceğini, proletarya diktatörlüğünün bir gereklilik ve de zorunluluk olduğunu, Marksizm’e Bilimsel sosyalizm, Ekonomi-politik ve Felsefe alanlarında bilimsel katkı sunarak Leninizm’i bizlere miras bırakan Lenin yoldaşı kaybettik.
24 Ocak 1973 de Dersimin Vartinik Mirik mezrasında yapılan ihbar sonucu çıkan çatışmada TKP/M-L TİKKO’ nun militan komutanı Ali Haydar yoldaş Partinin ilk toprağa düşeni olarak şehit düşer. TKP/M-L’nin kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya ağır yaralanır. Kaypakkaya ağır yaralar almasına rağmen kaçmayı başarır, sığındığı köy öğretmeni ve muhtar tarafından ihbar edilerek faşizme teslim edilir. Bu yakalanma aynı zamanda partinin de 1973 yenilgisinin de başlangıcı sayılabilir. Ardından peş peşe yakalanmalar partinin yenilgisini beraberinde getirir. Alınan ağır kaybın yeri günümüze dek hala doldurulmuş sayılamaz.
24 NİSAN 1972 yılında kurulan TKP/ML’nin başlattığı sınıf mücadelesinde ilk toprağa düşen kadın parti militanı ise MERAL YAKARDIR. 25 Ocak 1973’de MERAL YAKAR yoldaş bedenen aramızda ayrılır. Türkiye komünist hareketi Maria yoldaştan 50 yıl sonra ilk kadın şehidini veriyor. Bu aynı zamanda TKP/M-L’nin de ilk Kadın parti şehidi olarak tarihe yazıldı. MERAL YAKAR yoldaşı aradan geçen elli yıl sonra, ilk kadın şehidimiz olarak tarihin sayfalarına Altın harflerle kazıdık. Meral yakar yoldaşın uğruna canını verdiği Komünizm mücadelesinde, kadın yoldaşları dünden daha ileri kadın sorununu ele alıp değerlendiriyor, örgütlüyor, harekete geçiriyor. Devrime, sosyalizme, kadın sorununa daha geniş, engin bir perspektifle bakarak kapitalizme, faşizme- feodal gericiliğe ve de yoz kültüre karşı mücadeleyi yürütüyor yükseltiyorlar.
Dersimde Alişer’le birlikte isyan ateşini Kürdistan dağlarında yakan ZARİFEYİ yazmamak, anmamak olmaz. Tabi burada Koçgiri ve Dersimde T.Kürdistanı’nın bağımsızlığı için dağlara çıkan, Kemalist faşist diktatörlüğe elde filintası savaşan ZARİFEMİZİ unutmamız mümkün değil. Gelecekte Zarife gibi yiğit bir kadını, KÜRT kadınını, belki de ilk Kürt gerilla kadınını anlatmanın önemli bir görev olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Kaypakkaya o günkü siyasal, ideolojik, teorik ve politik tahlilleriyle aradan geçen elli küsur yıl sonra ilk kez komünist temelde nesnel tahlillerde bulunmuştu. Devlet ve Devrim, Kemalizm, Milli Mesele, Halk Savaşı, Gerilla Savaşı, Demokratik Halk Devriminin Özü, Baş Düşman, Baş Çelişki, Halkın Birleşik Cephesi, Devrimin Dostları ve Düşmanları Kimlerdir, Demokratik Halk İktidarının yönetsel özünün aslında proletarya diktatörlüğüne tekabül ettiği, sosyalizmde sınıflar ve sınıf mücadelelerinin devam ettiği, sınıfların ayrıcalıkların devam ettiği bunun komünizme varıncaya dek süreceği, sınıf mücadelesinin her kesitte daha zorlu ve sancılı geçeceği, burjuvazinin parti içerisinde de varlığını devam ettirdiği bu sebeple parti içerisinde iki çizgi mücadelesinin kıyasıya sürdürüldüğü, sürekli devrime, özellikle de kültür devrimine sürekli gereklilik duyulması gerektiği vs gibi önemli tahlillerde bulundu… Kaypakkaya yaptığı M-L Maoist tahlillerle öz itibarıyla hala günümüze ışık tutuyor.
73 yenilgisi sonrası TKP/M-L durmaksızın sınıf mücadelesini devam ettirdi. Çıkan 74 genel affıyla diğer örgütlerin aksine çok erken ve hızlı örgütlendi, merkezi yapılanmasını oluşturdu.
Türkiye’nin birçok ilinde ve de kırsalında T.Kürdistanı’nın önemli il ve ilçelerinde çok hızlı örgütlülükler yarattı. Özellikle Türkiye’nin kalbi İstanbul’da başta işçi sınıfı olmak üzere örgütlenmelere gidiliyordu. Atilla Özkan yoldaşta 1974 itibarıyla TKP/M-L’de örgütlendi. Lise son sınıfta okulu terk ederek devrimci faaliyete profesyonel katıldı. Zeytinburnu Kazlıçeşme’de Deri İşçilerinin, Mensucat santralda tekstil işçilerinin örgütlenme faaliyetlerinde yer aldı. İstanbul’da TIKKO’nun askeri faaliyetlerinde örgütlenmeler yürüttü, birçok hücresel faaliyetlerde sorumluluklar aldı. Partinin onlarla ifade edilecek askeri eylemlerinde fiili yer aldı, örgütledi.
1976’nın 18 Ocak günü partimize yapılan bir ihbar ve operasyon sonucu alçakça kurşunlanarak önce ağır yaralı ele geçirildi sonra müdahale edilmeyip kasten ölüme terk edilerek, katledildi. Partimiz 73 yenilgisi sonrası ilk defa kapsamlı bir operasyona uğratıldı. Partimiz Ali Haydar Yıldız’dan sonra üçüncü şehidi Atilla Özkan yoldaşı toprağa veriyordu. Ölüm bize neydi ki, biz yaşamak, yaşatmak için ölüme devrim için koşuyorduk.
Yine edebiyat tarihimize önemli katkılar sunan Erzincan-Pülümür- doğumlu Cemal Süreyya gibi bir yazarımızı 9 Ocak 1990’da kaybettik.
Yine 3 Ocak 1994’de Artvin Borçka da karşı devrim güçleriyle çıkan çatışmada Nilüfer Atav adlı kadın yoldaşımızı kaybettik.
Ermeni halkının güzide evladı Hrant Dink 19 Ocak 2007 yılında faşist Türk devleti tarafından hunharca katledildi. Soykırıma uğramış Ermeni bir halkın devrimci, aydın bir evladının katledilmesi, katillerin korunması faşist diktatörlüğün yüzünü bir kez daha açığa çıkardı.
Beş yıl önce 9 Ocak’ta PKK’nin kurucu önderlerinden, Merkez komite üyesi Sakine Cansız ve iki militan Kürt kadınını kalleşçe ve kahpece saldırı sonucu Paris’te kaybettik.
Yine 28 Ocak 2017’da Enternasyonal proletaryanın yiğit komünist savaşçısı, partimize sunduğu özel katkılarla hafızamızda yer eden ve Partinin onur üyelikle ilişkisini pekiştirdiği Yunanlı Komünist Gregori yoldaşı kaybettik. Acısı ve hatırası hala taptaze durmaktadır.
Yüz yıllık tarihimize Ocak aylarına şöyle bir göz attığımızda; Dünya, Türkiye halkları çok büyük değerleri kaybetti ve de toprağa verdi. Bu anlamıyla Ocak ayında yitirilenler Türkiye ve T.Kürdistanı halkının ortak devrimci, komünist değerleridir. Özelinde ise Komünistlerin toprağa düştüğü ay olarak anılıyor anılacaktır.
2018’e daha karmaşık, zor ve de sınıf çelişkilerinin giderek yoğunlaştığı bir süreçle giriyoruz. Ortadoğu’da emperyalist haydutlar egemenlik savaşı yürütüyor. Suriye, Irak, İran, Lübnan, Türkiye ve Kürdistan’nın dört parçasında Kürt sorunu, yeni süreçlerden geçiyor. Suların durulmayacağı, giderek daha yoğunlaşarak sellere dönüşeceğini söyleyebiliriz. Gelişmeleri yakından izlemek, proletaryanın yararı için geleceği inşa etmeyi yerinde ve zamanında iyi kullanmayı bilmeliyiz. Gelişmeler bölgemizde emperyalist dalaşın giderek şiddetini artıracağını, yeni savaş alanları yaratarak Ortadoğu’yu daha beter kan gölüne çevireceği gerçeğini gösteriyor. Bunu bilmek veya tahmin etmek kehanet olmasa gerek.
Kürdistan’ın dört parçası daha da karmaşık bir süreçten geçmektedir. Yeni yılın başında bu gerçek gözle görülür oldu. Taşlar yerinden oynayacak, ittifaklar da daralma, genişleme olacak, kopmalar yaşanacak, her sınıf kendi menfaatlerine uygun pozisyon almaya mahkum kalacaktır. Yeniden mevzilenmeler hızla netlik kazanacaktır. Tüm bu gelişmelerden proletarya partisi ciddi kaygı duymalı, çelişkilerden sınıfın yararına nasıl faydalanılması gerektiğine parmak basmalı, demokratik yeni devrimi esas alarak güncele parmak basma kabiliyetini göstermeli, doğru politikalar üretmeyi temel sorumluluğu olarak kavramalıdır. Halklarımızın, işçi sınıfının, yoksul köylülülerin, emekçinin, memurun, esnafın, orta burjuvazinin sol kanadının sorunlarına kulak vermeli, ezilen ve devrimden menfaati olan tüm sınıf ve katmanlarla yeni demokratik devrimin bileşke ağını kurmaya gitmeli, birleşmeli ve uzun soluklu mücadeleyi ön görerek faşizmi yıkmayı, emperyalist egemenleri ülkemizden silip atmayı hedeflemelidir. Geleceği yaratmanın yegane yolu doğru siyaset üzerinden, taktik politika üreterek devrimin tıkanan yolunu kendi lehine çevirmek esas alınmalıdır.
Kaypakkaya’nın devlet tezi ortada… “Şerle ehveni şer arasında birini tercih proletaryanın tavrı olamaz, olmamalı… Bizim gibi ülkelerde Faşizm süreklidir. Ve faşizm bir yönetim biçimidir. Faşist klikler arasındaki çelişkilerden yararlanmak ayrı bir şeydir, aksi faşist kliklerden birini müttefik görmek, yaptığı faşist icraatları sil yapmak, iyimser bakmak sınıf işbirlikçiliğidir. Marksist bir yaklaşımla alakası yoktur, yolunu-yordamını şaşırmaktır,
Proletarya partisi ancak bu çelişkilerden ( hâkim klikler arasındaki çelişkiden) demokratik halk iktidarı için yararlanır. Birinden birine iyimser bakmak, hele de destek vermek ihanetle eş anlamlıdır. Devletin paraleli, yanı, sağı solu olmaz devlet bir sistemdir. Yönetimsel bir kurumdur. Devletin erkleri vardır. Hakim olan egemen sınıfı ve onun hizmetine amade temsilcileri, bürokrasisi ve kolluk güçleri. Ve siyaset alanında olduğu gibi bürokratik mekanizmalarda ve tüm devlet aygıtlarında klikler ve çatışmaları söz konusudur. Faşist klikler arasındaki hâkimiyet dalaşı var, her zaman var olacaktır. Bu sebeple; Hep birlikte tüm devrim güçlerini yanımıza alarak faşist diktatörlüğe karşı direneceğiz, yükleneceğiz ve kazanacağız. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktur, kaybedeceğimiz bir şey var, ayaklarımıza ve ellerimize geçirilmiş zincir ve pranga… Oysa, kazanacağımız yeni demokratik devrim, sosyalizm ve insanın insan tarafından sömürülmediği özgürlüğün gürül gürül fışkırdığı bir KOMÜNİST DÜNYA VAR… O zaman bu daha başlangıç diyelim, mücadeleyi yükseltelim, sınıf kavgamızın gelişip güçlenmesi için enerjimizi daha üst seviyelere çıkarmalıyız. T.Kürdistanın’da gelişen ulusal kurtuluş mücadelesine omuz vermeli, Kürt ulusunun tüm parçalarda özgürlüğü yaratma savaşını her yönlü desteklemeli, hataları eleştirilmeli, faşizme karşı eylem birliği ve ittifakları devam ettirmeli, büyütmeliyiz..
Ocak ayında demokrasi, sosyalizm ve komünizm için toprağa düşenler ölmediler, yaşıyorlar…
Mücadelelerini yaşatacağız yükselteceğiz büyüteceğiz.
HASAN AKSU