6’lı Masa, Meral Akşener’in Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itirazından dolayı 2 Mart’ta ciddi bir sarsıntı yaşadı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığını “kazanacak aday” argümanıyla reddeden Akşener, İmamoğlu ya da Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcılığına açık kapı bırakılmasına “ikna” olarak 6 Mart’ta masadaki yerini aldı. 5 günlük muhalefet içi krizin halkın çıkarları üzerinden bir çatışmaya dayanmadığı açıktır. Zira halk depremin yarattığı yıkıcı, ezici, boğucu sonuçlarla uğraşıyordu ve bu eksende hükümeti, hatta daha çok da devleti suçlayan bir öfke içindeydi. Bu koşullarda muhalefet cumhurbaşkanı adayının kim olacağı gibi derin (!) bir yarılma yaşıyor, bunun kavgasını sürdürüyordu. Kendi içlerindeki güç dengelerinin dağılımı mücadelesine kilitlenmiş, olası iktidardan nemalanmaya kodlanmış faşist ittifak önce dalgalandı, sonra “büyük pazarlıkta” ortaklaşmayı sağlayan bir yoğunlaşmayla yeni dengesini buldu. İlkeler üzerinden inşa edildiği söylenen Millet İttifakı’nın bu iddiasına rağmen adayını ancak dağılmaya götürecek türden basit bir pazarlığın ürünü olarak ilan etmeyi başardığından söz etmek gerekmektedir. Karşımızda sağlıklı, halkın öfkesini meşru ve doğru kabul eden bir muhalefet olmadığı açıkça görülmüştür. Gerici, faşist niteliği bir yana “tek adam rejimi”ne karşı bile ortak hareket etmekte zorlanan bu muhalefet sadece hayal kırıklıklarına işaret etmektedir.
Millet İttifakı bileşenleri herkesin gözü önünde, açık bir restleşmeyle masadan kalkıp sonra yeni pazarlıkta uzlaşarak ciddi bir güvensizlik problemi yaşadıklarını sergilemekten çekinmediler. Millet İttifakı, AKP-MHP ittifakına yönelmiş halk öfkesini ve tepkisini şimdikinden çok da farklı olmayacak kendi iktidarı için kullanan bir siyasi hat üzerindedir. Bunu ortaklaşılmış ilkeler doğrultusunda devletin dümenine geçerek bir restorasyonla, “iyileştirilmiş bir eskiye doğru” değişimle ve bu yolla aynı cumhuriyetin ikinci yüzyılına “demokratik bir ülke” olarak girme iddiasıyla yapacaklarını belirtiyorlar. İşte 2-6 Mart aralığında yaşanan siyasi kriz halk lehine vaat ettikleri her şeyin birer yalan olduğunu gösterdi. Bir kez daha görüldü ki halkı yalanlara boğmak onların tek gerçeğidir.
Dümene oturduklarında Maraş merkezli depremlerin sonucunda tanıklık ettiğimiz halk düşmanlığını sürdürmekten başka bir yol izleyemeceklerini de iktidardan nemalanma üzerine kurulu pazarlıklar sonucu cumhurbaşkanı adayını açıklarken verdikleri seçim startı ile ilan etmiş oldular.
Millet İttifakı’nın 2-6 Mart arasındaki yap-boz sürecine kilitlense de gelişmelerin umduğu yönde olmamasının hüsranını yaşadığı anlaşılan Cumhur İttifakı ise yap-bozun sonuçlanmasıyla birlikte seçimin hangi tarihte yapılacağına dair tartışmayı 14 Mayıs’ı seçim tarihi ilan etmesiyle ve bunun resmî gazetede yayınlanmasıyla sonuçlandırdı. Şimdi bu iki faşist ittifakın seçim yarışında irili ufaklı birçok gücün hizalanması mücadelesi de ete kemiğe bürünmeye başlayacaktır. Halkı önümüzdeki dönem kimin ezeceği, sömüreceği, katledeceği, yokluğa ve yoksulluğa sürükleyeceği, temel hak ve özgürlükler mücadelesine karşı devlet sopasını kimin kullanacağı mücadelesi, seçimde kimin kazanacağı mücadelesi de başlamıştır!
Bu aynı zamanda ekonomik kriz içinde, hak ve özgürlüklerin sürekli gasp edildiği, baskı altına alındığı koşullarda halkın öfkesini sönümlendirme, yok etme mücadelesidir. Seçim eksenli saflaşmanın temelinde bu mücadelenin olduğunu kavramadan atılacak adımlar gaflet ve dolayısıyla halkın kurtuluş olanağına ihanet olacaktır.
FELAKET 100 YILLIK FAŞİZMDİR
Seçim merkezli bu mücadele depremlerle ortaya çıkan devlet gerçekliğine karşı birikmiş ve yer yer taşmış halk tepkisinin Millet ve Cumhur İttifakı arasında kıskaca alınması ve halkın bir kez daha kurtuluş yolundan uzaklaştırılması mücadelesidir. Deprem felaketinde halk için olmadığı apaçık ortaya çıkan bu devletin dümeninde olma mücadelesini halkın mücadelesi ya da demokrasi mücadelesi gibi göstermektir söz konusu olan.
Büyük deprem felaketinde asla unutmamamız gereken, devletin gerçekte ne için ve kimler için olduğunu bilince çıkarmamıza olanak veren gerçekler yaşandı. Bunlar 100 yıllık aynı devletin gerçekleridir ve yüz yıllık gerçekler olarak kavranmalıdır. Depremde görüldü ki halkın çıkarlarına göre esaslı bir hazırlık yoktu. Tedbir yoktu. Deprem nedeniyle toplanan vergilerin deprem için kullanılmadığı gerçeği var. Arama kurtarma çalışmaları için 5 yıldır eğitim yok. AFAD yönetiminde afet koşullarına vakıf, yetişmiş eleman yok. Çok önemli ilk üç gün içinde teçhizat yok, makine yok, vinç yok. Kurtarma için seferberlik yok. Battaniye, çadır yok… Kısacası halkın ihtiyaçları söz konusu olunca devlet yok.
Ancak depreme yardıma koşana gözaltı ve soruşturma var. Kızılayın stoklanmış çadırlarını, battaniyelerini, gıda malzemelerini kâr uğruna satma var. Çökmüş bankaların kasalarını kurtarmak için vinç var. Kader planıyla uyumlu tatlı rant için şirketler ve hemen hazır kararnameler, projeler var. Takdir-i ilahinin buyrukları var. Çürük yollar, hastaneler, hava limanları var. Bağıra bağıra yardım isteyen halka hakaret, aşağılama, küfür var. Terörist deyince 15 dakikada binlerce askerini seferber eden; ama halkı enkaz altında kurtarmaya gelince kıpırdamayan ordu var. Katledilen yüzbinlerce insan, yitik memleketler, milyonlarca insanı perişan eden göç var. Tepeden tırnağa halk düşmanlığı var.
Şimdi bu devletin dümeni için kıyasıya, kıran kırana bir yarış söz konusu. Bu rezil yarış henüz başlarken, halk eziyet içindeyken olası seçim hileleri tartışılmakta. Üstelik sadece muhalefet değil, iktidar sahipleri de bu tartışmaya başladılar. Halk Millet İttifakı ve Cumhur İttifakının arasında “kırk satır mı kırk katır mı” tercihine zorlanmaktadır. Bunun bir faşist cendere olduğunu, halkın çaresizliğe mahkûm edildiğini tam bir kararlılıkla ifade etmeli, bunun mücadelesini vermeliyiz. Devletin başına geçme yarışında halka sadece geleceksizlik vaat edilmektedir. Demokrasi, “tek adam rejimini alt etmek” gibi amaçlar halkın çıkarları için değil bir avuç egemenin çıkarı için mücadeledir.
REFORMİSTLERIN ROLÜ
Faşist ittifakların halka verecekleri hiçbir şey kuşkusuz yok. “Demokrasi havarisi” kesilen, halkın ezilmişliğini, yoksulluğunu, yoksunluğunu dilinden düşürmeyen, hırsızları, 5’li çeteyi, rantçıları düşman ilan eden Kemal Kılıçdaroğlu ile orta sınıf reformist güçlerin de başı dönmüştür. Kemal Kılıçdaroğlu HDP’den TİP’e, TKP’den Sol Parti’ye birçok reformist hareketi pazarlıkla ya da pazarlıksız, dolaylı veya dolaysız kendine çevirmeyi başarmıştır. Faşist güçlerin halkı kandırmak, aldatmak için kolaylaştırıcı rolü vermekten asla geri durmadığı orta sınıf reformist hareketler işçi sınıfının, küçük burjuvazinin, Kürt halkının muhalefetini, öfkesini kendi tutarsızlığında boğmaya iştahlı bir şekilde hazırlanmaktadır. Egemen sınıfların mücadelesi çerçevesinde gerçekleşen bu tarihsel ve sınıfsal oyun bu seçimlerde bir kez daha karşımıza çıkmaktadır, çıkacaktır. Alevi kimliğiyle, mütevazı yaşamıyla Kemal Kılıçdaroğlu ikinci yüzyıla restorasyonla başlamanın fırsatı olarak pazarlanmaktadır. Deprem felaketinin güçlü bir şekilde açığa çıkardığı halkın sisteme öfkesi ve tepkisi, o sistemin dümenine oturacak olanların kaldıracı, destek gücü olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Tutarsız ve kararsız orta sınıf reformist hareketlerin parlamentarist hayalleri, sistem içi iyileştirmelere bel bağlayan çizgileri hiç kuşkusuz Kemal Kılıçdaroğlu destekçiliğiyle halkın bilincini olabildiğince karartmaya kilitlenecektir.
DÜŞMANLIĞIN VE İNKÂRIN DİZGİNSİZLİĞİ
14 Mayıs seçimleri kimlikleri ve karakterleri belli adaylarla birlikte halk yığınlarının bölünmesini de içerecektir. Kürt ve Alevi kimliği taşıyan aday bu kimliklere yabancı, kimliklere dayalı demokratik hakları önemsiz gören bir şovenizm mücadelesi içinde olacağı yarış yaşanacaktır. Hem Millet hem de Cumhur İttifakı dar bir çerçevede ve zıt yönlerden ezilen ulus ve inançlara yönelik düşmanlığı besleyecek bir siyasi çizgide demirleyeceklerdir. Cumhur İttifakı Kürt ve Alevi kimliklerini açık hedef haline getirirken, Millet İttifakı bu ezilen kimlikleri taşıyan bir kişinin de pekâlâ devletin başına geçerek faşizmin tüm kurucu felsefesini sürdürebileceğini propaganda edecektir. Bu seçim aynı zamanda ezilen Kürt ulusunun ve Alevi inancının daha fazla şovenizme, aşağılanmaya, yok sayılmaya, sistem içine hapsedilmeye çalışıldığı bir seçim olacaktır.
Halkın birikmiş öfke ve tepkisinin kaynağı emperyalizmin uşağı patron-ağa devletidir. Onun faşist kliklerinin halkın öfkesini ve tepkisini kendisine destek haline getirmesine izin vermeyelim. Kararsız ve tutarsız orta sınıf reformizminin halkın muhalefetini faşist kliklerin kuyruğuna takan çizgisine izin vermeyelim. Halkın öfkesini ve tepkisini devrim için seferber edelim. Onu en güçlü şekilde sahiplenip daha güçlü örgütlenmeler, daha fazla hak ve özgürlük mücadelesi ve kurtuluş için savaşçı bir niteliğe kavuşturalım. Halkı kimin ezeceğinin belirleneceği seçimlerde oy kullanmayalım.