ŞOVENİZM HAPİSHANESİNDE SURİYELİ GÖÇMENLER!- SİDAR MERAL
Son süreçte Suriyeli göçmenlere yönelik sistematik bir şekilde “Suriyeliler Defolup Gitsin” ekseninde bir gerici, faşizan kampanya yürütülmektedir. Çeşitli siyasi sebeplerle yarılma yaşandığı söylenen toplumsal yapımızda “Suriyeliler Defolup Gitsin” eksenindeki kampanya da bir ortaklık, birleşme yakalanmış durumda. Bu kampanya kuşkusuz bir dizi huzursuzluktan, ekonomik sorunların yarattığı bunalımdan beslenmektedir. Buna bir de uzun süredir topluma nüfuz etmiş şovenizm zehirini eklediğimizde bu türden kampanyalar geniş bir kitlenin ruhunu kuşatan, eylem ve etkinliğe dönüşen bir hal almaktadır. Bu kampanyalar tüm kesimlere gericiliğin yalınkat yüklenmesi amaç ve hedefini taşımaktadır. Böylelikle kitlelerin sınıfsal-siyasal ve sosyal temelde yaşadığı çelişkilerin esası bu şekilde örtülmektedir.
Suriyeli göçmenler meselesi küçümsenecek, üzerinden atlanacak, görmezden gelinecek bir mesele değildir. Sorun sadece Suriye’deki iç savaş ve karmaşadan çıkmış, bölgesel bir sorun haline dönüşmüştür. Bunun yanında savaşın yarattığı sonuçlardan biri de göçmenliktir. Suriye halkının üçte biri göçmen konumundadır. Bunun yaklaşık 3 milyonu Türkiye topraklarında ikamet etmektedir. Göçmenlik meselesi bir siyasi sorunla birlikte ciddi bir toplumsal sorun olma özelliği taşır. Toplumun içine yayılmış üç milyonluk bir göçmen kitle o toplumsal yapıda yeni türden çelişkilerin ve sorunların doğallığında ortaya çıkması anlamına gelir. Suriyeli göçmenler meselesi de yaklaşık üç yıldır böylesi bir sorun olma muhtevasına sahiptir. Suriye’de yaşanan savaş sonlansa, bir dengeye kavuşsa dahi yıllardır göçmen olan kitlenin bu durumda alacağı konumlanma kestirilebilir değildir. Zira bu süre içinde örgütlediği bir yaşam, kabul ettiği yeni durum onun eskiye dönmesini zorlaştıran bir faktör olmaktadır.
Suriyeli göçmenler, Türk devletinin Ortadoğu politikasında ciddi bir siyasi koz olarak kullanmaya çalıştığı, kullandığı bir meseledir. Bu sebepten sürecin başında Suriye’ye müdahale koşulları için göç etmesi teşvik edilen Suriyeli kitleler, bu zemin yaratılamadığı noktada biriken milyonları bulan ve yeni bir siyasi koza dönüştürülen bir araç olmuştur. Son süreçte özellikle AB’ye karşı Tayyip Erdoğan’ın ve Türk hakim sınıflarının bir tehdit aracına dönüştürülmüştür. Tayyip Erdoğan her fırsatta Suriyeli göçmenlerin boğazından geçen iki lokma ekmeği gündeme getiren, AB emperyalistlerinden kaynak koparmanın aracına çeviren bir alçaklığı ve düşkünlüğü de ekleyerek Avrupa’nın karşısına bir silah olarak çıkarmaya çalışmıştır. Türk hakim sınıfları bir yandan Suriye rejimini devirip, Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırarak siyasi hegemonyasını genişletmek için cihadist gericiliği destekleyip savaşa benzin dökerken, diğer yandan göçmenleri bu politikasının aparatı haline getiren bir anlayış benimsemiştir.
Göçmenler sadece bu yönüyle kullanılmamıştır. Yığınlar halinde gelen Suriyeli göçmenler emek pazarının bir parçası haline getirilmiş, iş gücünün ucuzlatılmasında ve yüksek karlar elde etmede ciddi bir dinamik olarak görülmüştür. Devletin ekonomik-siyasal sisteminde Suriyeli göçmenler ciddi bir faktör olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle göçmenlerden elde edilen ucuz ve kayıt dışı emek, belli oranda ekonomik yaşamı diri tutan bir faktör ve etkendir. Tüm göçmen kitlesinin yaşadığı sorunlar Suriyeli göçmenleri de bulmuştur. Yabancı bir topluma gelmenin yarattığı sosyal-ulusal-kültürel sorunlar yanında yaşam koşullarının, ekonomik hayatın en pespaye sıkıntıları bu, milyonları bulan kitlenin maruz kaldığı sorunlardır. Savaşın mağduru bu geniş kitle deyim yerindeyse nefes almak için kaçtığı yeni toplumsal koşullarda en zorlu ve ağır şartlarda yaşamını idame ettirmeye çalışmaktadır. Tayyip Erdoğan ve AKP ideolojik-politik saiklerle bu kitlenin önemli bir kısmını kendine angaje etmeyi de başarmıştır. Suriyeli göçmenlere yönelik kardeşlik söyleminin altında kirli siyasi emelleri yanında, onlara yönelik ciddi bir aşağılama kendi ulusunu büyük ulus şovenizmiyle besleyerek bu kitleyi bir tebaa olarak algılatmayı başarmıştır. Bu mide bulandırıcı Şovenizm kuşkusuz toplumsal yaşamda ortaya çıkan her çelişkide Suriyeli göçmen kitle üzerinde linç, ölüm, tecavüz ve her türlü aşağılamayı da içeren eylemlere dönüşen bir “hak sahibi” olma yaklaşımı şeklinde çelişkileri çözmeye evrilmektedir.
Son süreçte nerdeyse her sorunun kaynağı olarak Suriyeli göçmenleri gösteren bir gerici kampanya söz konusudur. CHP’nin adalet yürüyüşünde dahi “adaletsizliğin” nedeni Suriyeli göçmenler olarak gösterilecek bir linç ve düşmanlık kampanyası söz konusudur. Suriyeliler en ufak gerginlikte evleri topluca taşlanan, yakılan, çoluk çocuk linç edilen girişimlere maruz kalmaktadır. Antep, Ankara, Manisa, Adana vb. birçok ilde belli dönemler de Suriyeli göçmenler topluca cezalandırılmaya çalışılmıştır. En ufak bir sorunda tüm Suriyeliler hedef haline getirilmekte, peşi sıra devlet eliyle suçlu ilan edilerek Suriyeliler mahalleden ya da olay yerinden topluca tahliye edilmektedir. Yeni bir şehir, mahalleye sürgün edilmekte, benzer sorunların yaşanacağı yeni mekanlar bulunmaktadır.
Suriyeli göçmenlere karşı saldırganlık bazen vahşi boyutlara yansıyan biçimler almaktadır. Son olarak yaşanan “Suriyeliler Defolun” şeklindeki kampanya toplumsal düzeyde acımasız yansımalarla kendini göstermiştir. Adapazarı Kaynarca’da 9 aylık hamile Emani Al-Rahmun ile 11 aylık oğlu evlerinden kaçırılıp, ormanda acımasızca katledildi. Türkiye toprakları bu neviden kadına yönelik kıyımın sıklıkla yaşandığı bir ülkedir. Sorunun önemli bir ayağı kadın sorununun yaşanış biçimine dairdir. Fakat bu katliam yürüyen bir kampanyanın tam orta yerinde gerçekleşmiştir. Kuşkusuz bu sorun Suriyeli mültecilerin yaşadığı sorunların bir yansıması olarak görülmelidir. Çünkü kayıtlı olmayan buna benzer Suriyeli kadınlara yönelik sistematik bir kıyım söz konusudur. Hakları olmayan, yaşam savaşı veren bu göçmen kitle ve özellikle kadınlar erkek egemen anlayışın en hoyrat, acımasız saldırılarına uğramaktadır. Özellikle Suriyeli kadınlara yönelik bu erkek egemen bakış açısı şovenizmle birleştiğinde “hak olan ganimet” anlayışına hızla bürünmektedir. Ki medyanın dili de buna ciddi bir katkı sunmaktadır. “Güzelliğiyle dikkat çeken” gibi söylemlerle tecavüze ve katledilmeye gerekçe oluşturan dil aynı zamanda kadın kimliğinin bu ganimet anlayışına sunulmasıdır. Yaşanan bu vahşi katliam, ormanda sadece iki kişinin işlediği bir suç olarak görülmemelidir. Bu gerici anlayışın topluma nüfuz etmiş ve en uç vermiş türevidir. Yaratılan düşmanlaştırıcı ortam bu tür saldırıların durmaksızın sürmesi anlamına gelecektir.
Kadınlara yönelik genel saldırının yanında Suriyeli kadınlar her yönüyle bu sorunu katmerli şekilde yaşamaktadır. Suriyeli göçmen nüfusun sayıca çok daha yoğun olduğu illerde göçmen kadınlar yaşadıkları çaresizliğin ve çıkışsızlığın etkisiyle adeta meta olarak görülmekte, Türkiyeli erkeklerin 2. , 3. eşi olmaya zorlanmaktadır. İslamiyet’in çok eşli yapısına yaslanan erkek egemen anlayış Suriyeli kız çocuklarını adeta cinsel köle haline getirmektedir. Bu yaygın bir sorun olarak ortaya çıkmakta, bunun yanında uç veren taciz, tecavüz ve kadın kıyımları da yaşanmaktadır. Faşist diktatörlük bu noktada, büyük ulus şovenizmini Ortadoğu siyasetinin gereği olarak topluma aşılamakta ve ortaya çıkan bu barbar sonuçları ile de kendini üretmesini sağlamaktadır. Türk olana hak olarak görülen bir Suriye göçmenlik gerçeği ve ilişkilenme biçimi söz konusudur. Ezilen halk yığınlarına ezen ve egemen ulusun ayrıcalıklı ruh halinin verilmesi hem onları yönetmede kolaylaştırıcı bir faktör olmakta, hem de bu kesimleri çürütmenin bir yöntemi olarak kullanılmaktadır.
Suriyeli göçmenlerin yerleştirilmesinde faşist diktatörlüğün izlediği kimi politikalar ise yeni çelişkilerin oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle Sünni göçmen kitlenin bir kısmı bilinçli şekilde Alevi ve Kürt yerleşim yerlerine yerleştirilmekte, böylelikle o bölgenin sosyo-kültürel-siyasal dokusunun kimyasını bozmayı amaçlamaktadır. Bu durum özellikle Kürt ve Alevi kesimlerin göçmenlerle karşı karşıya gelmesine neden olacak bir zemini de oluşturmaktadır. Faşist diktatörlük ezilen ulus, mezhep ve milliyetleri bu şekilde karşı karşıya getirip, oluşacak gerginliği çıkarları doğrultusunda yönetme hesabı yapmaktadır. Bu bağlamda bu tür durumlarda verilecek tepkinin mültecilik gerçekliğini, mağdur olan kesimlerin varlığını gözeterek yapılması, Suriyeli karşıtlığına evrilecek bir siyasal zemini oluşturmamak önemlidir.
Suriyeli göçmenlere yaklaşımdaki olumsuzluk demokratik, ilerici kesimlerde de yansımasını bulmaktadır maalesef. Özellikle AKP’nin göçmenleri politik malzeme olarak kullanması, bu geniş kitlenin cihadist kesimlere yönelik sempati beslediği algısı, bu göçmen kitlesinin yaşadığı sorunlar karşısında en iyimser yaklaşımla bir kayıtsız duruşa neden olmaktadır. İlericilik, demokratlık adına karşıtlık kuran geniş bir toplumsal kesim de söz konusudur. Özellikle ulusalcı, laik, Kemalist ideolojinin etkin propagandası, zehirli şovenist yaklaşımları bu toplumsal kesimleri etkilemektedir. Yaşanan bu şovenizm etkisini kırmak oldukça önemlidir. Zira bu şovenizm ezilenlerin sorunlarına karşı faşist diktatörlüğün kullandığı ve kitleleri etkilediği en önemli silahıdır. AKP’ye olan düşmanlık, AKP’nin ve Türk egemen sınıflarının Suriyeli göçmenleri kendi politikalarının bir parçası yapması bilincimizide, bu soruna karşı konumlanışımızı da, pratiğimizi de lekelememelidir. Geniş kitlelerin Suriyeli göçmenlere karşı oluşan hoşnutsuzluğuna karşı bu göçmen kitlesinin hak ve özgürlüklerini, mazlum ve mağdur olduğunu cesaretli ve tereddütsüz savunmalıyız. Buna dair en ufak bir tereddüt Şovenizme karşı donanımsız kalmak demektir. Suriye halkı ve göçmenler ezilenlerin dostudur. “Yaşasın halkların Kardeşliği” şiarı Suriyeli göçmenlerin yaşadığı sorun nezdinde dilimizden düşürmeyeceğimiz sıkı sıkı sarılacağımız şiardır. Egemen sınıfların ve emperyalizmin gerici savaş politikasının mağduru Suriyeli göçmenlerin yanında olmak asgari demokratlığın ölçütü ve turnusolüdür. Her kim ki bu göçmenlere “Evinize defolun!” diyorsa şovenizmin ve faşizmin etkisinde ve o politikanın bağlaşığıdır. Bununla mücadele tüm demokratik, ilerici, devrimci hareketin ve elbette komünistlerin görevidir. Ve ısrarla kararlılıkla halka anlatılması gereken bir şey vardır: “Bizi soyan, sömüren göçmenler değil, buralı ve zenginlerdir.”