MARCO KARAKAYA- İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleştirilen IŞİD saldırısında 10 kişi katledildi. 2’si ağır olmak üzere 15 kişi’de yaralandı. Bu katliam saldırısından sonra yapılan açıklamalar, bir kez daha gerçek terörün ve terör destekçilerinin kimler olduğunu gözler önüne serdi. TC devletinin IŞİD adlı katiller sürüsünü desteklediği bir sır değil. TC devleti Suriye savaşında başta IŞİD olmak üzere, Nusra gibi İslamcı faşist örgütlenmelere her türlü lojistik desteği sağladığı, bunun yanında kimi İslamcı faşist çeteleri de doğrudan örgütleyip Suriye savaşında sahaya sürdüğünün kanıtları vardır.
TC devletinin bu politikası elbette Ortadoğu’da emperyalistler ve bölge gericiliği arasında yaşanan dalaştan bağımsız değildir. TC devletinin bu politikasındaki hedefinin Suriye’de Esad diktatörlüğünü devirmek olarak propaganda edilse de; Suriye’de yaşanan gelişmeler bu politikanın giderek tersine döndüğünü, başta Suriye halkı olmak üzere, bölge ve dünya halkları üzerinde bir bumerang etkisine yol açtığına tanık olmaktayız. IŞİD adlı katliam örgütlenmesinin Suruç, Ankara, Lübnan, Paris vb. vb. gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda yüzlerce insanın katledilmesi bu durumun somut kanıtıdır.
Sultanahmet saldırısından hemen sonra açıklama yapan hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş saldırının nedenini, “Suriye’de yaşanan vekalet savaşının Türkiye’ye yansıması” olarak açıklamış durumdadır. Bu açık bir itiraftır. TC devleti, Suriye’de yaşanan vekalet savaşında taraf olduğu bilinmektedir ve şimdi bu taraflılığının faturasını ödemektedir. Ancak faturayı bu vekalet savaşında taraf olan politika sahipleri değil, doğrudan doğruya halk ödemektedir.
Suriye’ye yönelik emperyalistler ve bölge gericiliği tarafından uygulamaya konulan “vekalet savaşı”nın ve bu savaşta desteklenen İslamcı faşist örgütlenmelerin; bu devletler tarafından kendi muhaliflerine karşı yönelik saldırılarda da etkili bir araç olarak kullanıldığına da tanık olmaktayız. Örneğin TC devleti “IŞİD’le mücadele” maskesi altında, başta Kürt ulusal hareketi olmak üzere, devrimci demokratik her türlü örgütlenmeye yönelik faşist saldırganlığa başvurdu. Bu faşist saldırganlık “terörle mücadele” adı altında meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ya da Amed, Suruç, Ankara’da, IŞİD tarafından gerçekleştirildiği açıklanan katliam saldırılarına yol verilmesinde olduğu gibi doğrudan rol oynadı. 150’ye yakın devrimci, demokrat ve yurtsever insanın katledilmesinde birinci dereceden sorumlu oldu.
Benzer şekilde TC devleti Rojava’da Suriye Kürtlerinin kazanım elde etmesini engellemek için, bu İslamcı faşist örgütlenmeleri onların üzerine sürdü. IŞİD’in Kobane’ye saldırısı ve yaşanan muazzam direniş bilinmektedir. Buna karşılık aralarında Türkiyeli devrimci örgütlerinde olduğu, başını Suriye Kürtleri’nin çektiği Suriye Demokratik Güçleri, IŞİD adlı bu gerici örgütlenmeye yönelik etkili bir direniş gösterdi ve savaştı. Suriye Kürtlerinin esasını oluşturduğu bu savaş gücü, saha da IŞİD’e ve onun destekçisi devletlere karşı en etkili ve gerçek mücadeleyi yürüten güç oldu. Bir anlamda “gerçek terörizmle” mücadele edenler, bölge gericiliği ve emperyalistler tarafından terörist olarak tanımlananlar oldu!
Emperyalistlerin ve bölge gericiliğinin bugün İŞID gibi örgütlenmelere ve onun katliamlarına dair “terörizm” açıklamaları, kınama mesajları yayınlamaları ve “birlik” çağrıları yapmaları tam bir ikiyüzlülüktür. Çünkü bu ve benzeri örgütlenmelerin kurulmasında ve katliamlar gerçekleştirmesinde doğrudan ya da dolaylı olarak pay sahibidirler. Şimdi yılanın kendilerini sokması karşısında böyle açıklamalarda bulunmaları onların sorumluğunu gizleyemez, suçlarını hafifletemez.
Sultanahmet Saldırısının Doğrudan Faili Alman Devletidir!
Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen intihar saldırısında hayatını kaybeden 10 kişiden en az 8’inin Alman vatandaşı olması beraberinde Alman devletinin de bu katliamda rolünün sorgulanmasına yol açtı. Almanya Başbakanı Merkel katliamdan hemen sonra yaptığı açıklamada “Teröristler tüm halkların ve insanlığın düşmanıdır. Bu Suriye’de olsun, Türkiye’de olsun, Fransa’da ya da Almanya’da olsun böyledir” dedi ve Almanya’nın ‘terörizmle kararlı mücadelesine’ devam edeceğini vurguladı. Bu açıklamalar, Alman devletinin IŞİD gibi “gerçek terör” örgütlerine yönelik doğrudan ya da dolaylı desteğinin üzerini örtemez. Almanya’nın Merkel tarafından ‘terörizmle kararlı mücadelesi’ olarak açıklanan politikasında, gerçek terör örgütlerine yönelik her türlü desteğin verilmesi öte yandan bu örgütlenmelerle mücadele eden devrimci demokratik yurtsever örgütlenmelerin ise “terör” kapsamına alınarak kriminalize edilmesi vardır. Çok değil daha bir yıl önce bizzat Alman devleti tarafından Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, ATİK faaliyetçilerine yönelik gerçekleştirilen operasyon bunun en büyük kanıtıdır.
ATİK faaliyetçileri Almanya tarafından Türkiye’de mücadele eden TKP/ML üyesi olmakla suçlanmış ve “terörist” oldukları gerekçesiyle tutuklanmışlardır. Alman devletinin ATİK faaliyetçilerine yönelik bu saldırısında gerekçe olarak kullandıkları argümanlardan biri de, “Kobane’ye yardım”dır! Diğer bir ifadeyle Alman devleti, IŞID’e karşı direniş içinde olan Kobane’ye yardımı “terör gerekçesi” olarak kullanmıştır. IŞİD’e karşı mücadele edenlerle dayanışma içinde olmak Alman devletine göre suçtur!
Bu örnekte de görüleceği üzere Alman devletinin ‘terörizmle kararlı mücadelesi’nin anlamı, IŞİD gibi gerçek terör örgütlenmeleriyle değil, ona karşı mücadele eden devrimci, demokratik yurtsever örgütlenmeleri terörist ilan edip, kriminalize etmek demektir. Böyledir çünkü Alman devleti, emperyal çıkarları uğruna her türlü gerici politikayı hayata geçirmekte ya da Ortadoğu bölgesinde olduğu gibi IŞİD gibi örgütlenmelerin destekleyenlerin arkasında durmaktadır. Örneğin Alman devletinin IŞİD’in ortaya çıkmasında ve her türlü desteği almasında TC’nin oynadığı rolü bilmemesi mümkün müdür? Buna rağmen TC’ye her türlü desteği vermiştir ve vermeye devam etmektedir.
Benzer şekilde emperyal politikalarıyla Ortadoğu’yu cehenneme dönüştürüp, sonrada yollara düşen milyonlarca mülteciyi Almanya’ya sokmamak için faşist TC rejimiyle anlaşmak ve bu düzenin bir numaralı temsilcisi Tayyip Erdoğan’la 1 Kasım öncesi poz vererek, ona desteğini göstermek, gerçekte IŞİD’i destekleyen TC’ye destek vermek değil midir?
Bütün bu gerçekler orta yerdeyken Almanya Başbakanı Merkel’in şimdi çıkıp ölen Alman vatandaşları için “evlerine dönemeyecek”ler demesi timsah gözyaşlarından başka bir anlam ifade etmemektedir. Sultanahmet’te katledilenlerin sorumlusu sadece IŞİD değildir. TC rejimi ve ona desteğini esirgemeyen Alman devletidir.
Başta IŞİD gibi emperyalist ve kapitalist sisteme ve onun ürünü olan bu türden örgütlenmelere ve gerçekleştirdiği katliamlar ancak ve ancak işçi sınıfı ve ezilen dünya halklarının ortak mücadelesiyle engellenebilir. Sorunun yaratıcıları ve besleyenler, sorunu çözemezler. Bunu gerçekleştirebilecek olanda ilerici devrimci komünistlerdir!