Politeknik Direnişi’nin 45. yıl dönümü bu yıl da 15 Kasım günü öğrenci dernekleri ve öğrenci örgütlülüklerinin etkinlikleriyle başladı.
Önceki iki yıl, anarşist grupların işgali sonucu kitleye ve öğrencilere kapalı olan üniversite alanı, bu yıl öğrencilerin oluşturdukları koordinasyon sayesinde halka açıldı. Gün içinde öğrenci grupları ve devrimci-ilerici örgütlerin standları açılırken, aksam saatlerinde ise panel ve çeşitli etkinliklerin gerçekleştirildi. Bunlardan biri de, 14 Kasım günü, kardeş partimiz YKP(m-l) ve ML-YKP (Marsist-Leninist Yunanistan Komünist Partisi) ile ortak ittifakı olan Anti Kapitalist Halk Direnişi (LAAS) tarafından, ABD-NATO-AB emperyalist müdahalelerine karşı Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs halklarının mücadele birliği, aynı zamanda bölgedeki gelişmeleri konu alan TKP/ML’ nin de katılımcı olarak yer aldığı bir etkinlik idi.
Etkinlikte ilk olarak söz alan konuşmacı; cuntanın yönetime el koyması ve sonrasında yaşanan baskı sürecine, baskılar karşısında yer yer filizlenen direnişlere, halkın ve devrimcilerin yaşadığı zor sürece ve de devamında gelişen direnişe değinerek, bunun öğrenci direnişleri ve Politeknik isyanıyla doruk noktasına ulaştığını ifade etti.
Politeknik sürecinin iki çizginin mücadele ettiği bir alan olduğunu, bunlardan birinin uzlaşma yanlısı, direnişin öğrenci hareketiyle sınırlı kalmasını savunan ve direnişi baltalayıcı çizgi iken diğeri de direnişi yükseltmekten, halka yaymaktan ve faşist cuntayı devirmeyi savunan bir çizgi olduğunu belirtti. Bu süreçte Marksist-Leninist hareketin önemli bir rol oynadığını, direnişin güçlü parçası olduğunu sözlerine ekledi.
Ardından ittifak adına söz alan diğer konuşmacı ise, Politeknik direnişine vurgu yaparak bugünün mücadele ve isyanları için yol göstermeye devam ettiğini belirtti. Bölge ve dünyada yaşanan emperyalist çelişkilere vurgu yapan yoldaş, sürecin halklar için yıkımdan başka bir karşılığı olmadığını, buna karşın ise başta bölge halkları olmak üzere tüm dünyada halkların emperyalist savaş ve müdahalelerine karşı ortak mücadelenin yapılandırılması gerekliliğini vurguladı. Yunanistan egemen sınıflarının, ABD emperyalizmine bağımlılık ilşkisini derinleştirdiğini, var olan askeri üslere yenilerinin eklendiğini, bununla ülkeyi başka halkalara saldırıların merkezi yapılmak istendiğini ifade etti. Buna karşı ise, anti-emperyalist mücadelenin, yerli burjuvaziye karşı verilecek mücadeleyle paralel geliştirilmesi gerektiğinin zorunluluğunu vurguladı. Yoldaş, konuşmasını Politeknik direnişinin canlılığını ve günceliğini korumaya devam ettiğini belirterek sonlandırdı.
Daha sonra TKP/ML adına söz alan konuşmacı özetle; öncelikle Ortadoğu’da yaşanan emperyalist dalaşa değinerek Suriye özelinde tüm bölgenin güncel durumuna değindi. Konuşmada: ‘’Emperyalistlerin özellikle deprem üssü ABD olan 2008 ekonomik krizi sonrası, krizin faturasını yıktığı yarı-sömürgelerde ya hakimiyet alanlarını güçlendirme yada rakiplerinin hakimiyetini kırmaya yönelik hamlelere girişmişlerdir. Henüz yeni bir dünya savaşını göze alacak durumda olmamasının etkisiyle, bölgesel savaşa yönelmiş ve bu yöndeki hiç bir fırsatı kaçırmamıştır.
Bu konuda özellikle 2009’da başlayan ve krizin yarattığı bir öfke olarak okunması gereken “Arap Baharı”, emperyalistlerin derdine adeta bulunmaz bir Hint kumaşı gibi derman olmuş ve önderliksiz olan halk isyanlarına her biri kendi çıkarları gereği önderlik hamiliğine soyunmuşlardır. Bu sürece daha çok siyasi hamlelerle müdahil olan emperyalistler, “Arap Baharı”nın sıcaklığını Orta-doğu’da ve özellikle Suriye coğrafyasında hissettirmesiyle askeri sahada daha aktif olmaya başladılar. Kuşkusuz süreç tam bir kaos halinde ilerlerken Suriye Kürdistanı’nda DAİŞ’e karşı YPG’nin önderliğinde Kürt ulusunun direnişi dönüm noktalarından birisi olmuş ve hemen herkes yönünü buraya çevirmiştir. Daiş’den düşürülen her mevzi kürtlerin sahada güçlü bir özne olmasını sağlamıştır. Her ne kadar tam hakimiyetini sağlayamasa da bir gerçeklik var ki Esed rejimi Rusya desteğiyle dünden daha güçlü bir pozisyondadır. Rusya ise Suriye bağlamında Orta-doğu’ya yerleşmeye başlamıştır.
Diğer yandan ABD ise PYD YPG’yle kurduğu ilişkiden kaynaklı Suriye’de kendisine önemli bir alan açmıştır. Ancak süreci bir bütün kendi istediği gibi yönetememiş ve Rusya’nın etkisini kıramamıştır.” Daha sonra Türkiye’nin iç ve bölgedeki politikasına yönelik devam eden konuşmada;
“Kırmızı çizgilerle niyetini kendince ortaya koyan TC devleti özellikle Kobane direnişiyle beraber sahada daha aktif görünmeye başlamıştır. Kürtlerin bölgede en ufak kazanımını dahi kabullenemeyen TC devleti Fırat Kalkanı operasyonuyla gözdağı vermeye çalışmış, Efrin işgali ise “izin vermeyiz”in karşılığı olmuştur.
Çözüm süreciyle birlikte oluşan demokrasi balonunu bir anda patlatan egemenler 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek şapkadan saldırı konseptini çıkarmıştır. Türkiye Kürdistanı başta olmak üzere ülkenin her yanını yangın alanına çevirmeye çalışmışlardır. Her türlü demokratik hakların törpülendiği, sokağa çıkmanın bile yasaklandığı, sosyal medyada en küçük bir paylaşımın dahi gözaltına alınma sebebine evrildiği, hapishanelerin ve mezarlıkların artık yetmediği bir Türkiye gerçeği mevcuttur. İçinde bulundukları krizin doğal bir sonucu olan bu saldırı dalgası, kitlelerde bir hoşnutsuzluk yaratsa da henüz istenilen bir mecraya evrilmemiştir ama yönünün geleceğe doğru olduğu da yaşanmış pratiklerden sabittir. Nitekim egemenlerin en büyük korkusu yeni bir gezi sürecini yaşamaktır. Tüm manipüle sindirme ve baskı politikalarının sebebi budur. Tam da bu süreçte en kapsamlı saldırıların özellikle silahlı mücadele ve özelde gerilla mücadelesine karşı yöneltiliyor olması oldukça anlaşılırdır. Zira işçi sınıfı, emekçiler, Kürt ulusu ve azınlık milliyetler açısından ekonomik, sosyal, siyasal, çelişkiler ve özgürlük taleplerini sağlayacak koşullar oldukça güçlüdür. Özellikle tasfiyeci ve reformist rüzgarın alabildiğine yoğun olduğu bir koşulda dinamiğin devrimci özneyle zora dayalı mücadele biçimiyle buluşması, onlar için felaketin başlangıcı ezilenler için ise bağlandığı zincirlerin parçalanması anlamına gelmektedir.’’ diyerek sonlandırdı. Daha sonra kitle içerisinden konulara dair söz alanların konuşmalarının ardından 17 Kasım’da yapılacak yürüyüşe çağrı yapılarak alkışlar eşliğinde onlarca kişinin katıldığı etkinlik sonlandırıldı.