Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkına yönelik, Faşist diktatörlüğün baskı, katliam ve zulmünün dorukta olduğu bir süreçte, Türkiye devriminin, sosyalizmin ve komünizmin sesini, 45 yıllık Kaypakkaya geleneğinin ihtilalci ruhuyla, Proletar bilinçle kitlelere taşımaya aday YENİ DEMOKRASİ gazetesi çıkıyor.
YENİ DEMOKRASİ gazetesi, “Tarihten Geliyor, Geleceğe Yürüyoruz!” şiarıyla yakında yayın hayatına başlayacağını duyurdu.
Proletarya hareketinin yayınlarını bir süredir burjuva hukukunun mülkiyetçiliğine dayanarak gasp edenlerin her türlü bozguncu ve hizipçi çabalarına karşı, büyük iradenin ve çoğunluğun mücadele azminin her türlü engeli aşarak, yoluna kararlılıkla devam edeceğine yönelik bu tarihi adıma; Hoşgeldin diyoruz…
Yeni Demokrasi’den…
Yayın faaliyetimize verdiğimiz zorunlu aranın ardından yeniden birlikteyiz. Yaklaşık bir yıldır, süreli yayın çıkarılmasa da başka araçlarla okurlarımıza ulaşma gayreti ve çabası içinde olduk. Yayın çıkarma konusunda aradan geçen sürede böylesi bir çalışmayı yapamayacak durumda değildik. Araya giren zamanın tek nedeni uzun bir süreye yayılan iç tartışmaların noktalanması ve sürecin bitmesini bekleme yaklaşımımızdı. Nihai açıklama yapılmış, saflar netleşmiş ve geriye sınıf mücadelesinin görevleriyle donanmaya devam etmek kalmıştır. Bu görevlerden biri ve oldukça önemli ayaklarından biri olan devrimci yayının çıkarılması görevini yerine getireceğiz.
İki yılın üzerinde bir zamanı kapsayan iç sorunların, patlak verdiği andan bugüne öğrettiği, ders çıkarılmasını sağladığı onlarca nokta vardır. Bu dönemden çıkarılması gereken dersler bir tecrübe oluşturmasının ötesinde aynı hataları tekrar etmemeye neden olmalıdır. Açığa çıkan sonuçlara dair üzerinde durulması gereken noktalardan biri nasıl bir yayın faaliyeti sorusunun doğru yanıtlanmasıdır. Burada tartışmaya konu edeceğimiz nokta yayının devrim mücadelesindeki rolü değildir. Bu kavranması gereken esaslardan biridir ancak yeterli değildir. Esas sorunumuz bu genel doğru anlayışı, ülkemiz devrim mücadelesinde somutlamak, kitlelerin kurtuluş mücadelesinde misyonunu oynaması gereken bir araç durumuna getirmektir. Bu anlaşılamadığında, doğru siyaset yaşama geçirilemediğinde, bunun için doğru önderlik edilemediğinde yaşanılacak olumsuzluklara yakın tarihimizde tanıklık ettik.
Reformizmin rüzgarı tüm sahalarda etkisini gösterirken, devrimci-sosyalist basının da payına düşeni almış olması tesadüf değildir. Bu kuşatmada doğru çizginin korunması ayrı bir önem taşımaktadır. Niteliği örgütlü ve devrimci basın anlayışından beslenmeyen “muhalif basın”, “özgür basın” gibi anlayışlarla aramıza kesin ve net bir ayrım çizgisi çekmek durumundayız. Zira yayın çıkarma görevini “muhalif” olmakla sınırlandırdığımızda, ülkemizde sadece bu kimliği taşıyan yüzlerce “muhalif” olduğunu biliyoruz. Yine biz “özgür” basın çizgisine sahip değiliz. Proletaryanın ve tüm ezilenlerin mücadelesine Marksist-Leninist-Maoist ideolojiyle ve onun siyasetiyle yaklaşıyoruz. ‘Özgürlüğü’ tanımlayan, ‘zorunlulukla’ ilişkisini belirleyen bu anlayıştır.
Ülkemiz gerçekliğinde değişik biçimleriyle reformizm, anarşizm ve düzeniçiliğin öne çıktığı, kitlelerin devrim potansiyelinin reformist sularda boğulduğu, direnci ve mücadele azmi kırıldığı bir dönemi yaşadık ve yaşıyoruz. Reformizmin ideolojik ve politik olarak kirli suyunun, ölü artıklarının bizim kıyılarımıza da ulaşmış olması tesadüf değildir. Tasfiyecilik ve reformizm, Marksizm-Leninizm-Maoizm biliminin eğiten, değiştiren, devrimcileştiren ruhunu kavrayışımızdaki yetersizlikten, ideolojik mücadeledeki zayıflıklarımızdan güç alarak karşımıza çıkabildi. Komünist ilke ve amaçları aşındırmaya yönelmiş, rol üstlenmeye, mevcut gerçekliğimizde yaşam bulmaya başlamıştır. Saflarımızda boy veren tasfiyeciler, Proletarya Partisi’nin programatik görüşleri ve ilkeleri yerine örgütsel anarşizmi ve sınıf uzlaşmacılığını geçirmeyi hedeflemiş, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın temel tezlerini ve stratejik hattını tahrif etmekle işe koyulmuştur. Şimdi revizyonizmi ve reformizmi cilalayarak kendilerinden öncekilerin kurduğu tezgahta pazara çıkaranların, kazancı ve geleceği, sistemin pazarında yokoluşları olacaktır.
Reformizmin dönem dönem daha da güçlendiği ülkemizde komünist hareketin kendi bağımsız çizgisini inşa etmesi, politik ve örgütsel görevlerini devrimden çıkarı bulunan halk kitlelerinin çelişkileri ve özlemleri üzerinden şekillendirmesi hayati önem taşımaktadır. Sömürü zinciri parçalanmaksızın, emek özgürleştirilmeksizin çelişkiler yerini sistemi düzeltmeye, iyileştirmeye bırakmayacak ilk fırsatta emeği yeniden ve daha yoğun bir biçimde köleleştirmeye yönelecektir. Ülkemiz devrim mücadelesinde başgösteren düzeniçi anlayışların, proletaryanın politik iktidarını gerçekleştirmesi, devrimden çıkarı olan sınıf ve katmanların sorunlarına çözüm üretebilmesi mümkün değildir. Politik iktidar sorunu, proletaryanın sınıf tavrına ve iktidar perspektifine sıkı sıkıya bağlıdır. En can alıcı yönü ise halk kitlelerinin sınıfsal çelişkileri ve gerçek sorunları üzerinden devrim talebinin yükseltilmektir. Bunun için reformizme ve her türden burjuva akıma karşı ideolojik mücadeleyi kesintisiz şekilde sürdürmek, Marksizm-Leninizm-Maoizm’e yönelen ideolojik saldırılara yanıt olmak zorunludur.
Bu yaklaşım nasıl bir yayın politikası izlememiz gerektiğini de bize gösteriyor. Yayın çıkarmayı amaçlaştırmaya dayalı bir politikamız olamaz. Esas olan işçi sınıfı ve ezilen kesimleri doğru temelde bilinçlendirme ve örgütleme görevini yerine getiren bir yayın politikasıdır. Bu başarıldığı oranda kitlelerin gerçek sorunlarını görme, bu sorunlara doğru politikayla temas etme ve genel çağrıların ötesinde somut çağrılarda bulunabilme şansına sahip olabiliriz.
Gazetemizin kolektifin sesi olma özelliğini sağlamak, her aşamasına kolektif emek vermekle mümkün olacaktır. Bu anlamda gazetemizi sahiplenme görevini sadece onun dağıtımı ve kitleye ulaştırılmasıyla sınırlı kavramamalıyız. Her okur ve dağıtımcı aynı zamanda gazetemizin yazarı, üreteni ve bilgi kaynağıdır. Her okur ve dağıtımcı öneri ve değerlendirmeleriyle gazetemizin gelişimini sağlayan doğal editörlerdir. Bunlar kolektif bir yayının olmazsa olmazlarıdır. Yayının kolektif üretimi başarılamadığında kendini tekrar eden bir çalışmaya bürünmesi ve temel amaçlarından uzaklaşması kaçınılmazdır. Bu durumda yayın faaliyetinin zenginleşerek kendini yeniden üretmesi mümkün olmayacaktır. Yayın çıkarmak ve dağıtmakla sınırları belirlenmiş bir çalışmanın ötesini hedeflemek ve bunun için irade ve ısrar göstermek zorundayız.
Yayın faaliyetimizde ideolojik hattı bilinmeyen yeni bir sayfa açmıyoruz. Tarihimizden ileri gelen uzun bir savaş ve mücadele birikimiyle çıkıyoruz. Dünün devamcısı ve takipçisi olarak yürüyüşümüze kaldığımız yerden devam ediyoruz. Doğrularımızı; kolektif, örgütlü devrimci yayın faaliyetini hayata geçirme iddiasıyla, yayın faaliyetimizi devam ettiriyoruz.
Sonuç yerine;
Yeni Demokrasi; sahip olduğumuz 45 yılı aşkın mücadele tarihinin devamcısı ve temsilcisi olarak; yeni demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin egemen sınıflara karşı bitmek bilmeyen mücadelesinin sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; ezilen ulus ve milliyetlerin ağır bedeller ve nice direnişler pahasına yürütülen kurtuluş mücadelesinin sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; “Ezilenin ezileni” kadınların, ötekileştirilen LGBTİ bireylerin mücadelesinin sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; Ekonomik-demokratik hakları gasp edilmiş, geleceği ellerinden alınmış gençliğin yarınları kazanma mücadelesinin sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; Demokratik Halk Devrimi, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinin yapı taşları olan devrim ve komünizm şehitlerinin devrettiği bayrağın taşıyıcı mevzilerinden biri ve devrimci tutsakların sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; Proletaryanın bilimsel ideolojisine düşman her türden burjuva akıma karşı kesintisiz ideolojik mücadelenin sesi olacaktır.
Yeni Demokrasi; kolektif, devrimci ve örgütlü basının gür sesi olacaktır.