Emperyalizmin sömürü ve katliamları, çekişme ve talan politikaları uğruna kan gölüne çevirdiği çeşitli coğrafyalarda milyonlarca kişi göç yollarına düşmektedir. Özellikle Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika’da şehirlerin üzerinden dumanın, bombaların ve açlığın hiç eksilmediği koşullarda çoğu insan için göç makul bir seçenek haline gelmektedir. Yoksulluk, açlık ve katliama boğulan ülkelerinden milyonlarca kişinin, nispeten daha iyi koşullar elde edebileceklerini düşündükleri ABD ve AB ülkelerine doğru bir göç eğilimi söz konusudur.
Göç alan ülkelerin birçoğunun aynı zamanda dünyayı talan ve sömürü uğruna kana ve açlığa mahkûm eden emperyalist ülkeler olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu sonuç onlar açısından kabul edilebilir değildir, bu sebeple de göçü engellemek ve göçmenleri caydırmak için göç yollarına ölüm tuzakları kurmaktadırlar. Bununla birlikte göçmenlerin bu ülkelere ulaşsalar dahi yedek iş gücü olarak konumlandırılması, en kötü sömürü koşullarında tutulmaları için hak arama mücadelesinden uzak tutulmalarına dair politikalar uygulanmaktadır. Güvencesiz bırakma ve halklara şovenizm zehri pompalanarak ayrıştırma politikası bu çarkın sürekli olarak dönmesinde egemenlere yarar sağlamaktadır. Uzun süreli kamplarda tutma ve özellikle Yunanistan gibi ülkelerde bu kampların koşullarının insani olmaktan uzak oluşu beraberinde hayati sorunları da doğurmaktadır.
Yunanistan’da son dönemde mültecilere yönelik gelişen baskı ve caydırma politikaları tüm ağırlığı ile devam etmektedir. Pandemi sürecinin de etkisi ile göçmenler hem ekonomik hem de sağlık açısından son derece savunmasız bırakılmaktadır. Kamplarda sağlık malzemelerine ulaşmaları yetersiz olduğu gibi, genel sağlık hizmetlerine erişim de devlet tarafından çoğu zaman karşılanmamakta veya engellenmektedir. Aynı zamanda aylarca kamp ve gözaltı merkezlerinde tutulan mülteciler pandemi gerekçesi ile serbest bırakılmıyor. İltica hakları karşılanmayan, sürekli olarak beklemede tutulan mülteciler için iltica süreci işkence sürecine çevriliyor.
Geçtiğimiz süreçte 16 aydır Korinth’de bir gözaltı merkezinde tutulan 24 yaşındaki Türkiyeli Kürt mülteci İbrahim Erkun, gözaltı sürecinin uzatılması üzerine intihar etti. Yine aynı günlerde 44 yaşındaki Gineli Maki Diabete, yaşadığı sağlık sorunları ve günlerce acı içinde kaldığı Kos adasındaki gözaltı merkezinde doktor talep etmesine rağmen talebin karşılanmaması üzerine hayatını kaybetti. Yunan devletinin sorumlusu olduğu bu ölümlerle ilgili, doktor raporlarına rağmen herhangi bir şekilde soruşturma dahi yürütülmemektedir.
3 Nisan Cumartesi günü çeşitli göçmen yerel grupların çağrısı ile son yaşanan ölümlere dair bir eylem gerçekleştirildi. AGEB bileşenlerinin de yer aldığı eylem Platia Amerikis’te başladı. Burada göçmen ve yerel güçlerin gerçekleştirdiği konuşmalar sonrası kitle Patision caddesinde yürüyüş gerçekleştirdi. Kitle yol boyunca “tüm yaşamlar değerlidir”, “mültecilerin hayatları değerlidir”, “mültecilerle dayanışmaya” sloganları atıldı. Yüzlerce kişi, ölümlerin sorumlusu olan Yunan devletinin bu politikalarını teşhir eden pankartlar ile cadde boyunca yürüyerek yürüyüşü tamamladı.
AGEB bileşenleri de yürüyüşte yer almakla birlikte, yürüyüş alanında ve yürüyüş boyunca AGEB tarafından örgütlenen “Emperyalist Saldırganlığa Hayır, Örgütlenme ve Mücadeleye Evet” şiarlı kampanya bildirileri de dağıtıldı.
1 Nisan Perşembe günü ise Yunan devletinin üniversitelere yönelik saldırı yasalarına karşı bir eylem düzenlendi. Kötü hava koşullarına rağmen yüzlerce kişi Propilia’da toplanarak yürüyüşe geçti. AGEB bileşenlerinin de katıldığı eylem önce Syntagma meydanına, ardından da tekrar Propilia’ ya doğru yürüyüş gerçekleştirdi.
AGEB bileşenlerinin de kampanya materyalleri ile katıldığı eylem burada son buldu.
AHM ATİNA