BEN DE SAKLI KALANSIN…
Sevdiklerimi uğurlarken sessizleşir yüreğim… Sesim kısılır, dağarcığımda ki sözcükler uçar. Sadece, kendi gözyaşlarım beni terk etmez. Kalır onlar benimle, her vakitten daha fazla, benimle dayanışırlar. Yoldaşlık ederler kederime, hüznüme.
Onlar bilirler biçare kalmışım, bilirler ki en derindedir bugün ki kederim…
Bilirler ki sadece an’a ait değil, neredeyse yarım asırlık bir acı yaşıyorum…
Hatta bilirler ki bir asırlık acım da eşlik ediyor o an’a…
Benim en beceriksiz ‘an’ımı bilirler. Bilirler ki ben sevdiklerimin arkasından yazamam..
Aslında, durmadan duygularımı en kontrolsüz, en sansürsüz yazarım bir yere yazmasına da. Yine de yüreğim yok der, olmadı… O bilir ki benim öfkem çok derinleşir, çok acıtır içimi.
Bir yanıyla, sevdiklerimizi alan 5 nolu cehennem aklıma gelir. O vahşetin tablosunu ne yaparsak yapalım yüzeysel görürüz…
Ya o tabloya özne olmuşlar ya o tablonun, dünyanın eşitsizliğine karşı çıkanların…
Mazlumların, kadınların, yani Sakine’lerin, yani Zeynep’lerin yani daha nice kadınların, çocukların kanıyla çizilmiş olanları aklıma geldikçe yine hafızam sabitleşir… Acım öfkemle, hüznüm grurumla yarışır. Ne hisseder diye düşündüğümde… İfadem yine eksik kalır… Konuşamam, kekeme olurum… Elim asla hiç bir harfi yazamaz duruma gelir… Ama bu defa zorluyorum kendimi en sadık yoldaşım gözyaşlarımın eşliğinde.
Bu yüzden dostum olan gözyaşlarımı severim. Beni rahatlattığı için, yalnız bırakmadıkları için minnet de duyarım…
Koca koca yıllar birer birer en acılı en kederli anılarıyla dizi dizi olurlar önümde.
Kısacık süreçte ne çok şey yaşamışız… Ne çabuk büyümüşüz… Ne çok dost hayatımıza girmiş…Ya gidişleri, ya anıları, ya yüzleşemediğimiz ya birlikte olup, birlikte yolculuk yapamadıklarımız… Bir şarkının nakaratı gibi… -herşey yarım yarım kaldı…derim derin sessizliğime.
Tıpkı özenle hazırlanan bir sofra gibi, ani bir yıkımla yarım kalan o dost sofrası gibi…
Yemekleri yenilmemiş, içilmemiş dağılmış hüzünlü dost sofrası gibiyiz…
Bugün ki kederim Zeynep’le…
Tam ne vakit karşılaştık, tanıştık net hatırlamıyorum..
Net hatırladığım Deşt toprak işgali süreci ve sonrası.
Hozat’a (merkeze) yolumuz sıkça düştü, sebebi de birlikte gözaltına alındığımız tutuklu kalan yoldaşları ziyaret etmemizdi…
Nasıldı gerçekten tam hatırlamıyorum, içeri giriyoruz her defasında 22 veya 23 yoldaşımızla birlikte oturuyoruz sohbet ediyoruz… Fotoğraf çekiyoruz hatta diğer siyasi oluşumlardan dostlarla da sohbetlerimiz ortaklaşıyor… Aklımda bu öyle net kalmış ki, lezzeti damağında kalan ama bir daha asla aynı tadı bulamayacağın bir yemek gibi… O dönemden de aklımda net kalan, hafızamın silemediği bu görüntüler oluyor.
Aydın Hanbayat, Haydar Arslan, Hüseyin Yıldırım, Asker ve daha bir çok yoldaş’la böylece vedaşmalarımız sürüyor.
Her Hozat’a gittiğimizde, Zeynep’le de ortak evlerde oturuyoruz, kalabalık yeme içmeden sonra biz dönüyoruz.
Hozat’a ilişkin bildiğim tek yer merkez ve orada yaşayan yoldaşlarımız.
Son vedalaşmamız 1979 ve ben artık tekrar bu kez kalıcı yurtdışına ailemin yanına geliyorum…
1981 Eylül ayı İstanbul’dayım Süleyman Cihan yoldaşın tanıştırdığı Erhan Gencer yoldaşla randevumuz var.
Ben tabi ki operasyonlardan, gözaltılardan habersizim, çok ciddi operasyonlar var örgüte yönelik…
Burada buluşmamız gerçekleşmeyince, yanımda daha sonra tatile gelen “gurbetçilerin” de verdiği bir sürü hediyem olmuş oldu…
Kalakaldım öyle kıyıp kimseye de bırakamıyorum zor bir karar…
Neyse hediye paketlerimi aldım Malatya’ya gitmeye karar verdim… Orada da operasyonlar…Hikaye uzun… Malatya ve Arapkir’de ufak tefek maceradan sonra, Dersim’e gitmeye karar verdim.
Dersim’i hem özlemişim hem de merak ediyorum neler oluyor…
Malatya’da garajlara geldim.
Aaa Zeynep ve yanında bir arkadaş… Önce şaşırdık karşılıklı, şaşkınlığın yerini hemen sevinci ve sevgiyi paylaşma fırsatına dönüştürdük.
Zeynep’le sarıldık yanında ki arkadaşla da selamlaştık. Hal hatır sorduktan sonra, gayet rahat, sakince Elazığ biletlerimizi kestik.
Birbirimize ilişkin özel bir merak yok, sormuyoruz, sorgulamıyoruz da…
Galiba şöyle bir anlaşma yaptık, burada tanıştık hemşeriyiz işte hepsi bu…
Üçümüz arka koltukta birlikte oturmak istedik bileti de öyle aldık.
Kendi adıma kaç gündür gerginim ve patlamaya hazır barut gibiyim. Tamda bu durumdayken sanki aradığım ilacı bulmuş gibi oldum. Karşılaşmamız, bugün gibi hatırlıyorum tam olarak o anda bana en iyi gelecek şey gibi geldi.
Hediyelerim valizimde, birşey de ikram edemedim sevgili yoldaşlarıma…(!)
Otobüse, birer ağır başlı gençler olarak bindik. Zeynep’in eşi ( o an söylediler bana)
çok enerjik, komik biri… Birden üçümüz birer haylaz gence dönüştük esprilerin sayesinde, tabi en arka koltukta birlikte oturuyoruz yol boyunca neşe saçıyoruz…
Kılık kıyafetimiz tamamen değişmiş, dış görünümümüzle birer çaylak memur gibiyiz… Etekliyiz, yeni imajımızla saldırının pençelerine karşı kendimizce hazırlıklıyız …
Nihayet Otobüs kazasız, belasız Elazığ garajına vardı.
Ayrılık zamanı; bu kez o şen çocukların yerini, hüzünle birbirlerinden ayrılan liseli çocukların ayrılığına dönüştü…
Kim bilir bir daha ne zaman…! dedik… Yüreğimizin en çocuk en temiz yerinden…
Kısa bir süre sonra Malatya operasyonunda gözaltına alındıklarını, Diyarbakır 5 nolu cehenneme yolladıklarını öğrendim…
Aklımda her zaman o uzun selvi boylu kadın kaldı öylece kaldın…
Sonra sonra yurtdışı hayatı.
Hayatımda kısa kısa kesitlerle olmana rağmen ne kadar yakın bir duygu kalmış… Önemli olan derinden içten ilişki değil mi… Bu da bunun örneği…
Ve sonra ki hikayeleri… Birebir tanıklarına ait olsun…
İyi yürekli, gülümsemesi sıcacık, değer veren, değer gören kadın.
Benim anılarımda tazeciksen..! Daha nice dostun yüreğinde kocamansın..
İnan ki hafızalarda hep özel kalacaksın..!
Meğer Asıl özlem uzun ayrılıklarla başlıyor(muş)…
Uğurlar olsun..!
Hepimize sakınmadan verdiğin sevgi için teşekkürler…
Gülüşün ben de hep saklı kalacak sevgili Zeynep yoldaşım.
BİR YOLDAŞI